Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Rusya’nın Karadeniz kıyılarından bazı gezi notları

Rusya’nın Karadeniz kıyılarından bazı gezi notları


Rusya size neleri çağrıştırıyor? Sputniknews, rt.com gibi haber siteleri? Akkuyu santrali? Doğalgaz? Homofobi? Silah teknolojisi? Sıcak denizlere inme isteği? Kadınların uzun bacakları? Dostoyevski? Lenin? Rusların Antalya’daki emlak fiyatlarına olan etkileri mi daha çok ilginizi çekiyor yoksa Kamala Harris’e dair görüşleri mi?

Bu konulara geliriz… Dilerseniz size önce 16-26 Temmuz Rusya gezimde kendi gözlemlediğim noktaları aktarayım. Önce İstanbul Havalimanı’ndan, Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki en büyük şehri ve bölgedeki hala aktif tek havalimanı olan Sochi’ye uçtum. 3 gece Soçi’de otelde kaldım. Uçak biletini ve oteli çok kolay olmasa da online olarak ödemeyi başarabildim. Ama diğer harcamalarımı götürdüğüm nakit ruble ile yapmak zorunda kaldım. Çünkü ambargolar nedeniyle Rusya’da Türk bankalarının ve batı bankacılık sistemindeki diğer ülkelerin bankalarının kartları geçersiz.

Ural Airlines’ın uçağından inip pasaport kontrolünden geçtikten sonra ilk dikkatimi çeken konu, Soçi’nin Adler Havalimanı ile Soçi şehir merkezi arasındaki tren yolculuğunda, trenin geçtiği sahilden denize giren binlerce insan oldu. Bildiğim kadarıyla, Türkiye’de, denize giren insanlara bakılabilen bir tren yolu yok. Bu arada Rusya plajlarındaki yaş ortalamasının çok genç olmadığını da belirteyim. Rusya genel olarak düşünülenden biraz daha yaşlı bir toplum. Ve düşünülenden kısmen daha esmer bir toplum.

Trenin geçtiği sahiller gibi trenin içi de kalabalıktı. Tren, Soçi Garı’na vardığında, elimdeki bavulla şaşırıp kaldım. Benim inmeye çalıştığım vagon kapısından içeri girmeye çalışan o kadar büyük bir kalabalık vardı ki… Kimsenin de beni beklemek gibi bir derdi yoktu… Cesaretimi topladım, binenlerin arasından sıyrılarak ve bavulumu düşürmeden, inmeyi zor da olsa başarabildim…

Rusya’da tren veya otobüs garlarındaki yan yana duran/hareket eden insan gruplarının/insan kalabalıklarının çok ilginç bir “aura”sı oluyor, zaman zaman kendinizi bir resmin karşısında gibi hissedebiliyorsunuz… Belki bu her yerde biraz böyledir ama Rusya’da daha fazla böyle…

Neyse, trenden inip otele geçtim. Otel de bayağı doluydu. Tatil için Rusya’nın çok büyük bir yüzdesi Karadeniz sahillerine inince, otellerde yer bulmak doğal olarak zorlaşıyor. Sahillerde Ukrayna ile olan savaşın genelde fazla umursanmadığını görmek mümkün. Hem Sochi’de hem de Rusya’nın diğer Karadeniz sahillerinde, Z işaretlerine çok nadir denk geldim. Tabii Moskova, St. Petersburg gibi şehirlerde bu durumun farklı olması mümkün. Bu arada, Rus Medyası, bizim “Rusya-Ukrayna savaşı” dediğimiz sürece, “спецоперация” (spetsoperasya) yani “özel operasyon” adını veriyor.

Soçi’nin merkezi bir yerinde ama biraz yokuş bir konumda olan otelimde, arka tarafa bakan tatsız “manzara”lı bir odada, yer bulabildim. Ancak klima güçlüydü, televizyon iyi çalışıyordu, odanın dekorasyonu güzeldi. Ki otele vardıktan sonra odama geçebilmem de zaman aldı. Uzun pasaport ve vize incelemelerinden sonra, odama geçebildim. Rusya, bir yönüyle, sıkı bir güvenlik devleti. Bu, her yerde güvenlik personeliyle, devlet propagandasıyla veya savaş öğeleriyle karşılaşmanız anlamına gelmiyor. Öte yandan, Rusya, bir pasaport ülkesi. Rus vatandaşları bile trene pasaportla biniyor. Ancak bunun için yurtdışı seyahatlerinde kullandıkları pasaport gerekmiyor, Rusya’da “iç pasaport” adı verilen ikinci bir pasaport daha var.

