Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

7 Ekim’in yıldönümünde Türkiye-İsrail ilişkileri: Netanyahu’ya davetten, Türkiye için tehdit söylemine


Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları’nın 7 Ekim 2023’te İsrail’de gerçekleştirdiği “Aksa Tufanı” operasyonunun birinci yılında bölgede askeri denge İsrail lehine değişmiş gözüküyor.

Saldırı sonrası batılı ülkelerin desteğini alan İsrail’in Gazze’ye gerçekleştirdiği bombardımanlarda ölü sayısı 40 bini aşarken yaralı sayısı 100 bine yaklaştı.

İsrail ordusu Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’yi İran’ın başkenti Tahran’da, Hizbullah’ın lideri Hasan Nasrallah’ı da örgüt merkezinin bulunduğu Lübnan’ın başkentinde öldürdü.

Türkiye ile İsrail arasında yeni dönem açılamadan kapandı

Ortadoğu’da bir altüst oluşa neden olan bu süreci Türkiye de, dünyanın neredeyse tamamı gibi beklemiyordu.

Zira 7 Ekim saldırılarından 17 gün önce Birleşmiş Milletler Genel Kurulu için New York’ta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sonradan sık sık Adolf Hitler’e benzeteceği İsrail Başbakanı Benyamin Netenyahu ile Türkevi’nde görüşerek Türkiye’ye davet etti.

Erdoğan, ABD dönüşü uçakta bir gazetecinin “Kendisinin bir Türkiye ziyareti söz konusuydu ama bir rahatsızlığı oldu. Acaba takvim belli oldu mu?” şeklindeki sorusuna, “Ben kendisine, ‘Siz bu ziyareti bir gerçekleştirin, ardından da ben ekibimle İsrail ziyaretini gerçekleştireyim’ dedim. Yani mutabık kaldık. İnşallah çok fazla gecikmeden bu adımı atacağız ve birinci derecede enerji konusu olmak üzere İsrail’le enerji sondaj çalışmasını başlatacağız” yanıtını verdi.

Ancak Aksa Tufanı’na İsrail’in verdiği, şiddetini sürekli arttıran yanıt iki ülke arasındaki ilişkilerin tazelenmesi ihtimalini boşa düşürdü.

Filistin’deki yeni sürecin ilk günlerinde ateşkes ilanı için aracı olmak için uğraşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin çabalarının kabul görmemesi ve İsrail’in sivilleri de gözetmeksizin saldırganlığını sürdürmesi üzerine İsrail ve Netanyahu hakkında en sert sözleri kullanan dünya liderlerinden biri oldu.

Erdoğan’ın “Netanyahu hükümeti, Anadolu’yu da içine alan ham hayal kurmakta” sözleri tartışılıyor

İsrail’in Lübnan’a kara harekâtını sınırlı bir şekilde başlattığı açıklamasından üç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni yasama yılının başlaması dolayısıyla TBMM Genel Kurulu’na hitabında Türkiye’nin de İsrail’in hedefinde olduğunu söyledi.

Erdoğan, “Tamamen dini bir fanatizm ile ‘vaat edilmiş topraklar’ hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Şu anda bütün hesap bunun üzerindedir. Türkiye içindeki bazı İsrail dostlarının, bazı Siyonist severlerin, gönüllü veya paralı Siyonizm propagandası yapan aparatların anlamadığı işte budur. Birileri ısrarla görmek istemese de Netanyahu hükümeti, Anadolu’yu da içine alan bir ham hayal kurmakta, ütopya peşinde koşmakta, bu niyetlerini de çeşitli vesilelerle ifşa etmektedir” dedi.

Emekli Tümgeneral Yavuz: “Birkaç ay önce biz İsrail’e gidiyorduk şimdi ne oldu da İsrail bize geliyor?”

Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz, İsrail’in gücünün Türkiye’yi doğrudan hedef almasına yetmeyeceğini ancak toprak bütünlüğünü yitirmiş bir Suriye’nin Türkiye için güçlü bir tehdit olacağının altını çiziyor.

VOA Türkçe’nin konuştuğu Yavuz, “Çok değil birkaç ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Karabağ’a gittiği gibi İsrail’e gidebileceğini söylüyordu. Aradan kısa bir süre geçtiği halde ne oldu ki şimdi İsrail bize geliyor? Türkiye için bölgesel tehdit Suriye’nin yıkıma uğratan politikaların başlamasıyla ortaya çıktı. Bugün Amerika’nın silah verdiği PYD-YPG, Suriye’nin önemli bir kesimini kontrol ediyor. Suriye bölünürse bir ucu Kuzey Irak’a diğer ucu Golan Tepeleri’ne dayanmış bir tehdit söz konusu olacak. Peki bu tehdidi kim yarattı? Türkiye’nin Suriye politikaları. Türkiye’nin bir an evvel Suriye ile anlaşması şart. İsrail’in gücünün bir sınırı var. Bırakın Türkiye’ye gelmesi, Beyrut’u ele geçirmesi ve kalıcı olması mümkün değil. İsrail’in ana hedefinin Hamas’ı yok ederek, Gazze’yi Filistinliler’den arındırarak topraklarına katmak olduğu anlaşılıyor” değerlendirmesinde bulundu.

