Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

‘Barışa Çağrı’ imzacıları: Barışın inşası için savaşmalıyız


İSTANBUL – “Barışa Çağrı” deklarasyonunda imzası bulunan aydınlar, ülkenin ihtiyacı olan barış fikrinin toplumsallaştırılması ve bunun için mücadele verilmesi gerektiğini vurguladı.  

Dünyanın birçok yerinde halklar savaşa karşı barış taleplerini haykırmak için alanlara çıkıyor. Türkiye’de ise Kürt sorununa dair çözümsüzlüğün neden olduğu savaş politikalarına karşı barış isteyenler, ülkenin dört bir yanında seslerini yükseltmeye devam ediyor. 

 

Türkiye’de milyonların özlemini duyduğu barışa dair bugüne dek farklı kesimlerden sayısız girişimler gerçekleştirildi. Bu girişimlerden biri de 28 Ekim 2023’te aralarında siyasetçi, gazeteci, aydın ve sanatçıların da olduğu 78 ismin, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl temelde çözümü için imzacısı oldukları “Barışa Çağrı” başlıklı deklarasyonunu kamuoyuna duyurması oldu. “Çabamız, barışı aramak üzerinedir ve barış yolcusu olabilme cesaretine dairdir” vurgusu yapılan açıklamada, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması ve Kürt sorununun demokratik çözümü için çağrı yapıldı

 

Açıklanan deklarasyonda imzası bulunan farklı kesimlerden isimler, 1 Eylül Dünya Barış Günü ve Türkiye’de devam eden Kürt sorununun çözümüne dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.  

 

DOĞAN: TÜKENMİŞ BİR ÜLKEYLE BAŞ BAŞAYIZ

 

Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Kadriye Doğan, şiddetli savaş ve çatışmaların hakim olduğu bir atmosferde 1 Eylül’e girildiğini belirterek, “Filistin, İsrail, İran ve diğer Arap ülkeleri denkleminde çok ciddi bir çatışma ve savaş ortamının varlığı söz konusu. Dört parça Kurdistan’ın Türkiye tarafından işgal altında olduğu keza Avrupa’da Ukrayna ve Rusya savaşının yoğun bir şekilde devam ettiği ve insanların ciddi anlamda savaş mağduru olduğu bir süreçte dünya barış gününü karşılıyoruz. Yani barışa ihtiyacın en yüksek olduğu, barışın çok yüksek bir sesle dillendirilmesi gereken bir süreçteyiz” dedi. 

 

Bu anlamda imzacısı oldukları “Barışa Çağrı” deklarasyonunda yer alan taleplere fazlasıyla ihtiyaç duyulduğu bir dönemden geçildiğini söyleyen Doğan, “Deklarasyonda, Kürt sorununun çözümü noktasında Türkiye’ye, ‘savaşı durdurun, İmralı’da sayın Öcalan’la görüşmeler ve müzakereler başlasın’ çağrısı yapmıştık. Ama gelinen aşamada en ufak bir ilerleme olmadığı gibi daha da yoğun bir çatışma ortamı ve işgal hareketleriyle karşılaştık. Hem ekonomisiyle, hem adaleti ve hukukuyla tükenmiş bir ülkeyle baş başa kaldık. Elbette bunun altında yatan en önemli etkenlerden birisi özellikle ana muhalefet partisinin halkın kendisine yüklemiş olduğu sorumluluğu üstlenmeyip mevcut iktidarla bu savaş halinin devamı noktasında ortak bir konsensüs oluşturduğudur. Bunun da Ortadoğu savaşının Türkiye ve Kürt hareketi arasındaki savaşı kızıştırdığını ve buna alan açtığını düşünenlerdenim” diye belirtti. 

 

ESTUKYAN: BARIŞIN İNŞASI İÇİN SAVAŞMALIYIZ 

 

“1 Eylül’e 2024 yılında girdiğimiz atmosfer küresel ölçekte fevkalade kaygı verici bir ortamın içerisinde olduğumuza işaret ediyor” diyen AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Pakrat Estukyan ise, şunları söyledi: “Kastettiğim şey hem süregelen sıcak çatışmalar hem de sıcak çatışma potansiyeli taşıyan birçok bölgenin varlığı. Şuanda dünyada egemen güçler istedikleri anda sıcak çatışma yaratabilecek imkanlara sahipler. Bu kıta Avrupa’sı içinde Asya, Afrika ülkeleri içinde söz konusu. Ortadoğu zaten bir türlü çatışma ikliminden çıkamadı. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana süren 70 yıllık bir dönemde artık savaşlar dönemini geride bıraktığımız sanrısına kapılmışken bunun nasıl bir yanılgı olduğunu deneyimleyerek öğrendik. Şuanda artık dünya barış gününü kutlamanın da içi boşaltıldı. Bu nedenle barışın inşası için savaşmak ve mücadele etmek gibi bir çelişkinin ortasındayız.”

