Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Kişisel sınırlar ve zehirli hayran kültürü

Kişisel sınırlar ve zehirli hayran kültürü


Sezen SAYINALP


Son yıllarda hem şarkılarıyla hem de imajıyla başarılı bir müzik kariyeri inşa eden Chappell Roan, bu yıl yayınladığı yeni teklisi Good Luck, Babe! ile adından sıkça söz ettirdi. Başarısıyla doğru orantılı olarak hayran kitlesi de artan Roan için bu durum son haftalarda sıkıntılı bir duruma evrildi. Onun hayran kültürü, kişisel sınırların ihlali ve sahne personasıyla ilgili söyledikleri birçok kişiyi de “zehirli hayran kültürü”yle ilgili düşünmeye itti.

Chappell Roan, 24 Ağustos tarihli Instagram gönderisinde son 10 yıldır durmaksızın çalıştığından ve artık bazı sınırlar çekmesi gerektiğinden bahsediyor. Bu kariyeri müziği ve sanatı için seçtiğini, içindeki çocuğu onurlandırdığını ve hiçbir türden tacizi kabul etmediğini, bunu hak etmediğini söylüyor. İş hayatı ve özel hayatın ayrımına da dikkat çeken Roan, sahnedeyken, performans sergilerden, drag yaparken, iş etkinliklerinde, basın toplantılarında işte olduğunu, diğer durumlarda ise mesaisinin bittiğini belirtiyor.

Ünlülere yapılan tacizin normal olarak algılandığına dikkat çeken Roan, seçtiği kariyer sebebiyle bu davranışların normalleştirilmesini kabul etmediğini de ekliyor. Bunu normalleştirmenin mini etek giyen bir kadın tacize uğradığında “O da mini etek giymemeliydi” demekle benzer olduğunu dile getiriyor. (Ayrıca Roan’ın da bahsettiği “o da x yapmasaydı, giymeseydi” gibi cümleler, tacizcinin yaptıklarını görmezden gelen taciz aklayıcı, mağdur suçlayıcı cümlelerdir).

Roan’ın bu açıklamaları bir hayli önem taşıyor çünkü özellikle sahne üzerinde etki alanı olan sanatçıların hayran kitlelerinde sanatçıyla olması gerekenden daha fazla bağ kurma hâliyle birlikte sahnedeki insanın benliğini, birey olma hâlini, sınırlarını, paylaşmak istemediklerini, duygu durumunu hiçe sayan bir düşünce yapısı oluşabiliyor. Bu tabii ki her hayran için geçerli bir durum değil. Burada bahsettiğim toksik yani zehirli hayran kültürü. Peki bu ikisini nasıl ayırabiliriz?

Bir topluluğa dahil olmak ve ortak beğenilerde buluşup başkalarıyla iletişim kurabilmek hayran gruplarının belirleyici özelliklerinden biri. Ve güven ortamının oluştuğu, fikirlerin tartışıldığı, zorbalığın olmadığı, ayrımcılığın, nefret söyleminin ve nefrete dayalı davranışların yer almadığı hayran grupları hem kendi aralarında bu sağlıklı iletişimi devam ettirebilirler hem de hayranı oldukları sanatçının eserlerini, emeğini görünür kılıp olumlu veya olumsuz eleştirileriyle onun kariyeri için yapıcı yollar oluşturabilirler.

Ancak zehirli hayran kültüründe ve gruplarında bu durum böyle işlemiyor. Zorbalığın, istismarın, zaman zaman nefret söyleminin ve bu söylemlerin beslediği nefret davranışlarının yer aldığı hem sanatçıya hem de bu şekilde davranmayan diğer hayranlara zorbalık yapan bir davranış modelinden bahsediyoruz. Bu model çerçevesinde sanatçının hareketlerinden, içinde yer aldığı projelere kadar onun hayatına olumsuz ve tehlikeli anlamda müdahale edecek şekilde yapılan ve kişisel sınırları ihlal eden yorumlar ya da sarf edilen nefret söylemleri oluşabiliyor.

