Bold Medya’da yer alan habere göre; iki panel oturumundan oluşan konferansın ilk oturumu, Türkiye’nin kendini insan hakları savunucusu olarak tanımlaması ile otokratik uygulamaları arasındaki çelişkiyi ele alacak. Bu oturumda, Türkiye’nin iç yönetiminin uluslararası imajını ve yükümlülüklerini nasıl zayıflattığı analiz edilecek. Tartışmalar, yasama eylemleri, siyasi baskı ve muhalefetin bastırılması konularını kapsayacak ve bunlar Türkiye’nin küresel insan hakları savunuculuğu ile karşılaştırılacak.
Konferans, Türkiye’nin insan hakları politikalarının daha anlamlı ve etkili bir şekilde ele alınmasına katkı sağlamayı amaçlıyor. Bu önemli etkinlik, insan hakları ve ekonomik istikrar arasındaki karmaşık ilişkiyi gözler önüne sermeyi hedefliyor.
Susturulmuş Türkiye’nin Savunucuları (AST) youtube kanalında düzenleyecekleri ‘Özgürlük Konferansı Türkiye 2024’ hakkında şu açıklamayı yaptı;
“Özgürlük Konferansi, Türkiye’nin uluslararası insan hakları taahhütleri ile iç politikaları arasındaki tutarsızlıkları derinlemesine incelemeyi hedefliyor. İki panel oturumuyla, Türkiye’nin insan hakları politikalarının içte ve dışta yarattığı geniş çaplı etkileri ve bu politikaların ekonomik istikrarsızlıkla olan bağlantılarını masaya yatırıyor.
Konferansın ana amacı, küresel bir dayanışma ve iş birliği oluşturarak bireyleri ve kurumları bir araya getirerek insan haklarını savunan ve adalet ile demokrasinin hâkim olduğu bir toplum için güç birliği yapmalarını sağlamaktır.
TÜRKİYE DEMOKRASİDEN HIZLA UZAKLAŞIYOR
Uluslararası kuruluşlar, akademisyenler, gazeteciler ve insan hakları savunucuları tarafından yapılan son değerlendirmeler, Türkiye’de demokrasiden ciddi bir uzaklaşma ve özgürlükler üzerinde kayda değer kısıtlamalar olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin siyasi rejimi hakkındaki tartışmalar, seçim otoriterliğinden daha ağır yönetim biçimlerine kadar uzanan geniş bir yelpazede ele alınmaktadır.
Türkiye’nin yakın tarihindeki dönüm noktalarından biri, 2016’daki darbe girişimi ve ardından ilan edilen olağanüstü hal dönemi olmuştur. Bu iki yıl süren süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümeti, siyasi muhaliflerine yönelik geniş kapsamlı bir tasfiye operasyonu gerçekleştirmiştir. Bu operasyonlar, özellikle Kürt toplumu başta olmak üzere, ciddi hak ihlallerine neden olmuştur.
MUHALİFLERE CİDDİ İNSAN HAKKI İHLALLERİ VAR
Ciddi insan hakları ihlalleri, muhaliflere ve siyasi rakiplere yönelik geniş çaplı bir tasfiye operasyonu gibi suçlamalara rağmen, Türk hükümeti bu iddiaları nadiren tartışmaktadır. Türkiye’nin iddialı dış politikası, içte devam eden insan hakları sorunlarıyla keskin bir tezat oluşturarak karmaşık ve çoğu zaman çelişkili bir uluslararası profil çizmektedir.
TÜRKİYE TAAHÜTLERİNİ YERİNE GETİRMİYOR
Özgürlük Konferansı, Türkiye’nin uluslararası insan hakları taahhütleri ile iç politikaları arasındaki tutarsızlıkları derinlemesine incelemeyi hedefliyor. İki panel oturumuyla, Türkiye’nin insan hakları politikalarının içte ve dışta yarattığı geniş çaplı etkileri ve bu politikaların ekonomik istikrarsızlıkla olan bağlantılarını masaya yatırıyor.
Konferansın ana amacı, küresel bir dayanışma ve iş birliği oluşturarak bireyleri ve kurumları bir araya getirerek insan haklarını savunan ve adalet ile demokrasinin hâkim olduğu bir toplum için güç birliği yapmalarını sağlamaktır.”
Konferansın konuşmacıları ise şöyle:
Myrna Dawson – Kanada Kadın Cinayetleri Gözlemevi Başkanı
Kari O’Rourke – Araştırmacı
Eren Baskın – Avukat
Jorgen Lorentzen – Film Yönetmeni
Gülcan Diril – Hurmuz ve Simoni Diril’in (Zorla Kaybettirilme Mağdurları) Kızı
Elodie Tranchez – İnsan Hakları ve Uluslararası Hukuk Uzmanı
İlhan Doğuş – Ekonomist
Michael Polak – İngiltere ve Galler Genç Baro Komitesi Başkanı; Avukat
Lale Demirkazan – Avukat
Zeliha Özdoğan – Ekonomi Profesörü
Nejla Demirci – Film Yönetmeni
Tarik Toros – Gazeteci
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***