Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Davutoğlu: Suriye, Kürtlerle ilgili otonom bir bölge kararı verirse Türkiye paniğe kapılmamalı

Davutoğlu: Suriye, Kürtlerle ilgili otonom bir bölge kararı verirse Türkiye paniğe kapılmamalı


Son dönemde AKP’ye döneceği iddialarıyla gündeme gelen Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde “Eğer Suriyeliler Kürtlerle ilgili otonom bir bölge kararı verirse Türkiye paniğe kapılmamalı. Büyük devletler telaşa kapılmaz. Kürtlerin sisteme katılması sağlanmalı” sözlerine açıklık getirdi.

Davutoğlu, “Ben görevde olsam şunu tavsiye ederdim. Bir üniter devlet olması tercihimizdir ama Suriyeliler kendi aralarında otonomiye dayalı bir çeşit federatif yapıda anlaşırsa, bu Türkiye için korkulacak bir şey değildir. Mesela başka bir alanda da bir Türkmen otonomisi olabilir. Yeter ki sınırımızın yakınında, düzenli ordunun dışında bir milis gücü ya da ordu olmasın” dedi.

Davutoğlu, AKP ile ilgili de “Benim dediğim şey şu; büyük bir toparlanma hareketine ihtiyaç var. Ben o harekete destek vermeye hazırım diyorum. Bu AK Parti içinde toparlanma olur, AK Parti dışında alternatif toparlanma olur. İkisine de varım” ifadelerini kullandı.

T24’ten gazeteci Cansu Çamlıbel’e konuşan Davutoğlu’yla ilgili söyleşinin bir kısmı şöyle:

“Suriye’de özerk bölgelerin oluşma ihtimaline ilişkin yorumunuz aslında Suriye’de artık üniter bir yapının devamının pek de mümkün olmadığının kabulü değil mi?

Türkiye’de üniter devleti savunmanın mantığıyla Irak ve Suriye’de savunmanın mantığı farklı. Türkiye için çok doğru olan bir şey belki Suriye ve Irak için çok geçerli olmayabilir. Türkiye’de devletin sürekliliği vardı. Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’e geçilirken benim dedem bir Türk olarak nasıl geçmişse Diyarbakırlı bir Kürt’ün dedesi de öyle geçti. Yani Kürtlerin ayrı bir süreci olmadı. Onlar da Osmanlı Devleti’nin tebaasıyken Cumhuriyet’in vatandaşı oldular ve Ankara’nın verdiği mücadelenin içinde yer aldılar. Yani İstiklal Savaşı içinde Kürt desteği yer aldı. Dolayısıyla devlet birlikte kuruldu. 1921 Anayasası da orada yapılan tartışmalar da bunu gösterir. Irak ve Suriye’de ise Osmanlı devleti bitince arkasından bir sömürgeci devlet kuruldu, sömürgeci devletten sonra da Arap ulusçuluğuna dayalı rejimler kuruldu. Dolayısıyla devletin sürekliliği kalmadı. Mesela Musul Vilayeti bizden kopmasaydı, Iraklı bir Kürt de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayı çok rahat devam ettirebilirdi. Ama onlar için Irak vatandaşı olmak çok içselleştirilmiş bir kimlik hiç olmadı. Molla Mustafa Barzani ile Saddam arasında uzun savaşlar oldu. Halepçe yaşandı. Suriye’de de Kürtler, bırakın devletin parçası olmayı, devletin vatandaşı olmadı. Nüfus cüzdanları yoktu. Dolayısıyla Suriye ve Irak’taki Kürt’ün psikolojisiyle bizim Diyarbakır’daki bir Kürt’ün psikolojisini aynı göremezsiniz üniter devlet bağlamında. Ben bunu dediğimde yanlış anlaşılıyor ama dünyadaki en büyük Kürt şehri İstanbul. Diyarbakır değil, Musul değil, Erbil değil, Haseke değil. Ben bunu dediğimde yanlış anlaşılıyor.

E bunu bazı Kürtler de söylüyor.

Tabii. Bunu ilk söyleyen benim. Bizde böyle izole bir Kürt bölgesi hiç olmadı. Ama mesela Bağdat’ta yaşayan Kürt çok az, Basra’da hiç yok. Dara’da Kürt yok, Şam’da yok, Lazkiye’de yok. Ama bizde en batıya gidin mesela, Trakya’nın önemli kısmı Kürt nüfusa sahip. Dolayısıyla Türkiye’deki üniter devlet gerçekliğiyle Irak ve Suriye’yi aynı kaba koymamak lazım. Türkiye için doğru olan bir şey, Suriye’de ve Irak’ta zor uygulanabilir. O zaman ne yapacağız? Verdiği karara saygı duyacağız. Çekinmeyeceğiz. “Bir araya gelin. Siz kendi kararınızı verin. Alacağınız karar bizim tarafımızdan makbul karardır” diyeceğiz. Ha, terör örgütlerinin yapılanmasına izin vermeyeceğiz. Oradakiler tümüyle silahsızlanacak ve Suriye ordusunun parçası haline gelecekler. Otonom olması demek ayrı bir ordu yapılanması anlamına gelmez.

