Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

2024 PEN Pinter Ödülü’nü kazanan Arundhati Roy: Yeryüzündeki hiçbir propaganda Filistin’in yarasını gizleyemez

2024 PEN Pinter Ödülü’nü kazanan Arundhati Roy: Yeryüzündeki hiçbir propaganda Filistin’in yarasını gizleyemez


Hindistanlı yazar ve aktivist Arundhati Roy, oyun yazarı Harold Pinter anısına verilen 2024 PEN Pinter Ödülü’nün sahibi oldu. Roy, ödül parasını Filistinli Çocuklara Yardım Fonu’na bağışlayacağını açıklarken, yapılan propagandaların Filistin’de yaşananları gizleyemeyeceğini söyledi.

Arundhati Roy, İngiltere ve Mısır çifte vatandaşı yazar Alaa Abd el-Fattah’ı bu yılın PEN cesaret yazarı olarak seçti. 42 yaşındaki Abd el-Fattah “yalan haber yaymak” iddiasıyla aldığı beş yıllık hapis cezasını tamamlamış olmasına rağmen halen Mısır’da cezaevinde bulunuyor.

Her yıl PEN Pinter ödülünü kazanan kişi, insan hakları örgütü English PEN tarafından belirlenen ve ifade özgürlüğünü aktif olarak savunan uluslararası yazarlardan oluşan kısa listeden seçilen cesur bir yazarla ödülünü paylaşıyor. Arundhati Roy, 2024 ödülünün sahibi olarak Abd el-Fattah’ı seçti.

Arundhati’nin Filistin’deki soykırıma merkezine yerleştirdiği konuşmasından bazı kesitler şöyle: 

“(…) Ve işte, bunca yıl sonra, bir başka soykırımın üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmişken buradayız. ABD ve İsrail’in sömürgeci bir işgali ve Apartheid devletini savunmak için Gazze’de ve şimdi de Lübnan’da gözünü kırpmadan sürdürdüğü ve televizyonlarda yayınlanan soykırım. Şu ana kadar ölenlerin sayısı resmi olarak 42 bin ve bunların çoğu kadın ve çocuk. Bu sayıya binaların, mahallelerin, tüm şehirlerin enkazı altında çığlık atarak ölenler ve cesetlerine henüz ulaşılamayanlar dahil değildir. Oxfam tarafından yakın zamanda yapılan bir araştırma, İsrail’in Gazze’de son 20 yıldaki herhangi bir savaşın eşdeğer döneminden daha fazla çocuğu öldürdüğünü söylüyor.”

“Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa, bir soykırıma (Nazilerin milyonlarca Avrupalı Yahudi’yi yok etmesi) karşı ilk yıllardaki kayıtsızlıklarından dolayı duydukları kolektif suçluluk duygusunu yatıştırmak için başka bir soykırıma zemin hazırladılar.
Tarihte etnik temizlik ve soykırım yapan her devlet gibi, İsrail’deki Siyonistler de -kendilerinin “seçilmiş halk” olduğuna inananlar- Filistinlileri topraklarından sürüp öldürmeden önce onları insanlıktan çıkararak işe başladılar.”

“Başbakan Menachem Begin Filistinlileri ‘iki ayaklı canavarlar’, Yitzhak Rabin ‘ezilebilecek’ ‘çekirgeler’ olarak adlandırdı ve Golda Meir ‘Filistinliler diye bir şey yoktur’ dedi. Faşizme karşı ünlü savaşçı Winston Churchill, ‘Yemlikteki köpeğin yemlik üzerinde nihai hakkı olduğunu kabul etmiyorum, orada çok uzun süre yatmış olsa bile’ demiş ve ardından ‘daha yüksek bir ırkın’ yemlik üzerinde nihai hakkı olduğunu ilan etmiştir. Bu iki ayaklı hayvanlar, çekirgeler, köpekler ve var olmayan insanlar öldürüldükten, etnik olarak temizlendikten ve gettolaştırıldıktan sonra yeni bir ülke doğdu. Bu ülke ‘topraksız insanlar için halksız bir toprak’ olarak kutlandı. Nükleer silahlı İsrail devleti, ABD ve Avrupa için askeri bir ileri karakol ve Ortadoğu’nun doğal zenginlik ve kaynaklarına açılan bir kapı görevi görecekti. Amaç ve hedeflerin hoş bir tesadüfü.”