İsrail’e harekattan, İsrail’den askeri harekata geçişte “iç cephe” ayrıntısı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz’un atıfta bulunduğu “Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl biz Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız” sözlerini Temmuz ayında Rize’de yaptığı bir konuşmada dile getirdi.

Erdoğan, 10 Kasım 2023’te İsrail’i kastederek “Bizim sabrımızı zorlamasın” ve 6 Aralık 2023’te “İsrail gerçek bir ordu ile karşılaşırsa akıbeti berbat olur” ifadelerini de kullandı.

Bu sözleri ile İsrail’e yönelik askeri bir operasyon ihtimalinin bulunduğunu ima eden Erdoğan, 30 Ağustos konuşmasında, “Tek yapmamız gereken iç cephemizi sağlam tutmaktır” dedikten sonra İsrail konusunda da farklı bir söylem geliştiriyor.

Geçen hafta toplanan Milli Güvenlik Konseyi’nden sonra yayınlanan bildiride de “İsrail’in çatışmaları Ortadoğu’ya yayma hedefiyle Filistin topraklarının ötesine yönlendirdiği saldırıların engellenmesi hususunda, başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olmak üzere mesuliyet mevkiinde bulunan aktörlere bir an evvel harekete geçme çağrısında bulunulmuştur” ifadelerine yer verildi.

Erhan Keleşoğlu: “İsrail’in Türkiye’ye doğrudan tehdit oluşturduğu yönündeki sözlerin rasyonalitesi yok”

İran ve Hizbullah’ın güç kaybetmesine bağlı olarak Suriye Esad yönetimini zayıflamasının PYD lehine bir durum yaratmasını hesap eden Türkiye’nin “iç cephe” vurgusunu öne çıkarmış olabileceğini düşünen Ortadoğu uzmanı Doç. Dr. Erhan Keleşoğlu, İsrail’in doğrudan Türkiye’yi hedef almasının mevzu bahis olmadığını söyledi.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Doçent Keleşoğlu, “Erdoğan’ın ‘İsrail’in gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır’ sözlerinin rasyonalitesi yok. Bu aslında ekonomik kriz yüzünden seçmenin desteğini kaybeden bir siyasi liderin ‘iç cephe’ diyerek ‘milli bekâ’ söyleminden medet umma arayışından başka bir şey değil. Tabii ki İran’ın etkisinin azalması, YPG’nin etkili olduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) gücünü arttırabilir. Türkiye’nin bu durumdan kaygı duyması beklenir. Ama bize sunulan, İsrail’in doğrudan Anadolu üzerinde bir tehdit oluşturması. Böyle bir durum yok. Kaldı ki güç kaybeden İran, bölgesel rakip olarak görülen bir güç. Nasrallah’ın ölümü duyulduğunda İdlip ve Azez’de kutlamalara tanıklık ettik. Türkiye de Nasrallah’ın ölümü sonrası Hizbullah’a yönelik başsağlığı mesajı yayınlamadı. Gazze’de ateşkese varılıncaya kadar İsrail ile olan ilişkiler de gergin kalmaya devam edecektir. Üstelik resmi ticari ilişkileri sonlandırsa da dolaylı yollardan İsrail ile ticaret devam ediyor. İsrail’in Türkiye’ye ‘doğrudan tehdidi’ bana kalırsa retorikten başka bir şey değil” diye konuştu.

Aydın Selcen: “Dış politikada bazen az yapmak, çok yapmaktır”

Dışişleri Bakanlığı’ndan uzun süre Irak dosyasının sorumluğunu üstlenen eski Erbil Başkonsolosu Aydın Selcen de 7 Ekim saldırısı sonrası Ortadoğu’da oluşan durumun Türkiye’nin aleyhinde olmadığı görüşünde.

VOA Türkçe’nin konuştuğu Selcen, “Dünya yakın tarihinde büyük bir dönüşüm yılı yaşadık. Bu duruma ideolojik gözlükle bakmazsak, hamaseti yahut iç siyaset oyunları bir tarafa bırakarak Ankara merkezli baktığımızda, Bağdat’ın biraz elinin kolunun kırık olması, Hizbullah’ın devre dışı kalıyor olması, İran’ın mecalsiz düşmesi Türkiye’nin ulusal güvenliği ve bölge politikaları açısından zararlı değil hatta olumlu olarak dahi değerlendirilebilir. Hamas, hele hele artık, ‘Kuvayi Milliye’dir’ ve ‘Türkiye için savaşıyor’ denebilir mi? Filistin meselesi Türkiye açısından bir ulusal güvenlik meselesi midir? Atılan taş ürkütülen kurbağaya değiyor mu? Dış politikada bazen ‘az yapmak, çok yapmaktır’. Birçok ülke bunu uyguluyor” dedi.

Exit mobile version