Ankara’nın Washington’a verdiği bir YPG’liler listesi vardı, sayısını bilmiyoruz tabii. Ama onların SDG’den ihracı ve Suriye dışına çıkartılmasını zaten Türkiye yıllardır talep ediyor. Siz de aslında şunu söylüyorsunuz; SDG o listeden arındırılırsa geri kalan savaşçılarının Şam’da kurulacak merkezi orduya entregre edilmesi kabul edilebilir. Yani bu Türkiye açısından olmayacak şey değil, öyle mi?

Değil. Bakın, Suriye’deki Kürt bölgesinde halkın büyük çoğunluğu PYD’den rahatsız zaten. 2013’te Salih Müslim ile görüşüldüğünde ona iletilen mesaj da buydu, “Barzani grubuna, Azadi grubuna alan açın” denilmişti. PYD’nin hâkim olduğu yerlerde demokrasi falan olmuyor. Tamamıyla ideolojik bir yapı kuruyor ve kendileri gibi düşünmeyen herkesi saf dışı ediyorlar. Tipik ideolojik sol yapı. Türkiye’de bazılarının yaptığı konuşmalara bakıyorum; Irak’takiyle Suriye’deki bölge birleşecek ve büyük bir Kürdistan doğacakmış. Bunu konuşanlar Kürt realitesini bilmiyor. Irak’taki Kürt yönetimi PYD’nin Suriye’deki egemenliğinden Türkiye’nin olduğundan daha fazla rahatsız.

O halde size göre Türkiye bu noktada ne yapmalı?

Türkiye için Kürtler bir tehdit değildir. Bunu bir kere varsayım olarak benimsemeliyiz. “Kardeştir, tarihdaştır, kaderdaştır” diyerek yaklaşacaksınız. Ondan sonra da ihtilaf mı var? Söyleyeceksiniz, konuşacaksınız onunla. Burada bu iki şeyi birden yapmak lazım. Ulusal uzlaşı çalışmalarına Kürtlerin katılımını teşvik etmek lazım. Ama hangi Kürtler? Bakın şimdi dedim ki Haseke’deki PYD’nin kontrolünde olan Kürtleri tek başına muhatap almak da doğru değil. Bir ulusal uzlaşı konseyi bir an önce kurulmalı ve orada sadece Haseke’den değil Hama’dan ve Halep’ten, Afrin’den Türkiye’ye müzahir Kürtlerin temsili sağlanmalı. Şam’daki birkaç mahallede de yoğun Kürt var, belki 50 bin civarında. Böylece Suriye’deki Kürtlerin tümüyle PKK ya da PYD kontrolünde olduğu algısını yıkmak lazım. Sonra da Türkiye’de Bahçeli’nin öne çıkardığı süreçte birtakım ilerlemeler olursa paralel olarak PYD ile temaslar olabilir.

Ama burada esas aktörlerden biri de Amerika. Amerika’ya da çok net şu mesaj verilmeli; buradaki milis yapısı dağılacak, diğerleri Suriye’nin milli ordusuna katılacak ya da polis olabilirler. Yerel polis olabilirler ama bunların Türkiye’yi tehdit oluşturmayacak şekilde yapılandırılması lazım. Amerika ile bunların hepsinin konuşulması lazım.

Şu an anlattıklarınız bana 2003’te Irak’ta Saddam devrildikten sonra Türkiye’nin Irak Özel Temsilcisi Osman Korutürk’ün aralarında benim de bulunduğum bir grup gazeteciye off the record anlattıklarını hatırlattı. Artık tabii off the record bir şey kalmadı. O toplantıda şunu söylemişti; “İçerde yaptığımız değerlendirme şudur; artık Irak’ın kuzeyine yönelik bir korkuyla hareket etmekten vazgeçip bunu Türkiye’nin lehine döndürecek bir sürece girdiğimizi düşünüyoruz.”

