MHP lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti’ye uzattığı el, PKK lideri Abdullah Öcalan’a yaptığı çağrı sonrası CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması ve yerine kayyım atanması, “Ne oluyor?” tartışmalarına neden oldu. Gazeteci-yazar Kemal Can, “Sürecin pik noktası Bahçeli’nin çıkışı ise dip noktası da Esenyurt” dedi ve Esenyurt olayının “Hazırlanıp bekletilmiş bir siyasi hamle olduğuna” dikkat çekti.
Esenyurt olayının DEM’i ikircikli zor bir pozisyona ittiğini belirten Kemal Can, “Kent uzlaşısının çıkışsızlığını göstermek ile CHP ve DEM’i yapışık gösterme uçları arasındaki güzergah, tuzaklarla dolu. DEM’i ikircikli zor bir pozisyona ittiği aşikar. Sopayı görüp geri çekilse başka sorun, sopanın üstüne yürüse başka. Havuçta da aynı ikilem. Fırsat çıkabileceğini düşünürken seçeneksiz (siyasetsiz) kalma ihtimali yüksek” yorumunu yaptı.
“İktidar kaybedilmesi riskinin hissedilmeye başlandığı 2019 eşiğinden belki 2028’e kadar uzanacak güzergahta, “plana sadık” bir ilerleyiş var” diyen Can, şunları söyledi: “‘Oyunu düzeltemiyorsan, rakibi boz’ ve ‘engelleyemiyorsan idare et’. Atılan her adım böyle bir planlamanın ürünü olmak zorunda değil. Böyle düşünülmesi, başarılı olacağının garantisi de sağlamıyor. Ancak her vesilenin bu genel akışa hizmet için kullanılacağının akılda tutulması zorunlu.”
Kemal Can’ın Medyascope TV’de yer alan yazısında öne çıkanlar şöyle:
“Kürt seçmeni pazarlığa ikna etmek veya kandırmakla ya da sahiden bir açılım niyetiyle, bu hamle arasında irtibat bulmak zor. Normalleşmeyle veya uzatılan elle alakasından bahsetmeye gerek bile yok. Havuca değil sopaya benziyor. Ancak kime sopa gösterildiği ve ne beklendiği spekülasyonlara açık. Bahçeli hamlesi, Özel’in tutumu yüzünden ancak kısmi “bozucu etki” yaratabilmişti. DEM ile CHP’yi uzaklaştırma operasyonunda sopanın da devreye girmesi ihtiyacı doğmuş olabilir. (Erdoğan’ın aynı konuşmada Özel’e teşekkür ve Esenyurt suçlamasını kullanması) “Kent uzlaşısı” direncinin testi, bütün aktörler için zorlu bir sınav. Uzlaşıyı, iki tarafa da çıkmaz yol olarak göstermek, eğer istenen sonuç yine çıkmazsa, hep kullanılan “kimler kimlerle beraber” söylemini devreye sokmak da mümkün. Bakınız: MHP’li İsmet Büyükataman’ın “devam” tehdidi. (“Öcalan meclise gelsin denmişken inandırıcı olmaz” itirazlarına, “kimin umurunda” cevabı yeter.)
Kent uzlaşısının çıkışsızlığını göstermek ile CHP ve DEM’i yapışık gösterme uçları arasındaki güzergah, tuzaklarla dolu. DEM’i ikircikli zor bir pozisyona ittiği aşikar. Sopayı görüp geri çekilse başka sorun, sopanın üstüne yürüse başka. Havuçta da aynı ikilem. Fırsat çıkabileceğini düşünürken seçeneksiz (siyasetsiz) kalma ihtimali yüksek.. CHP içindeki gerilimler üzerindeki etkisi de bariz. 29 Ekim’de liderlik çıkışı yapan ve iktidara bayrak açan İmamoğlu’nu hedef alındığı yaygın değerlendirme. En azından İmamoğlu ve çevresinin konuya böyle yaklaştığı ve yaklaşılmasını istediği net. Verilen tepkiler, gereği yapılamayan boş efelenmeler, normalleşmeden ziyaret izni bile koparılamaması, kürsülerde seçilen cümleler, reaksiyon hızı ve kapsamı gibi katmanlarda bir sürü kırılma yaşandı, yenileri yola çıktı. İmamoğlu-Yavaş, İmamoğlu-Özel, Yavaş-CHP, Özel-Kılıçdaroğlu, Kılıçdaroğlu-İmamoğlu, erken seçim-sine-i millet fay hatları tetiklendi. CHP içinde “aday belirlerken bize mi sordunuz” ve “demlenme” fırsatçılığı, saklandığı yerden tekrar sahneye fırladı.
