Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İtalya İnsan Hakları Federasyonu’ndan ‘Kız Çocukları davası’ raporu: Reşit olmayan kişilerin ifadeleri zorla alındı

İtalya İnsan Hakları Federasyonu’ndan ‘Kız Çocukları davası’ raporu: Reşit olmayan kişilerin ifadeleri zorla alındı


İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 23-27 Eylül tarihleri arasında ilk duruşması görülen ve kamuoyunda Kız Çocukları Davası olarak bilinen dava İtalya İnsan Hakları Federasyonu Başkanı Antioni Stango tarafından raporlaştırıldı. 

İnsan Hakları Federasyonu’nun sitesinde yayınlanan raporda, “Savcılar, deliller ve yöneltilen suçlamalar arasında mantıksal bağlantılar bulunmayan iddianameler hazırlama konusunda istikrarlı bir tutum sergilemektedir.” ifadeleri kullanıldı ve yargının ideolojik ve siyasi saiklerle hareket ettiğine, terörle mücadele yasalarının yaygın bir şekilde kötüye kullanıldığına dikkat çekiliyor.

TR724’ten Ersan Kırlı’nın haberine göre Federasyon, geçen yıl yayınladığı raporda 118 farklı iddianameyi incelediğini ve sonuç olarak iddianamelerin genellikle makul şüphe oluşturmakta başarısız olduğunu, bunun yerine muğlak ilişkilendirmelere ve spekülatif iddialara dayandığını belirtirken Kız Çocukları Davasının da bunlardan farklı olmadığını belirtiyor. Raporda suçlamaların özel ders vermek, sosyalleşmek ve popüler mesajlaşma uygulamaları aracılığıyla iletişim kurmak gibi yasal eylemler olduğu ifade ediliyor.

İDDİANAMEDEKİ KUSUR VE USULSÜZLÜKLERE DİKKAT ÇEKİLDİ

Kız çocukları davasında ‘İddianamedeki Kusurlar ve Usulsüzlüklere’ dikkat çekilirken ortada doğrulanmış kanıtların olmadığı, iddianamenin 13 polis notuna ve istihbarat notlarına dayandığı dile getiriliyor. Raporda bu usulsüzlüklerin sistemik olarak devam ettiğine de dikkat çekiliyor:

“Türkiye’deki savcılık uygulamalarına ilişkin 2023 FIDU raporu gibi raporlar, bu tür kusurların sistematik olduğunu ortaya koymuştur. İddianameler sıklıkla siyasi içerikli bir dil, komplo teorileri ve başka iddianamelerden kopyalanmış anlatılar içermektedir.”

DELİL; WHATSAPP VE TELEGRAM

Raporda; “İddianame, gizli suç faaliyetlerinin kanıtı olarak büyük ölçüde WhatsApp ve Telegram gibi popüler dijital iletişim platformlarının kullanımına dayanıyor.” ifadesine yer verilirken çok temel dijital iletişimin suç sayılmasının ifade özgürlüğü ve özel hayatın gizliliğinin ihlali olduğuna vurgu yapılıyor.

İddianamede sanıklar arasındaki dijital iletişimin gizli faaliyetler olarak resmedildiği fakat savcılığın iddiasının herhangi bir içerik veya bağlamdan yoksun olduğu beliriliyor.

BM ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ İHLAL EDİLMİŞTİR

Davanın en endişe verici yönlerinden birinin de kız çocuklarının maruz kaldığı hak ihlalleri olduğuna dikkat çekilen raporda şu ifadelere yer veriliyor:

“Raporlar, 13 ila 17 yaş arasındaki küçüklerin şafak baskınları sırasında yakalandığını ve yasal temsilciliğe ve hatta ebeveynlerine erişimleri olmadan tutulduklarını göstermektedir. Akranlarını suçlamaya zorlanmışlardır ki bu uygulama, Türkiye’nin de taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi (ÇHS) dahil olmak üzere hem ulusal hem de uluslararası hukuku ihlal etmektedir.

