İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel Miras Koruma Müdürlüğü (İBB Miras), 1958’deki imar çalışmaları sırasında sökülen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii, daha yaygın adıyla Karaköy Mescidi’nin yeniden inşa edileceğini duyurdu.
Mescid, 1893 ve 1909 arasında saray mimarlığı yapan ve İstanbul’da Huber Köşkü, Botter Apartmanı, Şeyh Zafir Türbesi gibi günümüze de ulaşan eserler tasarlayan İtalyan mimar Raimondo D’Aranco’nun imzasını taşıyordu.
Yeniden kurulmak üzere parçaları numaralandırılarak sökülen mescit, bugün Kınalıada Camii’nde bulunan iki parçası dışında tümüyle kayboldu.
İBB Miras, mescidin tekrar inşa edileceğini sosyal medya hesaplarından “Mimar D’Aronco’nun İstanbul’a kazandırdığı bu mimari şaheseri ve Karaköy Meydanı’nı çevresindeki düzenlemelerle tarihi dokusuna kavuşturuyoruz” diyerek duyurdu.
Bu paylaşımlara verilen tepkiler genel olarak olumluydu. “Tarihe sahip çıkıldığını” düşünen birçok kullanıcı İBB’yi bu kararı nedeniyle kutladı.
Ancak belediyeyi, taklit yapı inşa edeceği gerekçesiyle eleştiren hatta “ihyacılık” ile itham eden paylaşımlar da vardı.
“Korunması gerekli kültür varlığı”
Karaköy Mescidi’nin yeniden inşası aslında Fazilet Partisi’nin yönetimde olduğu 2002’den itibaren İBB’nin yatırım gündeminde yer alan bir proje.
Ancak Büyükşehir Belediyesi’nin AK Parti’de olduğu ikinci dönemde (2009-2014) eserin inşasına yönelik süreç hızlandı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2010’daki imar planında eskiden mescidin bulunduğu 474 metrekarelik yer yine “cami alanı” olarak ayrıldı.
Aynı yıl İstanbul II Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, geride hiç izi kalmayan mescidin “korunması gerekli kültür varlığı” olarak tescil edilmesine ve yapının restitüsyon ve rekonstrüksiyon projelerinin kurula iletilmesine karar verdi.
2012’de ihalesi yapıldı ve bir mimarlık şirketiyle mescidin projesi için sözleşme imzalandı. Proje, Koruma Kurulu tarafından onaylandı.
Bu gelişme kamuoyunda ve medyada geniş yer buldu. Mescidin yapılacağı alanın etrafı kapatıldı. İBB’nin Karaköy Meydanı’na koyduğu “Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Mescidi İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’nca bu alanda ihya edilecektir” yazan bir tabela iki yıl boyunca burada kaldı.
Ancak özgün mescidin altında yer alan dükkânların sahipleri, İBB’ye dava açtı. Belediye, “restorasyon projesinin başlayabilmesi için mülkiyetin tamamının İBB’de bulunması gerektiğini ve mahkeme sonuçlanana kadar inşaata başlayamayacağını” açıkladı.
2019’da belediye yönetimi değişti ve CHP seçildi. 1 Ocak 2020 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile özgün mescidin yer aldığı ada ve parselde yer alan taşınmazların, mescidin yeniden ihyası amacıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından acele kamulaştırılmasına karar verildi. Ancak kamuoyuna, eserin inşasına dair bir gelişme yansımadı.
Projeyle ilgili uzun süren sessizlik İBB’nin bu yıl 20 Kasım’da yaptığı duyuruyla bozuldu.
İBB Miras, bu duyuruda, mescitle birlikte altına Karaköy Meydanı Kütüphanesi de inşa edileceğini belirtiyordu.
İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı, VOA Türkçe’nin konu hakkındaki sorularını yanıtlama talebini cevaplamadı.
VOA Türkçe’nin görüşüne başvurduğu uzmanlar ise 66 yıl önce yıkılan ve hakkında yeterli bilgi bulunmayan bir eserin tekrar inşa edilerek yaşatılamayacağı, uygulamayla ilgili soruların nasıl aşılacağının belirsiz olduğu ve projenin bina ölçeğinde değil, meydanla ilgili daha geniş kapsamlı bir proje dahilinde ele alınması gerektiği gibi gerekçelerle İBB’nin kararını eleştiriyor.
Uğur Tanyeli: “Eskisine benzeyen bir yapı inşa etmek, Raimondo D’Aranco binası olmaz”
İstinye Üniversitesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Tanyeli, mimarlık tarihi ve mimarlık teorisiyle ilgilenen bir akademisyen olarak “projeye ‘evet’ demem mümkün değil” diyor.
