Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Kız çocukları davasında skandal ortaya çıktı: “Emniyette de çıplak aramaya maruz kaldım”

Kız çocukları davasında skandal ortaya çıktı: “Emniyette de çıplak aramaya maruz kaldım”


Kamuoyunda Kız Çocukları Davası olarak bilinen ve aralarında lise, üniversite öğrencilerinin de bulunduğu 19’u tutuklu 41 kişinin yargılandığı davada üniversite öğrencilerine çıplak arama yapıldığı ortaya çıktı. Mahkeme başkanı kız çocuklarına ‘evde Kur’an-ı Kerim ve cevşen okunuyor muydu? diye sordu. Üniversite öğrencisi S. savunmasında ‘Emniyette iç çamaşırlarıma kadar arandım’ dedi; ev hanımı ise ‘Ben eti almışım öbürü demiş ki ben çorbayı yapacağım, sonra beraber iftar yapmışız, böyle örgütsel konuşma olur mu? diye sordu.

Kronos’tan Sevinç Özarslan’ın haberine göre, İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 23-27 Eylül tarihleri arasında ilk duruşması görülen ve ikinci duruşması yarın yapılacak olan davanın, ilk duruşmasının SEGBİS kaydı çözümlerine göre, öğrencilerden S.N.B. çıplak aramaya maruz kaldığını söyledi.

S.N.B., “Ben bir şey eklemek istiyorum sayın hakim. Ben emniyette kötü muameleye tabi tutuldum. Ben emniyette gerçekten iç çamaşırlarıma varana kadar arandım, gerçekten çok onur kırıcı, aynı zamanda cezaevine girdiğimde de önlük olmadan çıplak arama yapıldı. Bu gerçekten çok insanlık dışı bir durum. Ben bunun da kayda geçmesini talep ediyorum.” dedi.

MAHKEME BAŞKANI: EVDE CEVŞEN, KURAN, RİSALE OKUNUYOR MUYDU, TEHECCÜT KINILIYOR MUYDU

Mahkeme Başkanı, S.N.B’ye “Beyanlarında daha öncede okuduk, burada ödül sistemi bronz paket işte elmas paket, gümüş paket bu tarz işte teheccüt namazı, 6-8 cüz, namaz risalesi, tevhit name cevşen, elmas pakette ful oruç, ramazan risalesi devamında işte bazı eylemler… Bunlarla ilgili bir diyeceğin var mı. Bu hususlar oluyor muydu evde?” diye sordu.

SEGBİS kayıtlarında ayrıca, torununu savunan babaanne N.E ile bazı öğretmen ve ev hanımlarının ifadeleri de dikkat çekti.

“TÜRKİYE CUMHURİYETİNDE NAMAZ KILMAK YASAK MI?”

Torununa İngilizce dersi vermesi için bir öğretmen bulmakla suçlanan babaanne N.E., evinin ‘örgüt evi’ olmadığını belirterek ‘Hocayı ben bulmuştum ve benim evimde torunuma ders veriyordu.’ dedi.

Babaanne N.E. ifadesinde şunları söyledi:

“Benim bir torunum var 9 yaşında… Mecbur bende kalıyor. Benim torunum yani. Bahsedilen şey benim torunum ve ben onu şeyde de karakolda da ifade edemedim torunum olduğunu. Başka biri diye hep böyle şey yapıldı. Sonra işte bir İngilizce öğretmeni bulayım dedim. İnterneti araştırdım. Sonra bir tane buldum. Onunla anlaştık.

Sadece ben torunuma öğretmen buldum ve ona ders verdirdim ve arkadaşları geldi gitti. Başka da benim ne tanıdığım var ne bildiğim var ne gördüğüm. Başka da benim öyle işte örgüt sağlamak, işte ev tutmak, kiralamak, bilmem ne, para vermek ben emekli bir insanım neyle ne yapabilirim ki? Yapacak öyle bir durumum yok.

Bu yaştaki insan ben zaten sokağa bile çıkmıyorum. Eşim gidiyor pazar işimi görüyor, market işimi görüyor. Bende evde pişirip taşırıyorum ve torunlarım gelirse onlarla ilgileniyorum. Başka bir şey yaptığım yok yani benim. Yapabilecek durumum da yok. Yapabilecek gücüm de yok… Hocayı ben bulmuştum ve benim evimde torunuma ders veriyordu. O babasıyla ilgilendi. Çünkü babası felç olmuş, konuşamıyor devamlı onu tedavi ettirmek zorunda hastane hastane gezdiriyor, onunla ilgileniyordu. Bir defa mı iki defa mı telefon etti bana anne dedi; M.’nin dersi bittiyse alayım mı? dedi. Dedim bitti ama oyun oynuyorlar dedim bir arada buluşunca oynuyorlar işte ama dedim öğlen de okundu dedim namaz da kılacak dedim. O da suç unsuru yazıldı. Bu Türkiye Cumhuriyeti’nde ben şunu sormak istiyorum. Namaz kılmak yasak mı? Torununa öğretmek yasak mı? Ben böyle bir şey bilmiyorum. Onun için ben torunuma namaz öğrettim ve ben bu namazı tavsiye ediyorum. Her doğruluğu öğrettiğimiz gibi her güzel ahlakı öğrettiğimiz gibi biz namazda tavsiye ediyoruz ve kılmasını tavsiye ediyorum.”

