Türkiye’de başörtüsü yasaklarının önde gelen savunucularından olan ve “Sümerolog, Arkeolog” olarak tanınan Muazzez İlmiye Çığ, 110 yaşında hayata veda etti ancak arkasında da karanlık bir geçmiş bıraktı. Çığ’ın psikiyatrist kardeşi Turan İtil ile birlikte kurduğu “HZI Araştırma Merkezi Laboratuvarı” adlı vakıf, 12 Eylül döneminde mahkumlar üzerinde ilaç deneyi yapmakla anılıyordu. Karar yazarı Yıldıray Oğur, bugünkü yazısında komünistliği bir “hastalık” olarak Turan İtil ile birlikte Muazzez İlmiye Çığ’ın bu hikayesini yazdı.
Yıldıray Oğur, “Gazetelerde kendisinden ‘terörizm araştırmacısı’ diye bahsedilen İtil, öyle bir güce ulaşmıştı ki hapishanelerde testler ve iğnelerle araştırmalar yapıyor, hapishanelerden mahkumları kobay alarak alıp vakfına getirebiliyordu. Üstelik bu gizli bir bilgi de değildi. Onlarca tanığı bunu gazetelere anlatmıştı. Mecidiyeköy’deki HZI Vakfı’ndaki deneylerde sadece siyasi mahkumlar kobay olarak kullanılmamıştı. Arkeoloji Müzesi ve Topkapı Sarayı’nın çalışanları üzerinde de ilaç deneyleri yapılmıştı” dedi.
“Müze çalışanlarını para karşılığı kobay olarak vakfa yönlendiren, eşi önce Arkeoloji Müzesi, ardından Topkapı Sarayı’nın müdürü olan ve müzede kütüphaneci olarak çalışan vakfın başkanı Muazzez İlmiye Çığ’dı” diyen Oğur, “Deneylerde müze çalışanlarından biri ayağından sakatlanmıştı. Deneylere para için katılan müze çalışanlarına bilgi verilmemişti. 1990’da Devsol’un vakfı bombalamasından sonra Turan İtil, yeniden ABD’ye döndü. Bu deneylerle adı ilk kez duyulan kız kardeşi ise kendisine bambaşka bir kariyer yaptı. Laikleri başörtüsü ve laiklik tartışmalarında coşturan kitaplar yazan bir Sümerolog oldu. Üstelik Hititoloji Bölümü’nden mezun olmasına, doktora yapmamasına, çivi yazısı bilmemesine rağmen” ifadelerini kullandı.
Oğur’un yazısından bir bölüm şöyle:
“Turan İtil, ilaç deneyleri için New York’ta bir de laboratuvar kurmuştu:
“HZI Araştırma Merkezi Laboratuvarı.”
HZI adı anne (Hatice) ve babasının (Zahit) adlarının baş harflerinden geliyordu.
CIA soruşturmasının sonunda 1976’da başkan Gerald Ford, ABD’de “insan özneleri üzerinde uyuşturucu denemesini” yasakladı.
Peki, Turan İtil ne yaptı?
ABD’de yaptığı bu büyük kariyeri bırakıp, 1980 darbesinden sonra Türkiye’ye geldi ve Gayrettepe’de kız kardeşiyle birlikte bir vakıf kurdu:
“HZI Vakfı”
‘İLAÇ DENEYLERİ DEŞİFRE OLUNCA…’
Muazzez İlmiye Çığ, 1984’de vakıftaki ilaç deneyleri deşifre olunca Nokta dergisinin yaptığı haberde ağabeyinin neden Türkiye’ye geldiğini şöyle açıklamıştı:
“Turan, ‘Ben ne yapabilirim?’ diye düşündü. ‘Bu genç çocuklar nasıl teröre bulaştılar, bunların psikolojisini araştırabilirim’ dedi. Daha sonra Turan buraya geldi. O zaman Kenan Evren ve Millî Güvenlik Kurulu vardı. Bir vasıtayla kurula gidip, yapmak istediği araştırmayı anlattı. Meğerse askerler, 1977’de böyle bir araştırmaya başlamışlar.”
