Kronos Haber’den Sevinç Özarslan, kanser nedeniyle yaşamını yitiren KHK’lı öğretmen Betül Aygün ve Almanya’da yapılan Turuncu Güler etkinliğinde, Türkiye’deki hapishane dönemine ait acı dolu hikayeleri anlatan KHK’lı akademisyen Rabia Gülşen Atasoy’u yazdı.
Mahpus kadınların hepsi ama özellikle İzmir Ödemiş M Tipi Cezaevinde kanser olduktan sonra hayatını kaybeden coğrafya öğretmeni Betül Aygün (32) içimde bir yaradır benim.
Büyük haksızlığa maruz kaldıktan sonra canını zor kurtarıp sığındığı Nürnberg’de 22 Şubat 2024’te yaşama veda etti Betül.
Ona yapılanları unutmamak, unutturmamak için hem koğuş arkadaşları hem de bizler elimizden geleni yapıyor, başına gelenleri her fırsatta, her yerde anlatıyoruz. Betül ile ilgili yaptığımız video röportajı izlemediyseniz, mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.
Hapislerde neler yaşandığını en iyi anlatan öğretmenlerden biriydi Betül.
Artık Betül yok ama onunla birlikte 21 ay Ödemiş’te hapis yatan başka bir kadın mahpus, kadınların yaşadıklarını dünyaya duyurmaya ve anlatmaya devam ediyor. Hem de Almanya’da…
KHK’lı araştırma görevlisi Rabia Gülşen Atasoy’dan söz ediyorum.
Atasoy, Kaiserslautern‘de düzenlenen Turuncu Günler: 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’ne katıldı ve hem Betül’ün maruz kaldığı hukuksuzları hem de Türkiye’deki kadına ve kız çocuklarına karşı şiddeti anlatan bir sunum yaptı.
Turuncu Günlerde tema ‘Hapishanedeki kadınlar’
Biliyorsunuz 25 Kasım Kadına Karşı Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nden başlayıp 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününe kadar devam eden süreyi kapsayan günlere “Turuncu Günler” deniyor.
Kadınların şiddete ve hak ihlallerine karşı verdiği mücadeleye dikkat çekmek için Birleşmiş Milletler (BM) her yıl bir farkındalık ve aktivizm çağrısı yapıyor ve 16 gün boyunca o yılın temasına göre dünyanın her yerinde programlar düzenleniyor.
Ve Turuncu Günler’in bu yılki sloganı “Hapishanedeki Kadınlar.”
Bu nedenle Rabia Gülşen Atasoy’un anlattıklarını dinleyenler o kadar etkilendi ki, o duygu yüklü konuşma bitince insanlar ayakta alkışladı. Görülmeye değerdi gerçekten. 8 yıldır bu haksızlıkları yakından takip eden biri olarak ben bile kendime hakim olamadım.
Önce biraz Rabia Gülşen Atasoy’dan söz edeyim.
Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Tarih Bölümü’nde araştırma görevlisiydi Atasoy ve ihraç edildi.
Ardından ByLock gerekçesiyle tutuklandı. O da Betül’le aynı haksızlıklara maruz kaldı. Çok şükür ki Gülşen iyi, sağlığı yerinde ve birçok olayın tanığı olarak yaşadıklarını şimdi geleceğe aktarıyor.
Bebeğine sadece görüş günü ninni söyleyebilen bir anne
Neler mi anlattı Atasoy? Neden Turuncu Günler’e katılanların bu kadar dikkatini çekti?
Aslında hepsi çok tanıdık hikayeler.
İlki, ilk görüş gününde bebeğine sadece ninni söyleyecek kadar zamanı olan bir anne:
Şunları söyledi Atasoy:
“Cezaevine ilk girdiğimiz günlerdi. İlk telefon görüşmemizi yapacaktık. Herkes sırayla koğuştan çıkıyor, gardiyanların gösterdiği yerde aileleri ile görüşüyordu. 10 dakikalık telefon görüşmesine neler sığdırılabilirdi ki. Onlar bizi merak ediyordu biz de onları. Konuşmalarımız hep yarım kalıyor telefon aniden kesiliyordu. Koğuşa gelene hemen soruyorduk. Ulaştın mı ailene nasıllar, iyiler mi diye.. Bir anne vardı koğuşumuzda evladı henüz üç-dört yaşlarındaydı. Ona da sorduk tabi, dedi ki kızıma sadece ninni söyledim. Herkes aniden durakladı ve ağlamaklı oldu. Ben o zaman anlayamamıştım. Çünkü çocuğum yoktu. Şimdi bu satırları yazarken o annenin hissini çok iyi anlıyorum. Bir evlat annesinden nasıl koparılabilir nasıl!!”