Yeni devlet, işlediği suçlar ne olursa olsun tereddütsüz ve fütursuzca desteklendi, silahlandırıldı, finanse edildi, şımartıldı ve alkışlandı. Varlıklı bir evde, vahşet üstüne vahşet işlerken ebeveynleri gururla gülümseyen korunaklı bir çocuk gibi büyüdü. Bugün soykırım işlemekle açıkça övünme özgürlüğüne sahip olmasına şaşmamalı. İsrail askerlerinin tüm ahlak anlayışlarını kaybetmiş görünmelerine şaşmamalı.”

“İsrail’in yaptıklarını haklı çıkaracak ne olabilir? İsrail ve müttefiklerinin yanı sıra Batı medyasına göre cevap, Hamas’ın geçen yıl 7 Ekim’de İsrail’e düzenlediği saldırıdır. İsrailli sivillerin öldürülmesi ve İsrailli rehinelerin alınması. Onlara göre tarih sadece bir yıl önce başladı. İşte konuşmamın bu bölümünde kendimi, ‘tarafsızlığımı’, entelektüel duruşumu korumak için ikircikli davranmam bekleniyor. Bu bölümde ahlaki eşdeğerliliğe düşmem ve Hamas’ı, Gazze’deki diğer militan grupları ve Lübnan’daki müttefikleri Hizbullah’ı sivilleri öldürdükleri ve insanları rehin aldıkları için kınamam gerekiyor. Ve Hamas’ın saldırısını kutlayan Gazze halkını kınamak. Bu yapıldıktan sonra her şey kolaylaşıyor, değil mi? Neyse. Herkes korkunç, ne yapabiliriz ki? Onun yerine alışverişe gidelim…”

“Kınama oyununu oynamayı reddediyorum. Kendimi açıkça ifade edeyim. Ben ezilen insanlara baskıya nasıl direneceklerini ya da müttefiklerinin kim olması gerektiğini söylemiyorum.”

“Olduğum gibi bir yazar, olduğum gibi bir gayrimüslim ve olduğum gibi bir kadın olarak Hamas, Hizbullah veya İran rejiminin yönetimi altında uzun süre hayatta kalmamın çok zor, belki de imkansız olacağının son derece farkındayım. Ancak buradaki mesele bu değil. Mesele, kendimizi bu örgütlerin tarihi ve hangi koşullar altında var oldukları konusunda eğitmektir. Mesele şu anda devam etmekte olan bir soykırıma karşı savaşıyor olmalarıdır. Önemli olan liberal, seküler bir savaş gücünün soykırımcı bir savaş makinesine karşı koyup koyamayacağını kendimize sormaktır.”

“Hizbullah ve İran rejiminin kendi ülkelerinde, bazıları hapishanelerde çürüyen ya da çok daha kötü sonuçlarla karşı karşıya kalan muhalifleri olduğunun farkındayım. Bazı eylemlerinin – sivillerin öldürülmesi ve 7 Ekim’de Hamas tarafından rehin alınması – savaş suçu teşkil ettiğinin de farkındayım. Ancak, İsrail ve ABD’nin Gazze’de, Batı Şeria’da ve şimdi de Lübnan’da yaptıklarıyla bunlar arasında bir denklik kurulamaz. İsrail’in Filistin topraklarını işgali ve Filistin halkına boyun eğdirmesi, 7 Ekim şiddeti de dahil olmak üzere tüm şiddetin temelini oluşturmaktadır. Tarih 7 Ekim 2023’te başlamadı.”

“İsrail bir meşru müdafaa savaşı vermiyor. Bir saldırı savaşı veriyor. Daha fazla toprak işgal etmek, Apartheid aygıtını güçlendirmek ve Filistin halkı ve bölge üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmak için bir savaş.”

“İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana, öldürdüğü on binlerce insanın yanı sıra, Gazze nüfusunun büyük çoğunluğunu defalarca yerinden etti. Hastaneleri bombaladı. Doktorları, yardım görevlilerini ve gazetecileri kasıtlı olarak hedef aldı ve öldürdü. Bütün bir nüfus açlığa mahkum ediliyor, tarihleri silinmeye çalışılıyor. Tüm bunlar dünyanın en zengin, en güçlü hükümetleri tarafından hem maddi hem de manevi olarak destekleniyor. Ve onların medyası tarafından. (Burada İsrail’e silah ve binlerce işçi sağlayan ülkem Hindistan’ı da dahil ediyorum). Sadece geçtiğimiz yıl ABD İsrail’e 17.9 milyar dolar askeri yardımda bulunmuştur. Dolayısıyla, ABD’nin bir arabulucu, dizginleyici bir etki olduğu ya da Alexandria Ocasio-Cortez’in ifade ettiği gibi ‘ateşkes için yorulmadan çalıştığı’ yalanını bir kenara bırakalım. Soykırımın bir tarafı arabulucu olamaz.”

