Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Stratejik TUSAŞ’ı neden özel güvenlik koruyordu? Hangi kurumlar hangi birimler tarafından korunuyor?


Çarşamba günü terör saldırısına uğrayan Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ), CAT Güvenlik adlı özel güvenlik firması tarafından korunuyordu.

Firmanın sloganı “Artık güvendesiniz” olsa da, TUSAŞ’a saldırının ardından gelen tepkiler arasında “savunma sanayine dolaylı olarak da olsa hizmet üretmekte olan stratejik bir şirketin neden özel güvenlik tarafından korunduğu ve jandarma ya da polis tarafından neden korunmadığı” soruları yer aldı.

2495 sayılı eski kanunun iptali ve 2004 yılında 5188 sayılı Özel Güvenlik Yasası’nın TBMM’de kabulünün ardından Türkiye’de özel güvenliğin alanı genişleyerek, kolluk birimlerinin koruma alanı daraltıldı.

Emekli Jandarma Albay Hakan Sargın’a göre bu değişiklik olmasaydı, TUSAŞ kolluk kuvvetleri tarafından korunuyor olabilecekti. Sargın, bunun da saldırı esnasında daha iyi eğitimli ve donanımlı bir savunma alanı mimarisi demek olduğunu, ancak “bugün Türkiye’de savunma sanayi tesislerinin korunmasının büyük bir zafiyet alanına” dönüştüğünü söyledi.

Hangi kurum ve kuruluşları hangi birimler koruyor?

Türkiye’de kamu kurum ve kuruluşları jandarma, polis, özel güvenlik şirketleri olmak üzere üç ayrı kategoride korunuyor.

Jandarma sorumluluk alanı, polis görev sahası dışı olup, il ve ilçe belediye hudutları haricindeki veya polis teşkilatı bulunmayan yerler olarak belirtiliyor. Türkiye yüzölçümünün yüzde 93’ü, nüfusun ise yüzde 21’i Jandarma Genel Komutanlığı’nın sorumluluğunda.

Belediye sınırları içinde olsa da hizmet gerekleri bakımından ihtiyaç duyulan yerler de jandarmanın görev ve sorumluluk alanına giriyor. Bunlar havalimanlarının bazı bölümleri, çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerinde bulunan baraj ve hidroelektrik enerji santrali HES’ler, Güneydoğu’da yer alan bazı TRT verici istasyonları.

Diğer kritik tesisler ise Mersin/Gülnar Akkuyu Nükleer Güç Santrali, İstanbul Topkapı Sarayı, Şırnak/Silopi Termik Santrali, Malatya/Battalgazi Fırat Demiryolu Köprüsü. Petrol ve doğalgaz boru hattı, Diyarbakır-Bingöl Karayolu, Diyarbakır/Kulp-Muş Karayolu gibi bazı “kritik yollar” ve yol yapım inşaatları şantiyelerinin güvenliğini sağlamak jandarma sorumluluğunda. Ayrıca ceza infaz kurumları da jandarma sorumluluk sahasında yer alıyor.

Polisin koruma sorumluluk sahasında TBMM, bakanlıklar, valilikler yer alırken havalimanlarının bazı bölgeleri de yine polis alanı olarak belirlenmiş durumda.

Özel güvenlik şirketlerinin koruma sahasında yer alan kamu kurumlarıysa adliyeler, hastaneler, okullar, havalimanlarının belli kısımları olarak öne çıkıyor. Özel güvenliğin kapsamında ayrıca stadyumlar da yer alırken maç günlerinde kolluk kuvvetleri bu alanlarda ek önlemler alma yetkisine sahip. AVM’lerden sitelere kadar uzanan özel alanlarda ise özel güvenlik şirketleri mülk sahibinin talebine göre güvenlik sağlama yetkisine sahip.

Koruma mimarisinin tarihçesi

1981’de çıkarılan 2945 sayılı “Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun,” özel güvenlik hizmetleri ve teşkilatlanması konusunda yapılan ilk düzenleme oldu. Bu kanunla bazı kurum, kuruluş ve işyerlerinin korunmasının, genel kolluk dışında kalan özel güvenlik görevlisi olarak adlandırılan kişiler eliyle yapılabilmesine imkan sağlandı.

Ancak bu kanun, bireylerin özel korunması ile ilgili düzenlemeler içermemesi ve kurum ve kuruluşların özel güvenlik teşkilatı kurabilmeleri önündeki engeller gibi nedenlerle yetersiz görülerek yürürlükten kaldırıldı.

Yerine 5188 sayılı “Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun” 2004 tarihinde yürürlüğe girdi.

VOA Türkçe’ye konuşan emekli Jandarma Albay Hakan Sargın, bunun koruma hizmetlerinde bir strateji değişikliği olduğunu belirterek bu stratejide kolluğun koruma alanlarının daraldığını söyledi. Sargın, “2004 yılına kadar kanun kapsamında devlete ait birçok birim, kurum, kuruluş ve stratejik öneme haiz işletmeler genel polis ve jandarma tarafından korunmaktaydı. 2004 yılında yapılan düzenlemeyle polis ve jandarma tarafından korunan birçok tesisin güvenliği özel güvenlik şirketlerine devredildi” dedi.

Sargın, 2004 yılı öncesinde TUSAŞ gibi kurumların kolluk tarafından korunabildiğini ve bunun da bir kriz ve saldırı anında reaktif savunmada profesyonel terörle mücadele yeteneklerinde etkili olacağını belirterek, “Dünkü saldırıda özel güvenliğin çabası takdire şayan ancak onun eğitimi bu saldırıyı püskürtmeye yetmez ve kurumun stratejik önemi düşünüldüğünde profesyonel birliklerce korunması anlamlı olur” dedi.