Soçi, Rusya’nın Antalya’sı veya İzmir’i olarak görülebilir. Antalya ve İzmir’den farklı olarak şehrin en ortasından değilse de şehrin içi sayılabilecek yerlerden yoğun olarak denize giriliyor. Yemek kalitesi, Antalya ve İzmir’den yüksek. Özellikle sushi ve deniz ürünleri sevenler için seçenekler sonsuz. Ben şahsen Soçi’yi şehir yapısı ve kültür açısından Antalya’dan çok İzmir’e benzettim. Soçi, yat limanıyla da ünlü.

Otel odasında karşılaştığım bir sürpriz, TikTok içeriğinin otomatikman Rus içeriğine geçmesi ve Rusya dışındaki TikTok içeriğinin blokajı oldu. Rusça öğrendiğim için bu başta hoşuma gitti. Ki TikTok’taki Rus içeriği kötü değil. Sonra baktım ki mesele TikTok’un çok ötesinde. Twitter, Instagram gibi uygulamaları Rusya’da kullanmak zor. Dozu değişken olan yavaşlatmalar söz konusu. VPN’le bunları aşmak sadece kısmen mümkün.

Rusya’nın kendi Youtube’u bile var: Rutube.ru… Rutube.ru’ya, Türkiye’den erişim zor. Yani Rusya’da sosyal medya bağlamında kısmen farklı bir evrenin yaşandığı söylenebilir. Gerçi biz de 2 Ağustos itibariyle Instagram’a yönelik bir erişim engeli ile karşı karşıyayız.

Rus dünyasına merakım, geziden biraz daha önce başlamıştı. Bizdeki “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur”a benzer bir anlayışın Rus dış politikasında da var olduğunu, Ruslar’ın diğer ülkelerin dostluğuna güvensizliğini, örneğin Orban’a bile güvenmediklerini kavramıştım. Beştepe’nin, Kremlin’in dünyadaki yerleşik sisteme (haklı veya haksız) “isyan”ının başka bir versiyonunu ürettiğini de fark etmiştim.

Rus medyası, ağırlıklı olarak “mikro” değil “makro”ya yani bireylerden çok dünyaya, dünya politikasına odaklı. Bu, Rus medya ve yayın dünyasının hem güçlü hem zayıf tarafı. Dünya politikasına dair sivri, pervasız, siyasi doğruculuk dinlemeyen, yani küstahlıkla karışık yüksek zeka içeren yorumlara ihtiyaç duyarsanız, Rus medyasını takip edebilirsiniz. Siyasi doğruculuğun olmaması bağlamında, Rus medyası, batı medyasından daha özgür bile sayılabilir. Tabii Alexander Dugin gibi klasik/geleneksel isimlerle sınırlı kalmamak gerek. Bireyin hikayesine odaklanabilmek bağlamında ise Avrupa’nın Rusya’dan daha önde olduğu söylenebilir.

Öte yandan, Rus Medyası’nda da zaman zaman ilginç birey, ilginç insan hikayeleriyle karşılaşmak mümkün: Örneğin mezarlıkları gezip büyü yapan ve Rus polisini harekete geçiren 29 yaşındaki Stavropol cadısı Polina Gubanova’ya dair haberler… “Kafatası, et, votka… Stavropol cadısı, mezarlarda ürpertici ritüeller düzenliyor.” şeklinde anlatılan Polina Gubanova, ücret karşılığında, eski sevgiliden intikam büyüsü gibi büyüler yapıyormuş… Bu arada Stavropol haritada Soçi’ye yakın görünen bir şehir olmakla birlikte aradaki dağlar nedeniyle ulaşım kolay değil… Yoksa gidip yerinde inceleyebilirdim… Ölü kuşların kafataslarını mezarlıklara taşıyan bu çılgın kadınla tanışabilirdim…