O konuşmanın ne zaman olduğunu söyleyeyim, Eylül ya da Ekim 2003. Çünkü Osman Korutürk’ün o göreve atanması benim için acı bir hatıra ile beraberdir. Ben yeni bir Irak stratejisi hazırlayıp Tayyip Bey’e sunmuştum ve baş başa bir görüşmede özel temsilci atama konusunu görüşüyorduk. Tam o sırada Başbakan’ın Özel Kalemi Hikmet Bey içeri girdi ve babamın bir kaza geçirdiğini söyledi. “Vefat mı etmiş?” diye sordum, “Henüz tetkik ediyoruz” dedi. Kalkmadım masadan, Tayyip Bey’e anlatmaya devam ettim. Sonra bir daha geldi, Başbakan’ın kulağına bir şey fısıldadı dedim. Anladım, vefat etti. O günden sonra atadık Osman Korutürk’ü.

Nihayetinde Iraklı Kürt peşmergelerin bir kısmı Irak ordusuna katıldı, kendi bölgelerinde de yerel güvenliği sağlıyorlar. Biraz önce bana burada Suriyeli Kürtler için söylediğiniz formül de onun çok uzağına düşmüyor herhâlde. Benim yabancı kaynaklardan takip edebildiğim kadarıyla Suriye Demokratik Güçleri toplamda 80- 90 bin civarında bir güç. HTŞ ve SMO’yu ve şimdi onlara katılmaya başlayan savaşçıları toplandığınızda SDG kadar ediyor mu sayısal olarak?

O kadar değil. SDG daha düzenli çünkü Amerikan mentorluğunda yapılıyor.

Siz de eğer SDG için bu rakamlara yakın bir şeyi teyit ediyorsanız, şunu da sorayım. O kadar insanın hepsi YPG’li olabilir mi?

SDG denilen yapının içindeki Arap unsuru, Kürt unsuru kadar çok. Mesela, SDG’nin kontrol ettiği en önemli yerler neresi? Deyrizor, Rakka, Haseke, Kamışlı, Münbiç. Münbiç büyük ölçüde Araptır ve zaten oradan uzlaşarak çekildiler. Deyrizor’dan kezâ. Yakında Rakka da onlardan çıkacak. Yani o ekranlarda kocaman sarı olarak gösterilen harita gerçeği yansıtmıyor. Resul Ayn tarafında bizim askerin kontrol ettiği yeri de çıkartırsan Kobani, Kamışlı ve Haseke kalacak. Şimdi böyle bir şeyden korkmanın Türkiye için anlamı yok.

YPG/PYD’nin çekileceğini düşündüğünüz o alan, sizce olası bir Kürt otonom Bölgesinin doğal sınırı mıdır?

Doğal sınırı böyle olabilir ama Kürtler sadece orada yaşamıyor. Ben görevde olsam şunu tavsiye ederdim. Bir üniter devlet olması tercihimizdir ama Suriyeliler kendi aralarında otonomiye dayalı bir çeşit federatif yapıda anlaşırsa, bu Türkiye için korkulacak bir şey değildir. Mesela başka bir alanda da bir Türkmen otonomisi olabilir. Yeter ki sınırımızın yakınında, düzenli ordunun dışında bir milis gücü ya da ordu olmasın. İstenilecek tek şey budur. Yani yeni bir Kandil oluşmaması lazım. Zaten orası dümdüz bir yer, Kandil de oluşamaz. Suriyeliler otursun karar versin ve bu süreçte daha önce hiç merkezde yer almamış Kürtlerin de merkeze taşınması lazım.

Irak’taki gibi işte. Orada da Celal Talabani, federal Irak’ın ikinci cumhurbaşkanı olmuştu mesela.

Tabii Suriye ile Irak arasında Türkiye açısından temel bir fark var. 2003’te Irak’ta olan bir Amerikan işgaliydi ve 1 Mart tezkeresine ben de karşı çıkmıştım. Yani Amerikan işgaliyle değişim olmuştu ve Türkiye’nin belirleme gücü zayıftı. Halbuki Suriye’de dönüşüm, değişim Türkiye’nin kontrolünde ve Türkiye’ye müzahir, Türkiye’ye yakın gruplar tarafından yürütülüyor. Bundan sonra Şam’la ilişki kurmak isteyen herkesin yolu Ankara’dan geçecek. Irak’a Saddam’dan sonra giren milislerin hepsi İran yanlısı, Şii milislerdi. On binlerce Bedir Tugay’ı İran’dan Bağdat’a girdi. Şimdi Şam’a girenlerse Türkiye’nin etkisindeki gruplar. Dolayısıyla aynı değil. Türkiye’nin Suriye üzerindeki etkisi çok daha fazla olacaktır. Türkiye’ye rağmen Suriye’de herhangi bir Kürt etnitesinin tehdit oluşturabileceğini düşünmek yanlıştır.”

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version