Esenyurt hamlesini – fazla kullanımdan etkisizleşen kavramla- “darbe” diye isimlendirmek, “alnını karışlarız’ veya “bırakmayız” gibi boş çıkacağı hemen anlaşılan tehditler savurmak, durumu yatıştırmıyor. Kayyım atamasıyla birlikte belediye meclisinin de yetkilerinin alınması, akla rantı getiriyor. Çok örneğini gördüğümüz gibi çökme fırsatlarının hiç es geçilmediği doğru ama açık bir siyasi tanzim hamlesini, daha ilk gününde “rant” gerekçesiyle açıklamak..!? Bilemedim. Olayın bir de iktidar cenahı var. Bahçeli çıkışından Erdoğan’ın haberdar olup olmadığı spekülasyonları, Esenyurt için de gündemde. “Bahçeli, başlattığı gibi bitirdi” diyen de var; “Erdoğan, teşekkür edip konuyu kapattı” diyen de. Süreç başlamadan bitti veya daha yeni başlıyor tartışma odaları da açıldı. İktidar ittifakındaki her farklı tutumu ya “çatlak” ya “mükemmel iş bölümü” ya da “mahkumiyet” olarak tarif etmek, yaygın bir eğilim. Fakat çok incelikli hesaplar, büyük yetenekler gerektirmeyen gayet basit ve kaba bir mekanizma var. İşe yaraması veya yarayacağının umulması da bu yüzden.
Normalleşme sürecinde ne hikmetse pek akla gelmeyen “işbölümü tezi”, bu süreçteki Bahçeli için güçlü bir argümana dönüştü. Peşin olarak söyleyeyim: Bu iktidar ittifakı oluştuğu andan itibaren, rol paylaşımı ve rekabet hep kol kola yürüdü. Bazen de gerçekten farklı ve çatışma halindeki pozisyonlar, üçüncü aktörler nezdinde kullanışlı bahaneler haline geldi. Ortada sofistike bir durum yok, bu iktidar terkibinin fıtratı böyle. Normalleşme sürecindeki MHP direnci ne kadar abartılı veya sahiciyse, bu süreçteki uyum da öyle. (Erdoğan, muhtemelen Bahçeli’nin yüksek çıtasından memnun olmadı ama hızından hoşnut) Ortağını oransız biçimde överken kullandığı -Erdoğan’dan pozitif imayla duymaya alışık olunmayan- “devlet aklı” ifadesi de, meselenin Bahçeli’nin hüsnü kuruntusundan ibaret olmayan kullanım değerini gösteriyor. Bu çerçevede Bahçeli’nin çıkışının, “ne olur benimle yap” diye anlaşılması kadar, “yapılacaksa böyle” hatta -aşırı spekülatif olması pahasına- “yapın da görelim” havasıyla anlaşılması da pekala mümkün.
Sadece Bahçeli’nin çıkışı ile Esenyurt arasındaki kısa dilimi dikkate alınca, başlamadan biten bir durum olarak anlaşılabilir. (İlk hamlelerin her zaman başlatma amacı olmadığını bazen de bitirmeye yaradığını unutmamalı.) Havuç ve sopanın birlikte kullanıldığı bir ikna sürecini de andırabilir. Son günlerde her hadisenin getirilip bağlandığı, “birilerinin önünü kesme” hamlesi olarak da algılanabilir. Fakat meseleye uzun bir zaman aralığındaki bir alt süreç olarak bakınca, biraz daha farklı görüyor. İktidar kaybedilmesi riskinin hissedilmeye başlandığı 2019 eşiğinden belki 2028’e kadar uzanacak güzergahta, “plana sadık” bir ilerleyiş var: “Oyunu düzeltemiyorsan, rakibi boz” ve “engelleyemiyorsan idare et”. Atılan her adım böyle bir planlamanın ürünü olmak zorunda değil. Böyle düşünülmesi, başarılı olacağının garantisi de sağlamıyor. Ancak her vesilenin bu genel akışa hizmet için kullanılacağının akılda tutulması zorunlu.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***