Burada olumsuz eleştiriyle zehirli hayran davranışlarını ayırmakta yarar var. Örnek vermek gerekirse bir sanatçının muktedir tarafından makul ve makbul olarak kodlanabilmek için nefret söylemleriyle varlık gösteren bir ortama dahil olması eleştirilecek bir durudur. Başka bir sanatçının ise müzik tarzını değiştirdiği için zorbalığa maruz kalması bu örnekle aynı değildir ve aynı düzlemde duramaz. Müzik tarzını değiştiren bir müzisyen elbette olumsuz eleştiriler alabilir ancak bu eleştiriler müzisyenin benliği için de yapılıyorsa ve kişisel sınırlar ihlal ediliyorsa orada problematik bir hayran davranışının olduğundan söz edebiliriz.

Chappell Roan’ın Instagram gönderisinde bahsettiği işte olma durumu ve iş dışı alan konusunu da bununla bağlantılı görüyorum. Eserlerini sergilediği alanın dışında da sürekli sahnede hissettirilme hâli ve her iki alanda da rahatsız edici davranışlara maruz kalma, bir sanatçı için yaşam alanının kısıtlandığı ve sürekli gözetimde olduğu bir hayatı da beraberinde getiriyor.

Bu hayran kültürüne bir diğer açıdan baktığımızda ise zehirli hayran kültürünün zamanında daha sık duyduğumuz “Beni sizler var ettiniz!” söylemiyle dirsek temasında olduğunu söyleyebilirim. Sanatçının kitlesine ve eserlerin alıcılarına olduğundan fazla görev yükleyen bu söylem bir taraftan da benliğin, emeğin, yaratım süreçlerinin, kolektif çalışmanın, sanatın etkisinin, eserleri paylaşmanın önemini de görünmez kılıyor.

Evet, sanatçı eserlerini ulaştırabildiği kitleyle daha fazla görünürlük ve tanınırlık kazanabilir ve bunun olumlu tarafları vardır hiç kuşkusuz. Ancak yeteneği, kimliği ve benliği bir kitleye bağlı tutmak kişisel sınırlar için de etki alanı için de oldukça tartışmalı bir konu. Bu hem Roan’ın da bahsettiği bazı sınırlar çekme gereğini hem de eserin etki alanının büyüklüğü konusunda bazı soru işaretlerini beraberinde getiriyor. Meydana getirdiği eserler yeteri kadar değer görmemiş ya da yeterli görünürlüğe ulaşamamış biri için sanatçı kimliğini inşa edemediğini söyleyebilir miyiz? Bunun için hayran kitlesi kadar dönemin, çalışma alanının, içeriğin de önemi var.

Hâl böyle olunca o kişinin sanatçı kimliği var olmamış sayılmıyor. Büyük kitlelere ulaşan birinin sahnedeki varlık sebebinin sadece hayran kitlesi olmadığı gibi. Bu durum sadece kişilerle alakalı da değil. Aynı zamanda çok sevilen ve fenomen hâline gelinen eserler için de zehirli hayran kültürü benzer şekilde karşımıza çıkıyor. Captain Marvel’in başrol oyuncusu belli olduktan sonra fiziksel olarak Brie Larson’ı role yakıştırmayan mizojinist “hayranların” Larson’ın fiziksel özelliklerine karşı yaptıkları cinsiyetçi yorumlar bunun bir örneği.

Chappell Roan’ın yaptığı açıklama son dönemde hayran kültürüyle ilgili düşündürücü bir yol açmış oldu. Sanatın kapsayıcı ve düşündürücü yapısı içinde de popüler kültürde hayran etkisi oldukça önemli bir konu başlığı.


Sezen Sayınalp kimdir?

Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden mezun olmasının ardından sinema yazarlığıyla ilgili çalışmalara ağırlık verdi. Sinema ve psikoloji içerikli çeşitli dergilerde yazıları yayınlandı. Sinema içerikli online yayınlarda da sinema yazarlığı yaptı. Arka Pencere, Sinema Se7en Mecmua ve Psikesinema’ya yazılarıyla katkı sağladı. Sinema ve psikoloji tutkusunun birleştiği kariyerine Bahçeşehir Üniversitesi’nde Sinema ve Televizyon yüksek lisans programı ile devam etti. 2019 yılında film eleştirmeni olarak başvurduğu 25. Saraybosna Film Festivali’nin Talent bölümüne seçildi. 2019 yılında SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) üyesi oldu.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version