Genco Erkal, Türkiye’nin en iyi oyuncularından birisi olmasına rağmen sinemayla teşriki mesaisi fazla değildi aslında. 1960’lı yılların ilk yarısında başladığı oyunculuk serüveninde sinemaya adım atması için 1980’leri bekledi. Bunda belki de ülkenin darbe sonrası içine düşürüldüğü duruma duyduğu tepki, bunu bir oyuncu olarak sinemada da anlatma ihtiyacı etkili olmuştu. Çünkü 1982-83 yıllarında üç unutulmaz filmde rol aldı Erkal. Bu üç film de yalnızca döneminin değil, ülke sinemasının kalburüstü yapımları olarak tarihe geçecekti.
1980 Faşist Askeri darbesinin paramparça ettiği bir ülkede, umutsuzluğa sürüklediği bir toplumda türlü çeşitli biçimlerde tutunmaya çalışan karakterleri anlatıyordu bu filmler. Ali Özgentürk’ün Işıl Özgentürk senaryosundan çektiği “At”, 70’li yılların toplumcu gerçekçi sinemasıyla (Umut- Yılmaz Güney, Sürü- Şerif Gören vs.) akraba ama darbenin ağır koşullarını anlatan, yeni dil arayışındaki bir yapımdı. Oğlu kendisi gibi cahil olmasın diye, eşini köyde bırakıp şehre gelen Hüseyin’i canlandırıyordu Erkal filmde. Hüseyin her ne kadar ‘cahil’ bir adam olsa da oğlu için kurduğu rüyalar onun ‘aydın’ bir birey olması üzerinedir. Ancak, okusun bir yerlere gelsin diye varını yoğunu ortaya koyduğu oğluyla ilgili endişeleri de vardır. Rüyalarında oğlunu okumuş ve devlet katında önemli bir yere gelmiş biri olarak görür ama hep insanları aşağılamaktadır. Hüseyin, devletten gördüğü muameleyi, okuyup eli ekmek tutunca oğlunun da yapacağından endişe duyar. Okumak, adam olmak için yeterli değildir onun nezdinde. Elinde kalan çaresizliktir…
Fehmi Yaşar’ın yazıp, Zeki Ökten’in yönettiği 1982 tarihli diğer filmi “Faize Hücum” dönemin açgözlülüğün bir alegorisini yapar adeta. Darbe sonrasının vurgun ekonomisinin insanları düşürdüğü çaresiz haller üzerinedir film. Bir yandan da çürütülen bir toplumda yükselen aç gözlülüğün hicvidir aynı zamanda. Erkal, Kamil adlı memur emeklisini canlandırır. Onlarca yıllık emeğine rağmen geçinemeyen Kamil, bütün birikimini yüksek faiz veren bir bankere yatırır. Zengin olma hayalleri kurarken, bir anda elinde avucunda ne var ne yok kaptıracaktır.
Çok değil bir yıl sonra sinemamızın bir başka başyapıtıyla çıkar karşımıza Genco Erkal. Yakın bir zamanda kaybettiğimiz Ferit Ergü ile Onat Kutlar’ın senaryosunu kaleme aldığı “Hakkari’de Bir Mevsim”in yönetmen koltuğunda Erden Kıral oturmaktadır. Hakkari’nin bir dağ köyüne sürgün olarak giden bir öğretmenin zorlu kışını anlatan film, memleket aydınının haletiruhiyesini yatırır masaya. Filmin isimsiz kahramanı öğretmen, bütün entelektüel birikiminin, dünya görüşünün sınırlarını da görür anlatı boyunca. Hakkari’nin o dağ köyü, cumhuriyetin ve onun yetiştirdiği kuşağın ortak bir dil kuramayacağı, ulaşamayacağı başka bir diyardır çünkü. Film, Türkiye sinemasının Kürt coğrafyasına dair önceki egemen anlatının devamı unsurlar taşıdığı gibi bazı kopuşları da getirir beraberinde. Öğretmen bir ‘aydınlanma neferi’ gibi çocuklara özen gösterirken, finalde “size öğrettiğim her şeyi unutun” diyerek çabasının nafileliğine de ikna ediyordu kendini belki de.
Bu hızlı girişin ardından kendisini tekrar perdede görebilmek için yedi yıl beklemek gerekti. Fehmi Yaşar’ın yazıp yönettiği “Camdan Kalp” ülke aydının memlekete mesafesine dair çarpıcı bir hicivdir. Belki de Erkal’ı yedi yıl sonra yeniden sinemaya dönmeye ikna eden şey, “Hakkari’de Bir Mevsim”in fikren devamı kabul edilebilecek bir hikayeye sahip olmasıdır bu filmin. “Camdan Kalp”, dönemin koşulları sonucu seyirciyle bağları neredeyse kopmuş memleket sinemasında araya kaynayan önemli yapımlardan birisidir. Kirpi lakaplı eski bir Yeşilçam yönetmenini canlandırır Erkal burada. Geçmişle bağını koparamamış, darbe sonrası ortaya çıkan Türkiye’yi anlayamamış Kirpi ve benzer bir durumda olan seslendirme sanatçısı eşi Naciye ile fanuslarında yaşar dururlar. Ancak, evlerine temizliğe gelen Kiraz’ın bir sorununu çözmek için sürece dahil olan Kirpi, fanusundan çıkıp ülkeye karışacak ve aydın geçindiği ülkesinin gerçeklerine karşı cahilliğiyle yüzleşecektir.
“Hakkari’de Bir Mevsim”in öğretmeni her şeye rağmen durumun farkındadır ama kavrayışı, yaklaşımı yanlıştır. Oysa Kirpi artık toplumun dışında kalmış, bağlarını koparmış, durumu anlayamayan çaresiz bir adamcağızdır. Belki de yine bir devamlılık hissi nedeniyle tam 20 yıl sonra, Çağan Irmak’ın yazıp yönettiği “Prensesin Uykusu”nda oynamayı kabul etmiştir. Çünkü bu filmde canlandırdığı Kahraman, Yeşilçam’ın avantür filmlerinde büyük başarılar yakalamış sonra gözden düşmüş ve artık ölmek isteyen bir yönetmendir. Bir kaybedendir, miadını doldurmuştur. Tam da bu yüzden ölümünü anlamlı bir hale getirmek için çabalar.
“Prensesin Uykusu” oyuncuyu perdede gördüğümüz son yapımdır aynı zamanda. Ama asıl olarak bu filmden iki yıl önce 2008’de Ben Hopkins’in “Pazar: Bir Ticaret Masalı”ydı onu yıllar sonra sinemaya döndüren. Küreselleşen dünya ekonomisinin nasıl döndüğünü yırtmaya çalışan bir karaborsacının hikayesiyle anlatan yapımda, yeğeni olan bu adama yardım eden Fazıl adlı bir adamı canlandırıyordu Erkal. Yıllarca emek verdiği fabrikasından sorgusuz sualsiz atılmış, hayatta kalmak için ilerleyen yaşına rağmen yeğeninin riskli işlerine destek atmak zorunda kalmış eski usul bir emekçiydi Fazıl. Yeni dünya düzeninde Afrika’dan Finlandiya’ya emek ve doğa sömürüsü zinciri filmin içinden akıp giderken, Fazıl karakteri Genco Erkal’ın kimliğinde emeğin, emekçinin temsiline dönüşüyordu adeta. Bu altı filmlik sinema kariyerine iki Altın Portakal, iki SİYAD dahil bolca ödül de sığdırdı büyük usta. Tiyatrodaki yeri doldurulamaz Genco Erkal’ın ama sinemadaki yeri de unutulmayacak.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***