 

KESKİN: KÜRT SORUNU ULUSLARASI BİR SORUN

 

İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Eren Keskin, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nün BM tarafından ilan edilmesine rağmen devam eden savaş ve çatışma iklimi karşısında BM’nin sorumluluklarını yerine getirmediğine dikkat çekti. Söz konusu savaş ikliminin en yoğun yaşandığı yerlerin başında Türkiye ve Kurdistan coğrafyasının geldiğine işaret eden Keskin, “Şunu net koymak gerekiyor; Kurdistan sorunu sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir sorun değil uluslararası bir sorun. Dünya çapında 4 ayrı devletin sorunu. O nedenle de çözümü noktasında egemen güçlerin birtakım oyunlarının içerisine hapsediliyor. Ama bugün Kürtler açısından Rojava’da çok önemli kazanımlar var. Bu kazanımın Kürtler de farkındalar. Ama özellikle Rojava’da ki kazanımların başka yerlere yayılmasını engellemek için de egemen güçlerin çok önemli çabaları var. Tecritle başlayan anadilde konuşma hakkının kısıtlandığı, halayların bile yasaklandığı, ifade özgürlüğünün de tamamen yok edildiği bir süreç yaşıyoruz” dedi. 

 

Kürt sorununun çözümsüzlük politikalarıyla sürdürülmesinde iktidarın yanı sıra muhalefetin de büyük bir rolü olduğuna dikkat çeken Keskin, “Bu meselenin hala çözümsüz kalmasının en büyük nedeni aslında bizim kendi coğrafyamızdaki başta ana muhalefet partisi olmak kendisine muhalif diyen yapıların siyasi iktidarla aynı kaynaktan besleniyor olması. Devlet son derece kötü davranıyor ama kendisine muhalefet diyenler de Kürt meselesi söz konusu olduğunda son derece sessiz aynı düşünüyorlar” şeklinde konuştu.

 

1 Eylül Dünya Barış Günü’nün yaşanan çatışmaların çözümü noktasında büyük bir anlama sahip olduğunu ifade eden Keskin, “Bu nedenle bulunduğumuz her yerden barışla ilgili yapılacak etkinliklere katılıp sesimizi yükseltmemiz gerekiyor” dedi. 

 

DEVECİOĞLU: BARIŞ FİKRİ TOPLUMSALLAŞTIRILMALI

 

Demokrasi için Birlik (DİB) Koordinasyon Kurulu üyesi Ayşegül Devecioğlu, dünya genelinde savaşları derinleşmesinin temel nedeninin barış fikrinin toplumsallaştırılamamasına dayandığına dikkat çekti. Savaş politikalarının Türkiye’de yol açtığı yıkımlara işaret eden Devecioğlu, “Savaş ülkemizde büyük toplumsal, insani, ekonomik ve ekolojik yıkıma yol açıyor, toplumda çürüme yaratıyor. Mafya çete tarikat talan soygun düzeni kendini Kürt sorununda çözümsüzlükle ayakta tutuyor. Savaş her türlü kirli yapıyı, özel infaz rejimini ve ‘terörle mücadele’ adı altında her türlü hukuksuzluğu meşrulaştırıyor. Yurttaşların vergileriyle oluşturulan bütçe beslenme barınma sağlık eğitim gibi kamusal ihtiyaçlara ayrılacağına güvenlik adı altında düpedüz savaşa ayrılıyor” ifadelerini kullandı. 

 

Devecioğlu, barış sürecinin önünün açılması gerektiğini vurgulayarak, söz konusu sürecin PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük yürütülen tecridin kaldırılmasından geçtiğine dikkat çekti. 

 

Barış talebinin toplumsal mücadelenin hedefi olması gerektiğini söyleyen Devecioğlu, “Barış çok kıymetli. Barışın kıymetini bilen, barış hedefinden vazgeçmeyen herkesin 1 Eylül Dünya Barış Günü kutlu olsun” diyerek sözlerini noktaladı.

 

TAHMAZ: TEK AKTÖR ÖCALAN

 

“1 Eylül, çok büyük bir kıyım ve siyasal bir soykırımın gölgesinde kutlanıyor” diyen Barış Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Tahmaz ise,  Türkiye siyasetinde barış sözcüğünün başlı başına bir tehdit olarak görüldüğüne dikkat çekti. Tahmaz, “1 Eylül Dünya Barış Günü bütün halkların kabul ettiği bir gün ama Türk aklı hiçbir zaman 1 Eylül’ü kutlamıyor. Halklar kutluyor, muhalefet kutluyor ama geçmişteki 6’lı masa partileri de dahil Türk aklı kutlamıyor. Çünkü barış dediğimizde onların aklına Kürt sorunu ve bölünme korkusu geliyor” dedi. 

 

“Bugün acil olan şu; Eğer Kürt meselesinde bir kapı aralanacaksa bu kapının aralanmasında ilk iş dünyada benzer örneği görülmeyen, kişiye özgü hukukun uygulandığı Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıdır” diyen Tahmaz, şöyle ekledi: “Silahların bir günde olsa, 5 ayda olsa, 3 yılda olsa susmasını sağlayan tek aktör olan Abdullah Öcalan’dır. Ama ne yapılıyor? AKP iktidarı döneminde de öncesinde de silahların susması istendiği zaman tecridi kaldırıp haklarını tanıyorlar ama savaş ve çatışma istediklerinde tecridi ağırlaştırıyorlar. Halbuki barış isteniyorsa temel rolü kim oynayacaksa onun kimliğine bakılmaz. Ve Kürt meselesini dile getirmemenin toplumsal değerlerden toplum olarak uzaklaşmak ve kültürel, sosyal olarak çürümeye yol açacağını düşünüyorum.  Elimiz mahkum. Türk ve Kürt barışını yapacak. Muhatapsız bırakılmasının faturasını ağır ödüyor toplum.” 

 

MA / İbrahim Irmak

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version