“Yeryüzündeki tüm güç ve para, tüm silahlar ve propaganda artık Filistin’in yarasını gizleyemez. İsrail de dahil olmak üzere tüm dünyanın kanadığı yarayı. Anketler, hükümetleri İsrail soykırımına izin veren ülkelerdeki vatandaşların çoğunluğunun bunu kabul etmediğini açıkça ortaya koyduğunu gösteriyor. Kullanılmaktan, yalan söylenmesinden bıkmış genç bir Yahudi nesli de dahil olmak üzere yüz binlerce insanın yürüyüşlerini izledik. Alman polisinin İsrail ve Siyonizm’i protesto ettikleri için Yahudi vatandaşları tutuklayacağı ve onları antisemitizmle suçlayacağı günü göreceğimizi kim hayal edebilirdi? ABD hükümetinin, İsrail devletinin hizmetinde, Filistin yanlısı sloganları yasaklayarak temel ilkesi olan İfade Özgürlüğünü baltalayacağını kim düşünebilirdi? Batı demokrasilerinin sözde ahlaki mimarisi – birkaç onurlu istisna dışında – dünyanın geri kalanında acımasız bir alay konusu haline gelmiştir.”

“Benjamin Netanyahu, Filistin’in silindiği ve İsrail’in nehirden denize kadar uzandığı bir Ortadoğu haritası gösterdiğinde, bir Yahudi vatanı hayalini gerçekleştirmek için çalışan bir vizyoner olarak alkışlanıyor. Ancak Filistinliler ve destekçileri ‘Nehirden denize, Filistin özgür olacak’ sloganını attıklarında, açıkça Yahudilerin soykırıma uğramasını istemekle suçlanıyorlar.”

“Şu anda başlamış olan savaş korkunç olacak. Ama eninde sonunda İsrail Apartheid’ını ortadan kaldıracak. Tüm dünya – Yahudiler de dahil olmak üzere – herkes için çok daha güvenli ve çok daha adil olacaktır. Bu, yaralı kalbimizden bir ok çekmek gibi olacaktır. Eğer ABD hükümeti İsrail’den desteğini çekerse, savaş bugün durabilir. Çatışmalar şu anda sona erebilir. İsrailli rehineler serbest bırakılabilir, Filistinli mahkumlar serbest bırakılabilir. Hamas ve diğer Filistinli paydaşlarla kaçınılmaz olarak savaşı takip etmesi gereken müzakereler şimdi gerçekleşebilir ve milyonlarca insanın acı çekmesi önlenebilir. Çoğu insanın bunu naif ve gülünç bir öneri olarak görmesi ne kadar üzücü.”

Hintli yazar ödülünü Abd el-Fattah ile paylaşmak istediğini söyledi: “Mısırlı yetkililerin geçen ay onu serbest bırakmak yerine iki yıl daha hapiste tutmayı tercih etmeleriyle aynı nedenden dolayı. Çünkü onun sesi tehlikeli olduğu kadar güzel de. Çünkü bugün karşı karşıya olduğumuz şeylere dair anlayışı bir hançerin ucu kadar keskin.”
Mısır’ın eski diktatörü Hüsnü Mübarek’i deviren 2011 ayaklanmasının önde gelen isimlerinden biri olan Abd el-Fettah, Mısır’ın en önde gelen siyasi mahkumlarından biri ve son on yılın büyük bir bölümünü tutuklu olarak geçirdi. En son 2019 yılında tutuklandı ve Aralık 2021’de hüküm giydi. Mısırlı yetkililer, uluslararası hukuk normlarına ve Mısır’ın ceza hukukuna aykırı olarak, yargılama öncesi tutuklulukta geçirdiği iki yılı saymadıkları için, beş yıllık cezasının dolduğu 29 Eylül’de onu serbest bırakmayı reddetti.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version