Karaköy Mescidi’nin 1958’de yıkılmasının bir hata olduğunu belirten Tanyeli, bu hatanın “hakkında doğru dürüst hiçbir şey bilinmeyen” yapıyı tekrar inşa ederek giderilemeyeceği görüşünde.
Eserin yıkılırken bile belgelenmediğini, iç görüntüsüne dair çizim ya da fotoğrafların bulunmadığını söyleyen deneyimli bilim insanı, “Karaköy Mescidi demir bir yapıdır ve parçaları kaybolup gitmiştir. Mimar D’Aranco’nun İtalya’nın Udine kentindeki arşivinde birtakım çizimleri vardır ama ayrıntıya yönelik, detaylarına yönelik bir çizim hiç görmedim. Hiçbir mantığı olmayan, oraya yeni bir cami yapmaktan farkı olmayan bir proje bu. Çünkü ayrıntı bilmiyoruz. Eskisine benzeyen bir yapı yapmak Raimondo D’Aronco olmaz ki. Böylesine bir mantığın savunulur bir tarafı yok” diyor.
Profesör Tanyeli’ye göre mescidin tekrar inşasını anlamsız kılan ikinci neden, özgün eserin tek başına değil bir yapı grubunun parçası olarak inşa edilmesi ve bugünün Karaköy’ünde konumunu kaybetmiş olması.
Tanyeli “Özgün yeri ortadan kalmış, konumu kaybolmuş ve meydanın bir parçası haline gelmiş durumda. Mescid tek başına durmuyordu, bağımsız değildi. Bir sokağın köşesini oluşturuyordu ama o sokak da günümüze ulaşmadı. Ayrıca yapı sadece önden gözüken çokken planlı bir yer değildi, başka bir yapıyla da bütünleşikti, başka elemanları da vardı” diyor.
Karaköy Mescidi, Halil Ağa sokak ve Kemankeş caddesinin arasında kalan yapı adasının meydana bakan kısmında bulunuyordu.
İktidarın İstanbul’da, “ihya ediyoruz diye palavradan bir sürü mescid inşa ettiğini” savunan Uğur Tanyeli, Karaköy Mescidi’nin bu örneklerden farklı olmayacağı görüşünde.
Mimar Sinan Genim: “Prestij olarak getirisi var ama toplumsal bir kazancı yok”
VOA Türkçe’nin görüşüne başvurduğu Dr. Mimar Sinan Genim’e göre ise Karaköy Mescidi’nin tekrar inşa edilmesinin tek özrü “D’Aranco gibi önemli bir mimarın yapısını simgesel olarak canlandırdık” demek olabilir. Genim, “Ancak bunun dışında hiçbir şeye hizmet edeceğini sanmıyorum” diyor.
Art nouveau üslubunda motiflerle süslü özgün mescidi, 15. veya 16. yüzyıl ibadethanelerini taklit etmediği ve cami mimarisine yeni bir yorum getirildiği gerekçesiyle “önemli bir yapı” olarak niteleyen Genim, “Bir Müslüman’ın kilise tasarlaması nasıl aykırı gelebilecek bir düşünce ise, bir Hıristiyan’ın da cami tasarlaması önemli. Bugün dünyanın da bu görüşe ihtiyacı var. Karaköy’e yapılacak bir caminin fonksiyon olarak bir anlamı yok ama Osmanlı İmparatorluğu’nun geleneğini yansıtması açısından örnek bir yapı olarak gösterilebilir” diyor.
Arasında ibadethanelerin de bulunduğu, 18. yüzyılın ikinci yarısı ve 19. yüzyıl başında inşa edilen birçok yapının restorasyonunu da gerçekleştiren Genim, yapıldığı dönem itibarıyla Karaköy Mescidi’nin çok detaylı bir projesinin olmasının beklenmemesi gerektiğini savunuyor.
Genim “O dönemdeki projeler çok basittir çünkü ustalar ne yapacaklarını bilir. Çünkü uygulamayı yapacak insanlar, mimarın ne ifade etmek istediğini üç aşağı beş yukarı bilir ve ona uygun bir imalat yapar. O dönemde Mimar Vedat Bey’in, Mimar Kemalettin Bey’in, Giulio Mongeri’nin eserlerindeki çizimler çok basit çizimlerdir ve bugünkü gibi bir detay beklentisi yoktur” diyor.
Buna rağmen Genim, görünüş olarak eserin orijinaline uyulması gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “Ama bugün bu işi üstlenecek insanlar bunu nasıl yorumlayacak? Bu kadar detaylı bir kültüre veya yapı bilgisine sahipler mi? Bu konuda şüphem var.”