“Dünyada özel koruma var ama bizdeki seviye çok geride”

CHP İzmir Milletvekili ve gölge kabine İçişleri Bakanı Murat Bakan’a göreyse özel güvenlik şirketlerinin bu gibi kurumları koruması sorun değil. Asıl sorun, özel güvenlik şirketleri personellerinin yeterli eğitim, deneyim ve donanıma sahip olmaması.

Bakan, ”TUSAŞ, kamunun hisselerin önemli bir kısmına sahip olduğu bir özel sektör kuruluşu. Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı en büyük hissedar. Savunma Sanayi Başkanlığı yüzde 25 hissedar. Ancak bunlar şirket statüsünde olduğu için bu tür kurumlar zaten yasal olarak devletin doğrudan koruduğu kurumlar değil” dedi.

Dünyada özel güvenliğin yaygın kullanıldığını belirten Bakan, “ABD’de, Almanya’da, dünyanın çeşitli ülkelerinde savunma sanayindeki güçlü kuruluşlar özel sektöre de ait olsa çok yüksek öncelikle korunuyor. Örneğin ABD’de İHA, SİHA üreten kuruluşlar var. Bunlar özel sektör kuruluşları tarafından korunuyor. Boeing de bunlardan bir tanesi ama onların da korunmasında belli kriterler var. Bir defa gelişmiş elektronik güvenlik sistemleri olması lazım. Dün TUSAŞ’taydım, ben bunu görmedim. Erişim kontrolleri olması lazım, katmanlı bir güvenlik sistemi lazım. Oradaki özel güvenliğin terör saldırısına karşı da hızlı tepki verecek şekilde eğitiliyor olması lazım. Burada bu eğitim yok. Yeterli fiziki koruma önlemleri yok” dedi ve katmanlı ve kademi güvenlik basamaklarının yokluğuna dikkat çekti.

TUSAŞ saldırısı karşısındaki sorunları dört aşamalı olarak sıralayan Sargın ise “Öncelikle istihbarat zaafiyeti var. En önemlisi ulusal ve uluslararası düzeyde bir istihbarat eksikliği var. Çünkü muhtemelen bu saldırının kaynağı dışarıda. İkincisi güvenlik yapılanması ile ilgili, ‘Kim korusun? Nasıl korusun?’ konusunda eksikliktir. Burada profesyonel bir güç olmalıydı. Üçüncüsü de bu profesyonel gücün koordinesi ve eğitim eksikliği” dedi.

Eski İnterpol Daire Başkanı: “Özel güvenlik bir sektör olmuş durumda”

Eski Emniyet Müdürü ve eski İnterpol Daire Başkanı Rafet Ufuk Önder, Türkiye’de koruma konusunda birinci problemin halen insan odaklı korumanın sağlanıyor olması olduğunu söyledi, “Özel ya da kolluk koruma anlayışımız hala başta kritik kurumlar olmak üzere temiz alan oluşturmadan nöbete insan dikmemiz” dedi.

Dünyadaki gelişmiş örneklerde kapı ve duvarların kurşun geçirmez olduğu ve ileri yüz ve ses tanıma teknolojisiyle, binlerce kişilik kadrolar istihdam edilmeden güvenliğin sağlandığını belirten Önder, “Bu örnekler bizde sadece konsolosluklar için mevcut” dedi ve insan faktörüne odaklanan ve teknolojiyi gözden kaçıran bir anlayışın değişmesi gerektiğine dikkat çekti.

“İnsan faktörüne odaklanıldığı gibi özel güvenliklere bu anlamda iyi bir eğitimin de verilmediğini vurgulamak gerek. Yüzeysel eğitim almış ve zihinsel olarak da hazırlıksız olan bu personeller için bu denli kritik kurumlarda yapılan görevler çoğunlukla mesai doldurmaktan ibaret” diyen Önder, “Özel güvelik bizde sektör oldu. Bir istihdam alanı yaratıyor ancak çalışan niye bu görevi yaptığının tam olarak farkında değil. Burada bir denge de yok. Kimi özel alanlara girerken gereksiz sıkı aranıyorsunuz. Kimi kritik kurumlara ise dün gördüğümüz gibi iki terörist dalabiliyor. İşi önce temiz alanları yaratılmış kurşun geçirmez kapılarla korunan insansız alanlara dönüştürüp, megafonla soru sorularak geçişlerin sağlanabildiği planlara çevirmemiz gerek” dedi.

Saldırganlar özel güvenliğin mi yoksa kolluğun mu koruduğu kurumlarda daha fazla can kaybı ve hasara yol açtı?”

TUSAŞ saldırısı öncesinde de özel güvenlik firmalarınca korunan kamu kurumlarının hedef alındığı saldırılar yaşandı. Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde 6 Şubat 2024’te silahlı saldırı meydana geldi. Aralarında üç polis memurunun da bulunduğu altı kişi yaralandı. Bir kişi hayatını kaybetti. Çağlayan Adliyesi’nde 31 Mart 2015’te yaşanan bir başka saldırıda da Savcı Selim Kiraz rehin alınarak öldürülmüştü.

Buna karşın 1 Ekim 2023’te Ankara’da İçişleri Bakanlığı önünde Emniyet Genel Müdürlüğü’nü hedef alan bombalı saldırı oldu. İçişleri Bakanlığı tarafından PKK’nın yaptığı açıklanan saldırıyı polis bertaraf etti.

Kamu kurumları, güvenlik birimleri ve sivil alanların en fazla terör saldırısına maruz kaldığı 2015 ve 2016 yıllarındaysa kolluğun da güvenlik çemberinde olan birçok kentte yaşanan patlamalarda yüzlerce can kaybı oldu.

Exit mobile version