Koğuşa getirilen engelli kız
İkincisi; akli melekesi 10 yaşındaki bir çocukla aynı olan engelli bir kızın hikayesi.
Bakın hapse kimler kimler atıldı:
“Cezaevine girdiğimiz ilk günlerdi yine. Koğuşumuza 21 yaşında engelli bir arkadaş getirdiler. Sağ elini kullanamıyor, yürümekte ve konuşmakta zorluk çekiyordu. O da telefonunda ByLock sohbet programını kullandığı gerekçesiyle tutuklanmıştı. Ne olduğunu bile anlamamıştı. Çünkü zekâ olarak da geriden geliyordu. 10 yaşındaki bir çocuk aklı vardı. Günün belli saatlerinde avlunun bir köşesine gider ve dakikalarca ağlardı. Banyosunu tek başına yapamadığı için arkadaşlarla sırayla yıkıyorduk. Aylar sonra serbest kaldı ve beraat etti. Bu çocuk neden bunları yaşadı? Yaşadıkları bir pardon yanlış anlamışız demeyle geçecek miydi?”
Sütünü çöpe sağmak zorunda kalan anne
Üçüncüsü; bebeğine anne sütünü veremeyen bir öğretmen:
“Eda Hanım bir edebiyat öğretmeni, iki çocuk annesi. Tutuklandığında oğlu henüz bir yaşındaydı. Cezaevi koşulları çocuğunu yanına alması için uygun değildi. Bu yüzden ayrı kaldılar. O dönemde bebeğini emziremediği için maalesef sütünü çöpe sağmak zorunda kalmış, ağrılı ve acılı günler geçirmişti.”
Ve Betül’ün yaşadıkları…
“Betül’ün cezaevine girdiğinden beri çektiği çile hiç bitmedi. Henüz iki aylık evliyken tutuklanan arkadaşım, cezaevi yemeklerini yiyemediği için 60 kilodan 46 kiloya kadar düştü. Yetersiz beslenmeden dolayı dişleri çürüdü. Defalarca dişleri çekildi. Mide ağrısından dolayı defalarca hastaneye götürüldü. Yeterli araştırma yapılmadan mide tedavisi uygulandı. Sonrasında safra kesesinde sorun olduğu anlaşıldı. Safra kesesi ameliyatı oldu. İyileştikten kısa bir süre sonra memesinde bir kitle fark etti. Defalarca sevk istemesine rağmen aylar sonra doktora götürüldü. Sonra o kitlenin kötü huylu olduğu anlaşıldı. İkinci kez ameliyat oldu. Kitle alındı ve kemoterapiye başlandı.
Cezaevi koşullarının tedavi için yeterli olmadığına dair verdiği onlarca dilekçeden sonra altı aylık süreyle serbest bırakıldı. Tedavisi tamamlanmadan verilen süre dolmuştu. Tekrar cezaevine girecekti. O da daha iyi bir tedavi için ve tutuklu kalmamak için ülkeyi terk etti. Almanya’ya geldi. Burada kontrollere gittiğinde her şey yolunda gözüküyordu. Bir çocuk sahibi olmayı çok istiyordu. Doktorunun da müsaadesi sonrası hamile kaldı. Ancak dört ay sonra bebeğini kaybetti. Çok üzüldü çok yıprandı. Hemen sonrasında aşırı öksürük nedeniyle doktora gitti ve kanserin metastaz yaptığını öğrendi. Kanser tüm vücuduna yayılmıştı. Aylarca gördüğü tedavi sonuç vermedi. Arkadaşım Betül genç yaşında bu dünyaya doyamadan bize veda etti.”
Rabia Gülşen Atasoy, programda Ödemiş’te kalırken ip gibi yağmurun altında avluda 1 saat bekletildikleri o günü de anlattı. Bu acımasızlığı Betül’den de dinlemiştim. Herkese itirafçı olması için baskı yapan Altan adlı memur gelecek diye bütün kadınları avluya çıkarmışlar ve deli gibi yağmur bastırmasına rağmen içeri almamışlardı. “Kuru yerimiz kalmamıştı” demişti Betül.
Betül hapiste bu ve benzeri kötü muameleler, baskılar, fareli ve patlamış lağımın ortasında yaşadığı için meme kanserine yakalandı, sonra tümör karaciğerine sıçradı. Bunları yaşayan birinin oradan sağ salim çıkması mucize gibi bir şey.
Hala daha aynı haksızlıkları yaşayan insanların var olduğunu bilmek çok, çok can yakıcı…
Ama haklı olmanın gücü ve inancıyla vicdanımız rahat.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***