KIZ ÇOCUKLARI KENDİLERİNE BASKI YAPILDIĞINI AÇIKLADI

Soruşturmadan sorumlu savcı tarafından daha önce ifadesi alınan 16 yaşındaki bir tanık, mahkeme önünde, diğer sanıkları suçlayan ifadeyi imzalaması için kendisine baskı yapıldığını açıkladı. İfadesinin söylediklerinden farklı bir şekilde yazıldığını söyledi. Reşit olmayan kişi ayrıca, sorgunun kritik bölümlerinde avukatının bulunmadığını belirtmiştir. Bu anlatım, ciddi usul ihlallerini ve yalan ifade almak için yapılan usulsüz baskıyı vurgulamaktadır.

Aynı tanık, görüşme tutanağını okumadan imzalamaya zorlandığını da söyledi. Daha da endişe verici olanı, avukatının kendisinden savcının her istediğini kabul etmesini istediğini ve hem avukatının hem de savcının, kabul etmediği takdirde ailesinden alınıp bir yetimhaneye gönderilmekle tehdit edildiğini ekledi.

MAHKEME BAŞKANININ SORULARI EVRENSEL İLKELERE AYKIRIYDI

Mahkeme başkanının soruları, masumiyet karinesinin evrensel ilkesine aykırı olarak suçluluğu ima etmiştir. Örneğin, sanıkların çapraz sorgusu sırasında hakim sanıklara korkutucu sorular yöneltmiştir. Soruları ayrıca, savcılığın iddiaları yerleşik gerçeklermiş gibi bir formdaydı. Bu tür sorular, bizzat hakim tarafından sorulduğunda, mahkemenin adilliği ve tarafsızlığı konusunda meşru şüpheler uyandırmaktadır.”

8 KİŞİNİN TUTUKLU YARGILANMASI ANLAMSIZ

Raporda 8 kişinin tutukluluğunun devam ettiği ve bu kararın anlam ve gerekçeden yoksun olduğuna dikkat çekiliyor. “Beş gün süren duruşmanın sonunda mahkeme, sekiz kişinin tutukluluk halinin devamına, diğerlerinin ise serbest bırakılmasına karar vermiştir. Ancak, söz konusu karar anlamlı ve bireyselleştirilmiş bir gerekçeden yoksundu. Sekiz kişinin tutukluluk hallerinin uzatılmasına ilişkin gerekçeler “basmakalıp ve soyut” olup, “davanın özel koşullarına somut olarak nasıl uygulandıklarını göstermeye yönelik herhangi bir girişimde bulunulmadan” alıntılanmıştır.”

RAPORDA YARGIÇLARA VE SAVCILARA DA YER VERİLDİ

Raporda devlet yetkilileri ile ilgili olarak şu ifadelere yer veriliyor:

a) Türk savcılar, savunmanın lehine olan delilleri davaya dahil etmelerini gerektiren CMK’nın 170/5. maddesine sıklıkla riayet etmemektedir. Bu ihmal, tarafsız olmadıklarının açık bir göstergesidir,

b) Türk savcılar sıklıkla önyargılı, ideolojik ve makul kanıt standartlarından kopuk görünen iddianameler hazırlamaktadır,

c) Türk savcıların polis ve istihbarat raporlarını bağımsız doğrulama olmaksızın kesin delil olarak kullandıkları da bilinmektedir. Bu yaklaşım, gerekli soruşturma yapılmaksızın hükümet anlatılarının onaylanması anlamına geldiğinden, yargılamaların adilliği konusunda önemli endişelere yol açmaktadır.

ULUSLARARASI MAHKEMELER SİSTEMATİK İHLALLERİN FARKINDA

“Bunun temel hak ve özgürlükler üzerindeki etkileri ağırdır. Bu dava, terörle mücadele yasalarının ifade, örgütlenme ve özel hayatın gizliliği özgürlüklerini kısıtlamak için nasıl kullanıldığına dair talihsiz bir örnektir. AİHM, Türkiye’nin 314. maddeyi uygulamasını eleştirmiş ve mahkumiyet kararlarının genellikle zayıf veya dolaylı delillere dayandığına işaret etmiştir.

