Türkiye ekonomisine ilişkin değerlendirmelerde bulunan OECD, geleneksel makroekonomik politikalara dönüşün yatırımcıların güvenini artırdığını söyledi. Sıkı para politikası koşullarının sürdürülmesi gerektiğini ifade eden OECD, Türkiye ekonomisinin gidişatına yönelik riskleri erken politika gevşemesi ve Merkez Bankası’nın güvenilirliğinde olası bir sarsılma olarak belirtti.
Türkiye, ekonomik dönüşüm sürecinde önemli bir dönemeçte bulunuyor. Faiz oranlarının artışı ve enflasyonun düşürülmesi beklentisi, para ve maliye politikalarıyla desteklenen enflasyonla mücadele çabalarını hızlandırıyor. Bu süreçte yatırımcılar ve sektör profesyonelleri, sanayi üretimi, işsizlik oranı, enflasyon ve kredi eğilimleri gibi ekonomik göstergeleri yakından takip ederek Türkiye ekonomisinin geleceğine dair öngörülerde bulunuyor. Fitch gibi kredi derecelendirme kuruluşlarının, Türkiye’ye yöneliki kredi notlarını yukarı yönde revize etmesi, uygulanan ekonomik programların olumlu etkiler yarattığını gösteriyor.
CNBC-e’den Safa Gümüş’ün haberine göre, son dönemde yayımlanan raporlar, enflasyonun düşürülmesi yönünde adımlar atıldığını ortaya koysa da halk nezdinde enflasyonun hala yüksek ve inatçı olduğu algısı devam ediyor. Ekonomi çevrelerinde tanınan isimlerden Mahfi Eğilmez gibi ekonomistler, Türkiye’nin stagflasyon riskiyle karşı karşıya olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor.
Bu ekonomik tablo içinde, küresel ekonomi ve Türkiye’nin durumu üzerine kapsamlı analizler sunan OECD, Türkiye’nin mevcut ekonomik görünümünü ve ekonomi yönetiminin hamlelerini değerlendirdi.
“Portföy yatırımları doğrudan yatırımlara dönüşebilir”
Türkiye’nin daha geleneksel makroekonomik politikalara dönüş yapmasının, yatırımcıların moralini artırdığına işaret eden OECD yetkilileri, CNBC-e.com’a gönderdikleri e-posta değerlendirmesinde “Türkiye’nin CDS primleri düşüş gösterdi ve Haziran ayında, takas işlemleri hariç net uluslararası rezervler 2020 başından bu yana ilk kez pozitif oldu. Son aylardaki olumlu gelişmelere rağmen, ekonomik zorluklar devam ediyor. Uluslararası ortamdan tam anlamıyla faydalanmak ve daha fazla not artışı sağlamak için makroekonomik istikrar politikalarının devam etmesi gerekiyor” ifadelerine yer verdi.
Özellikle ekonomi politikasındaki istikrar ve öngörülebilir bir çerçevenin yatırımcı güvenini artırabileceği ve uluslararası sermaye akışlarını hızlandırabileceği vurgulanırken, bu güven ortamının, kısa vadeli finansal akışların doğrudan yabancı yatırımlara dönüşmesini de sağlayabileceği ifade edildi.
“TCMB’nin enflasyon hedefi ulaşılabilir”
Yakın zamanda açıklanan Orta Vadeli Program’da, Türkiye’nin 2024 yılı için enflasyon beklentisi yüzde 41,5 olarak belirlendi. Bu oran, önceki OVP raporunda 2024 yılı için öngörülen yüzde 33 seviyesinin oldukça üzerinde yer alıyor. Dolayısıyla, enflasyon beklentisinde ciddi bir artış -850 baz puan- söz konusu. Bu artış, gelecek yıllar için de yukarı yönlü revizyonlarla kendini gösteriyor; 2025 yılı için beklenti yüzde 15,2’den yüzde 17,5’e, 2026 yılı için ise yüzde 8,5’ten yüzde 9,7’ye yükseltildi. Piyasa aktörleri, OVP’deki bu yukarı yönlü revizyonu gerçekçi bir yaklaşım olarak değerlendiriyor.
Buna karşılık TCMB’nin enflasyon beklentisi yüzde 38 seviyesinde. Üst bandı yüzde 42 olan bu hedef henüz revize edilmedi, ancak OVP’nin enflasyon beklentisi TCMB’nin hedefinin üst bandı olan yüzde 42’ye yaklaşıyor. OECD’ye göre TCMB’nin bu hedefe ulaşması ise ihtimal dahilinde.
“TCMB sıkılaşmayı sürdürmeli”
“Para politikası koşullarının sıkı kalması ve enflasyon hedefe sağlam bir şekilde yönelene kadar mali sıkılaşmanın sürdürülmesi gerekiyor”. OECD’nin bu yorumu, aslında doğrudan erken bir faiz indirimi ihtimaline karşı olarak gerçekleşti. Nitekim OECD Türkiye ekonomisinin gidişatına yönelik riskleri ‘erken politika gevşemesi’ ve ‘Merkez’in güvenilirliğinin sarsılması’ olarak belirtti. Enflasyondaki olası bir artışa karşı dikkatli olunması ve bunun hala bir risk faktörü olarak ortada olduğu da ifade edilen bir başka risk faktörü.