Bölgede yeterli sayıda cami bulunması nedeniyle Karaköy’de caminin bir fonksiyonu olmayacağını dile getiren Genim’e göre projenin kamu adına faydası yok:
“Karaköy Mescidi yapıldığında İstanbul’un nüfusu 1 milyondu, şimdi gelmiş 16 milyona. O sıkışıklığın içinde böyle bir şey yapmak? Yapılırsa bir grup şakşaklıyacak, diğer bir grup ‘buraya da bu yapılır mı’ diyecek, ondan sonra gündemden düşecek ve kamunun yaptığı harcamaya yazık olacak. Bu biraz medyada, sosyal medyada filan cevabı olacak, yapan insana prim getirecek gibi düşünülen bir iş. Prestij olarak, eh, bir getirisi var ama toplumsal bir kazancı olmayacak.”
Edhem Eldem: “Şehircilik devamlı eskiyi geri getirmek değildir”
Konunun daha ziyade mimar ve şehir plancılarının uzmanlık alanına girdiğini belirten, VOA Türkçe’nin sorularını “bir İstanbullu ve bir tarihçi” çerçevesinde yanıtladığını söyleyen Prof. Dr. Edhem Eldem ise Karaköy Mescidi’nin yeniden inşasını, arkasındaki nedenin ne olduğunu bilinmediği sürece “yanlış bir karar” olarak yorumluyor.
“Belediye bu projeyi hangi argümanla teklif ediyor? Neyi ilginç buluyor? D’Aranco eseri olması mı, art nouveau tarzında inşa edilmesi mi? Yoksa Karaköy’ü eski haline getirmek mi? Bunu nasıl meşrulaştırıyor?” sorularını yönelten Eldem, projeyle ilgili ne sunulursa sunulsun ikna edici olmaktan uzak olduğunu belirtiyor ve kararı, Taksim’de Topçu Kışlası’nın yeniden inşa edilmek istenmesine benzetiyor.
Türkiye’de adına “meydan” denen yerlerin gerçek bir meydana benzemediğini, ya trafiğe teslim edilip yayaların kendine zor yer bulduğu, ya da betonlaşmış bomboş alanlara dönüştürüldüğünü ifade eden Eldem, “Zaten Karaköy, Menderes zamanında yapılan müdahale ile ne idiği belirsiz, meydanla alakası olmayan “non-place” (yer olmayan) bir yere dönüşmüş. Bu haldeki Karaköy’e, kendi de tartışılır bir zevkte olan, oryantalist bir fantezi gibi olan bir camiyi kondurmak kel başa şimşir tarak gibi. Açıkçası bana manasız geliyor” diyor.
Eldem’in üzerinde en çok durduğu konu, mescidi yeniden inşa kararının bağlamsız, yani çevresiyle birlikte değil, tek yapı ölçeğinde gündeme getirilmesi.
Tarihçi Eldem, “Menderes zamanında Karaköy’e yapılan kötü müdahaleye, verilen zarara karşılık bütüncül bir proje gerçekleştirmek yerine tek binayı içeren garip bir şey sunuyorsunuz. Meydanı ya da çevresini şehircilik açısından değerlendiren bütüncül bir proje içinde gündeme getirseydi belki olabilirdi” diyor.
Mescit projesinin de kentsel mekâna müdahale anlamına geldiğini söyleyen Eldem, şöyle devam ediyor:
“İmkân dahilinde ne yapılabilir bilemiyorum ama örneğin yolları tekrar tasarlayarak meydan, yayalar kurtarılabilir. Şehircilik nihayetinde budur. Ama şehircilik devamlı eskiyi geri getirmek de değildir. Aksine şehircilik, yeni bir şey getirmektir. Karaköy, Osmanlı döneminde de bir geçiş noktası ve biraz rastgele büyümüş. Zaten Osmanlı modernleşmesinin en büyük problemlerinden biri bu. Rastgele, planlama olmadan yapılıyor.”
Edhem Eldem, özgün yapıya dair detaylı çizim ve bilginin kısıtlı olmasıyla ilgili soruyu ise “Diyelim ki çizimlere ulaştılar, planlarını bulduğunuz her binayı tekrar mı inşa edeceksiniz?” diye cevaplıyor.
Swiss Oteli inşa ettiklerinde amcası Mimar Sedad Hakkı Eldem’in eseri Taşlık Kahvesi’nin yıkıldığını ve aynı yerde daha küçük ölçekte inşa edildiğini belirten Eldem, “Bu, anında müdahale edebileceğiniz, yerine getirebileceğiniz bir örnek. Ama Karaköy Mescidi’nin yapımından itibaren 120 yıl, yıkımından itibaren 60 küsur yıl geçmiş. Şehir bağlamsız düşünülemez. Kötü ya da art niyet aramıyorum, bir rastgelelik olduğunu düşünüyorum” diyor.