Soçi, Karadeniz’in tam olarak doğusu… Karadeniz’in batısındaki Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelerin sahilleri ile Rusya’nın Soçi (ve çevresindeki) sahilleri arasındaki kültürel farka bakacak olursak… Soçi sahilleri, Bulgaristan ve Romanya sahillerine oranla daha geleneksel, daha “aile yeri” kıvamında… Örneğin kumar yok… Kilise daha bir hayatın içinde olan, daha yaşayan bir kurum… Avrupa’nın büyük bir kısmındaki gibi kiliseler adeta müzeye dönüşmüş değil…

Rusya’da, kadınların, özellikle restoranlarda çalışan kadınların giyimi, Bulgaristan veya Romanya kadar açık değil… Bulgaristan’dan farklı olarak Soçi’ye pek öyle İngiliz turistler de akın etmiyor… Ki Bulgaristan’a tatile giden İngiliz kadınların giyimi genelde Bulgar kadınlardan daha açık olur ve İngiliz kadınların Bulgaristan sahillerindeki dengeleri etkilediği söylenebilir…  Bazı yorumlara göreyse, Rusların çılgın kesimi başka ülkelerde “sürtmeyi” tercih ederken, Rusya’da tatili tercih eden kesim, Rusya’nın daha geleneksel yaşayan kesiminden, hatta belki “Nato ülkelerine para kazandırmak istemeyen, paranın içeride kalmasını tercih eden” görece milliyetçi Ruslardan oluşuyor. Rusya’nın bir ilginçliği de erkeklerin kısmen kadınlardan daha açık giyiniyor olması. Özellikle sahil şehirlerinde çoğu erkek sadece şort veya mayo ile geziyor.

Soçi elbette ki sadece bir sayfiye ve plaj şehri değil. Heykelleri, parkları ve konserleriyle ünlü bir kültür-sanat şehri.

Üçüncü günün sonunda, Soçi Otobüs Garı’ndan, Kırım yakınlarındaki Novorosisk kentine doğru yola çıktım. Soçi, Rusya-Ukrayna savaş bölgesine kısmen uzak bir konumda. Novorosisk ise bölgeye bir miktar daha yakın. Saat kulesiyle ünlü Soçi Otobüs Garı’ndan öğle vakti gecikmeyle kalkan otobüse binebilmek için, kadın askerlerin kontrolündeki bir x-ray cihazından geçmek, yani ciddi bir denetimden geçmek zorunda kaldım. Ancak otobüsün kendisi maalesef otobüse binmeden önceki kontrol kadar “ciddi” değildi.

50 yıl önceden kalmış gibi duran, son derece bakımsız bir otobüstü. 1970’lı yılların Topkapı Garajı’nda bile daha düzgün durumda otobüslerin kullanıldığını tahmin ediyorum. Neyse, komedi bir haldeki bu rahatsız otobüse bindikten sonra, tatilcilerden ötürü tıkanan trafiğin de etkisiyle çok yavaş bir şekilde yol almaya başladık. Sonra da otobüs yolun yarısında tekledi. Tuapse şehrindeki iki saat beklemeden sonra, yoldan geçen başka bir otobüs bizi aldı ve gece 12.30’da Novorosisk’e varabildik. Tabii bütün bu süreçte İngilizce herhangi bir işe yaramadı, iletişimi Google Translate ve çat-pat Rusça ile çözdüm.

Sonuç olarak, 300 kilometrelik yol tam 12 saat sürmüş oldu. Tuapse’ye o gün veya sonraki gün dron saldırısı yapıldığını da daha sonra öğrendim. Ancak yolculuğumuzun aksama nedeni saldırı veya savaş değil tatilci trafiği ve otobüsün kalitesizliğiydi. Novorosisk’te otobüsten indiğimde, telefonumun çok az kalan şarjı, neyse ki yandex’ten taksi çağırmama yeterli oldu ve rahatça otele geçebildim.