“BİR ÖĞRETMEN, BİR HAFIZ OLARAK İSMİMİN TERÖRLE ZİKREDİLMESİNDEN UTANÇ DUYUYORUM”

Din kültürü öğretmeni A.G. ise “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeniyim. Aynı zamanda İlahiyatçıyım ve hafızım. Bir hafız olarak, bir öğretmen olarak şu anda ismimin terörle ismimin yan yana zikredilmesinden dolayı utanç duyuyorum. Şuan da Ağır Ceza “Mahkemesinde yargılanmaktan dolayı utanç duyuyorum. Bunu ifade ederek başlamak istiyorum. Efendim yaklaşık 5 aydır tutuklu olarak yargılanıyorum. Her gün sorguluyorum, ben neden buradayım diye.” dedi.

“BEN ETİ ALMIŞIM, ÖBÜRÜ DEMİŞ Kİ BEN PLAV YAPACAĞIM, BU NASIL TERÖR KONUŞMASI OLUR?”

Ev hanımı F.Ö., “Ben Benim zaten 30 yıla yakın aynı sitede oturuyorum. O sitede benim 30 yıla yakın arkadaşlarım, komşularım, okuldan veli arkadaşlarım bunlarla yıllar içerisinde o kadar samimi olduk ki yani biz beraber gezmelere gideriz, piknikte yaparız, altın günü de yaparız, evime de davet ederim, köy evine de davet ettim. O günde telefon görüşmelerinden anladığım kadarıyla niyetliymişiz, oruç tutmuşuz, kandilmiş. Bende demişim ki; o zaman beraber iftar yapalım. Ben eti almışım öbürü demiş ki ben çorbayı yapacağım, diğeri pilavı yapacağım yani bu konuşmaların içeriğinde örgütsel nasıl bir faaliyet olabilir. Sonrasında beraber iftar etmişiz. Her zamanki benim samimi, görüştüğüm ettiğim arkadaşlarım. Bunun dışında başka bir niyet aranmaması gerektiğini düşünüyorum. Yani buradaki benim görüştüğüm ettiğim arkadaşlarım, komşularım, veli, memleketlim ondan hariç benim görüştüğüm akraba, taalukatlarım başka kimse yok yani burada örgütsel bir faaliyet olabilecek hiçbir şeyimiz yok. Ben buna nasıl bağdaştı hiç anlayamıyorum.”

“15 TEMMUZ’DA 15 YAŞINDAYDIM”

Mühendislikten yeni mezun olan R.Ç: “Öncelikle şunu söylemek istiyorum hakkımda 43 tane eylem var ama ben eylemlerin sayamadım çoğunda sadece yürümüşüm. Aslında savunma yapmayacaktım ama mahkemeye saygımdan dolayı savunmamı yapacağım. İstanbul Emniyet Kaçakçılık Şube Müdürlüğü polislerinin 7 Mayıs 2024 tarihinde sabah saat 5’te onlarca polis eşliğinde yapılan operasyonla gözaltına alındım ve 3 günlük gözaltı sonrasında hukuksuz bir şekilde tutuklandım. İfademde detaylı olarak anlatacağım üzere hiçbir somut delil olmamasına rağmen birlikte kaldığım arkadaşlarım ile aramızdaki ilişkinin terör suçu işlemek amacına yönelik örgütsel bir irtibatı olduğuna ön kabulü ile polisler tarafından suçlu kabul edilerek hakkımda soruşturma başlatılması ve aynı bakış açısıyla da savcılık tarafından da terör suçu işlemiş gibi kabul edilerek hakkımda haksız ve insafsız bu davanın açılmasıyla tutuklu olarak mahkemenize terör suçu zanlısı olarak çıkartıldım… Savunma aşamasında dikkate alınması gereken bazı hususlar olduğu için öncesinde belirtmek isterim ki şuan itibariyle 23 yaşındayım. 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin olduğu süreçte ise 15 yaşındaydım. Uludağ Üniversite’si Bilgisayar Mühendisliği bölümü mezunuyum. Üniversite eğitim kapsamında staj yapmak için ailemin yanına İstanbul’a geldim.”