Askerlerin 1977’de tam da bu deneylerin ABD’de yasaklandığı yıllarda başladığı araştırma neydi, hangi vasıtayla, bütün kariyeri Almanya ve ABD’de geçmiş İtil, Milli, Güvenlik Konseyi’ne sunum yapabildi, bilinmiyor.
Ama bu sunumun sonunda artık gazetelerde kendisinden “terörizm araştırmacısı” diye bahsedilen İtil, öyle bir güce ulaşmıştı ki hapishanelerde testler ve iğnelerle araştırmalar yapıyor, hapishanelerden mahkumları kobay alarak alıp vakfına getirebiliyordu.
Üstelik bu gizli bir bilgi de değildi. Onlarca tanığı bunu gazetelere anlatmıştı.
Turan İtil, hapishanelerde ve siyasi mahkumlar üzerinde asker destekli yaptığı araştırmaları o dönem verdiği röportajlarda anlattı:
HZİ Vakfı, çeşitli devlet kurumlarıyla işbirliği içinde Uluslararası Terörizm Konferansları düzenledi.
Konferansların birine eski CIA Türkiye masa şefi Paul Henze de konuşmacı olarak katılmıştı.
Mecidiyeköy’deki HZI Vakfı’ndaki deneylerde sadece siyasi mahkumlar kobay olarak kullanılmamıştı.
Arkeoloji Müzesi ve Topkapı Sarayı’nın çalışanları üzerinde de ilaç deneyleri yapılmıştı.
‘PARA KARŞILIĞI KOBAYLIK…’
Müze çalışanlarını para karşılığı kobay olarak vakfa yönlendiren, eşi önce Arkeoloji Müzesi, ardından Topkapı Sarayı’nın müdürü olan ve müzede kütüphaneci olarak çalışan vakfın başkanı Muazzez İlmiye Çığ’dı.
Deneylerde müze çalışanlarından biri ayağından sakatlanmıştı. Deneylere para için katılan müze çalışanlarına bilgi verilmemişti.
Peki İtil’in vakfı bu deneyleri kim adına ve hangi parayla yapmıştı?
Bazılarını ilaç şirketleri için. Bir kısmını Türkiye devlet için.
Peki, ABD devleti için?
Bilinmiyor.
Bilinen Turan İtil’in, adı ABD’de deşifre olduğu ve kullandığı ilaçlar ve yöntemler yasaklandığı için yapamadığı deneyleri, 12 Eylül’den sonra gelip Türkiye’de yaptığı.
Hem de aynı etik dışı yolları kullanarak; çaresiz ve rızasız mahkumlar üzerinde, müdürün eşine hayır diyemeyecek müze çalışanları üzerinde…
‘VAKIF BOMBALANINCA…’
1990’da Devsol’un vakfı bombalamasından sonra Turan İtil, yeniden ABD’ye döndü.
Bu deneylerle adı ilk kez duyulan kız kardeşi ise kendisine bambaşka bir kariyer yaptı.
Laikleri başörtüsü ve laiklik tartışmalarında coşturan kitaplar yazan bir Sümerolog oldu.
Üstelik Hititoloji Bölümü’nden mezun olmasına, doktora yapmamasına, çivi yazısı bilmemesine rağmen….
Kutuplaşmaya malzeme taşıdığı sürece kimse bu ayrıntıları dert etmedi.
Geçmişini Sümerler Türktür gibi zırvalarla itinayla temizledi, eğer birkaç gazeteci inatla hatırlatmasaydı dünya çapında, Atatürk’ün bize emaneti bir Sümerolog olarak uğurlanacaktı.
Şimdi ise Türkiye hakkında üzerinde düşünmemiz gereken çok defoyu hatırlatarak uğurlanıyor.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***