Rusya’nın bir diğer ilginçliği de otobüsler eski-püsküyken, taksilerin ultramodern ve uygun fiyatlı olması. Rusya’da saat kaç ve konum neresi olursa olsun, telefondan çağırdığınız bir yandex taksisine bindiğiniz andan itibaren kendinizi güvende hissediyorsunuz. Rusya’daki taksi hizmetinin yüksek kalitesinin bir nedeni de Chery, Haval gibi yeni moda Çin otomobillerini kullanıyor olmaları yani taksiciliğin lüks araçlarla yapılması.

Ertesi sabah otelin 10.katındaki odamda uyandığımda, gözlerimi Novorosisk Limanı manzarasına açtım.

Novorosisk, Soçi’den farklı. Her ne kadar orada da denize giren bir kitle olsa da daha çok endüstri ağırlıklı bir liman kenti. Novorosisk’in merkezindeki sahilde, oturması çok zevkli olan restoranlar da var. Daha sonra, Kırım sınırındaki sayfiye şehri Anapa’ya geçtim. Anapa, çok hareketliydi. Hep çocuklu aileler vardı. Anapa’nın savaş bölgesine görece daha yakın olmasına rağmen denizin kirli olmaması dikkatimi çekti. Seyahatimde uğradığım denize kıyısı olmayan tek şehir, Krasnodar oldu. Krasnodar, Ruslar tarafından görece az beğenilen Rus büyük şehirlerinden olmakla birlikte, devasa meydanları ve nehir kıyısıyla, Sovyet ruhunu hissedebildiğiniz tipik bir Rus şehri. Krasnodar’daki Galleria AVM’nin şıklığına, vitrinlerine, enerjisine hayran kaldım. Krasnodar’ın nehir kıyısında ise rahat oturabilecek güzel bir kafe bulmakta zorlandım. Ama AVM’deki ve çevresindeki mekanlar kusursuzdu.

Son iki geceyi, Soçi Havalimanı’nın bulunduğu Adler şehrinde geçirdim. Kısmen Soçi’nin uzantısı gibi olan Adler, aktiviteleriyle çocuklu ailelerin güzel zaman geçirdiği bir sayfiye yeri. Adler’deki denize açılan ağaçlı bulvarlardan birinde yürürken, kendime “Neden Türkiye’de bu kadar geniş ve güzel, üstelik kalabalık da olmayan bulvar yok?” diye sorduğum oldu. Rusya büyük ve nüfus yoğunluğu düşük bir ülke olduğu için, ülkedeki güzel yerlerin hepsi kalabalık olmuyor. Bu önemli bir artı. Aslında aynı durum Avrupa’daki bazı kentler için de geçerli.

Sahil şehirlerinde, Rusya halkının batı kültürüne kapalı olmadığını, çok fazla İngilizce müzik dinlendiğini, İtalyan, Fransız mutfağına büyük rağbet olduğunu, insanların genelde hayattan zevk almanın peşinde olduğunu deneyimlemek mümkün. Savaşın ve Putin’in çok da fazla konuşulmaması, ayrıca dikkat çekici. Ülkenin iç kısımlarında bunlar elbette kısmen farklı olabilir. Rusya’daki Türk algısının belki aşırı olumlu olmasa da Avrupa’dakinden biraz daha olumlu olduğunu da belirtmek gerek. Öte yandan Rus Medyası’ndaki bazı yayınların bunu zamanla bozabileceği de bir gerçek.

Rus Pop Müziği’nin şu anki hemen hemen en gözde iki ismini, Türki kökenli olduğunu tahmin ettiğim Timur ve İlyas Gayazov Kardeşler oluşturuyor. Bu ikilinin ürettiği melodiler, Rusya’nın Tiktok içeriğine de kısmen damga vuruyor. Ama Rusya’nın popüler kültürünü, Rus medyasının Türkiye’ye ve batıya dair değerlendirmelerini ayrı bir yazıda ele almak, Rusların Kamala Harris ve Donald Trump karşılaştırmalarına da mutlaka girmek gerek… Yazıyı Adler’de çektiğim fotoğrafla noktalıyorum.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version