“OĞLUMUN VERDİĞİ KARACİĞERİ DE KAYBETMEK ÜZEREYİM”

Savunmasından hastalıklarıyla ilgili bilgi veren ev hanımı Aysu Bayram’ın cümleleri mahkeme başkanı tarafından kesilerek iddialara cevap vermesi istendi. Bayram, “2 Temmuz, 24 Eylül 2022’de iç kanama geçirdim. Çünkü 2020’de bana siroz teşhisi konuldu. 10 Kasım 2022’de de karaciğer nakli, canlı donörden oğlumdan karaciğer nakli operasyonu geçirdim. Çünkü karaciğerim iflas etmişti. 1 buçuk senedir de kontrollerim devam etmekte. Benim siroz hastalığım Primer Biliyer Siroz hastalığı yani vücut kendisi otomatik olarak karaciğerini yiyor. Ölene kadar kontrol altında takip edilmem gerekiyor.

Yanı sıra kullanılan ilaçlar ve gözaltına alınmadan Parkinson tanısı konuldu. Konuşurken, ayakta dururken şuanda zorlanıyorum çünkü 4 aylık tutukluluk sürecinde 4 buçuk aylık tutukluluk sürecinde kaldığım cezaevinde hiçbir dilekçeme cevap verilmedi revire yazdığım hiçbir hastane tahlil, tetkik kontrolüm yapılmadı. Ne parkinson ne nakil canlı donörden aldığım karaciğer takibi yapılmadı.

Dolayısıyla şu anda 21 yaşındaki oğlumun verdiği karaciğeri de belki kaybetmek üzereyim önce bunu beyan etmek isterim. Tarihlere geri dönecek olursak 2020’den itibaren ağır siroz hastalığı, aşırı kansızlık ve halsizlik tabiri caizse yatalak şekilde hayatıma devam ettim. 7 Mayıs sabahında 2 kızım, ben hatta kızlarımı görmedim ben odada üstümü giyinirken kızlarımı da alıp götürmüşler. Kızlarımın alındığını bile bilmiyordum. Daha sonra gözaltındayken öğrendim çocuklarımın alındığını. 16 ve 17 yaşındaki 2 kızımının alındığını. Vatan Emniyet’in -1’ine gittiğimde kızım Ayişe Züleyha Bayram İstanbul Hukuk Üniversitesi öğrencisi iki polisin yanında boynu, boğazı ve tüm vücudu titreyerek bu sahneyle muhatap olarak 4 gün nezarette kaldık. Nezaret sürecinde tuvalet, abdest ihtiyaçlarımız çok kısıtlı sağlandı. Bayan polisler özellikle ben saat 3’te kapınızı açarsam 3’te gidersiniz, 5’te açarsam 5’te gidersiniz çişinizi tutun, dediler koridorda bağırarak…”

SARAL AİLESİNİN KIZI, EMNİYET MÜDÜR YARDIMCISI FİLİBYA SARAL, KIZ ÇOCUKLARININ GÖZALTINA ALINMADIĞINI İDDİA ETTİ

Öte yandan annesi Aysu Bayram ile birlikte 7 Mayıs’ta İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra Üsküdar Çocuk Şube’ye götürülen ve kötü muamele gördüğünü söyleyen 17 yaşındaki N.Z.B.’nin yaşadıklarıyla  ilgili TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığına soru önergesi vererek konunun araştırılmasını isteyen DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun önergesine İçişleri Bakanlığı İstanbul İl Emniyet Müdürü yardımcılarından Filibya Saral cevap verdi.

Suç örgütü ile ilişkisi olduğu bilinen, Ankara eski Emniyet müdürü Cevdet Saral’ın kızı Filibya Saral açıklamasında, “İlgili soruşturma kapsamında 14 çocuğa ve ailesine Şube Müdürlüğümüzce sivil olarak görev yapan Sosyal Çalışması ve Psikolog tarafından burada bulunuş amaçları ve süreç hakkında bilgilendirme yapılmıştır. Daha sonrasında alınan bilgi sahibi ifadeleri sivil memurlar eşliğinde okunarak ifade sahiplerince doğruluğu tasdik edilerek imza altına alınmıştır. Çocuklar ailelerine teslim edilmiştir. Çocuklar arasında bulunan N.Z.B. isimli çocuk yukarıda bahsedilen soruşturma kapsamında gözaltına alınmamış, şüpheli olarak ifadesine başvurulmuştur.” dedi.

Oysa N.Z.B ile birlikte gözaltına alınan 15 yaşlarındaki 15 çocuk, Üsküdar Çocuk Şube’de 16 saat boyunca avukatlarıyla görüştürülmedi. Birbirleriyle konuşması dahi yasaklanan çocuklar bir polis memuru tarafından kan kusturmakla tehdit edildi. Psikolojik şiddet uygulandı ve çocukların ifadeleri çarpıtılarak yazıldı.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version