Bu tür hukuka aykırı adli uygulamaların bireysel sonuçları, özellikle küçüklere yönelik muamelelerde görülmektedir. Çocukların zorlayıcı bir şekilde sorgulanması uluslararası standartları ihlal etmekte ve yargı sürecinin bütünlüğünü zedelemektedir. AİHM, BM İHK ve diğer insan hakları organları çok sayıda davada benzer ihlaller tespit ederek bu uygulamaların sistematik olduğu yönündeki endişeleri güçlendirmiştir.”

Raporda ayrıca Dünya Adalet Projesi tarafından hazırlanan 2024 Hukukun Üstünlüğü Endeksine de atıf yapılıyor. Türkiye’nin 142 ülke arasında;

Ceza sisteminin tarafsızlığı açısından 128.

hükümetin uygunsuz etkilerinden arınmış bir ceza sistemi bakımından 138.

temel haklar noktasında 133

hükümet gücüne getirilen sınırlamalarda ise 135. sırada olduğuna dikkat çekiliyor.

İNSAN HAKLARI ÖRGÜTLERİ BU DAVALARI TAKİP ETMEYE DEVAM ETMELİ

Raporun sonuç kısmında yapılan kısa özette ise şu ifadelere yer veriliyor:

“Küçük Kızlar Davası, savcıların önyargılarından adil yargılanma hakkını zedeleyen usul ihlallerine kadar, Türkiye’nin yargı sistemindeki kritik başarısızlıkların bir başka örneğidir. Reşit olmayan kişilerden zorla alınan ifadeler ve zayıf delillere dayanılması, siyasi etkilerle tehlikeye atılmış bir sisteme işaret etmektedir. Türk yargı sisteminin bağımsızlığını korumak ve temel hak ve özgürlüklerin korunmasını sağlamak için uluslararası denetim ve savunuculuk elzemdir.”

Raporu hazırlayan İtalyan İnsan Hakları Federasyonu son olarak şu önerilerde bulunuyor:

1. Sürekli Gözetim ve Raporlama: İnsan hakları örgütleri “Küçük Kızlar Davası” yargılamalarını gözlemlemeye devam etmeli, yargı ve kolluk kuvvetlerini sorumlu tutmak için her türlü insan hakları ihlalinin kapsamlı bir şekilde belgelenmesini sağlamalıdır.

2. Diplomatik Katılım: Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve Türkiye ile yakın diplomatik ilişkileri olan ülkeler, uluslararası yükümlülüklere uyulmasını teşvik etmek için baskı uygulamalıdır.

3. Avrupa Konseyi Komiseri ve BM Özel Raportörlerinin Katılımı: Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, BM’nin terörle mücadele ve insan hakları, barışçıl toplanma özgürlüğü, din ve inanç özgürlüğü ve ifade özgürlüğü Özel Raportörleri ile birlikte, insan hakları standartlarına uyulmasını sağlamak üzere davayı aktif bir şekilde izlemelidir.

4. Yargı Bağımsızlığı ve Tarafsızlığının Sağlanması: Yargının tarafsızlığını koruyacak yapısal reformlar hayata geçirilmeli, hem hakimler hem de savcılar dış baskılardan korunmalıdır.

5. Küçüklerin Haklarının Korunması: Türkiye, yasal bağlamlarda küçüklerin haklarını savunan uluslararası protokollere uymayı taahhüt etmelidir.

6. Yargılama Koşullarının İyileştirilmesi: Savunma için yeterli imkanların sağlanması ve adil yargılanma hakkının gözetilmesi için iyileştirmeler yapılmalıdır.

7. Terörle Mücadele Mevzuatında Reform Yapılması: 314. Madde, küresel standartlara uyum sağlamak ve olası kötüye kullanımları önlemek için gözden geçirilmelidir.

8. AİHM Kararlarına Uyum: Türkiye AİHM kararlarını uygulamalı ve ulusal yasalarını buna göre uyarlamalıdır.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version