Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Bayındır: Çöküşte olan Kürtlerin mücadelesi değil, AKP’nin politikalarıdır

Bayındır: Çöküşte olan Kürtlerin mücadelesi değil, AKP'nin politikalarıdır


AMED – DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, iktidarın “gündem saptırma” çabalarına karşı mücadelelerinin ana ekseninin Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü olduğunu vurguladı. Bayındır, “Çöküşte olan Kürtlerin mücadelesi değil, AKP’nin politikalarıdır” dedi. 

 

Yeraltı enerji kaynakları bakımında oldukça zengin bir bölge olan Ortadoğu coğrafyası, dünyadaki savaş ve çatışmaların merkezinde. PKK Lideri Abdullah Öcalan, yaşanan çatışma ve savaşlara dair 2000’li yılların başında “3’üncü Dünya Savaşı” tespiti yapmıştı. Birçok çevre de günümüzdeki gelişmelere dair benzer tespitleri yapıyor. Yaşanan savaş ve çatışmaların merkezinde Lozan Antlaşması ile dört ülke arasında pay edilen Kurdistan coğrafyası geliyor. “3’üncü Dünya Savaşı” tespiti yapan PKK Lideri Abdullah Öcalan 41 aydır mutlak tecrit altında tutulurken, Kurdistan’ın dört parçasına dönük saldırılar da aralıksız bir şekilde devam ediyor. AKP ve küçük ortağı MHP, Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmak için bir yandan Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük tehdit ve saldırılarını sürdürürken, diğer yandan Federe Kurdistan Bölgesi’ne Temmuz ayı başında yeni bir saldırı dalgası başlattı. AKP-MHP’nin yereldeki işbirliğini ise KDP yapıyor. 

 

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, Ortadoğu’da yükselen gerilim ve Kurdistan coğrafyasına yansımalarına dair sorularımızı yanıtladı. 

 

Küresel ve bölgesel güçlerin hedefindeki Ortadoğu’da gerilim gittikçe tırmanıyor. Haniye suikastı, Erdoğan’ın Esad’la görüşme mesajları, Federe Kurdistan Bölgesi’ne dönük yeni saldırılar… Neler oluyor?

 

Ortadoğu ve onun göbeğinde yer alan Kurdistan eksenli 3’üncü Dünya Savaşı’nın ivmesini yükselten gelişmeler yaşanıyor. Ortadoğu’da hem küresel hem de bölgesel güçlerin doğrudan içinde yer aldığı ve ilişkilerini bu yönlü tahkim ettiği bir süreci yaşıyoruz. Ortadoğu’da 3’üncü Dünya Savaşı’nın her yönlü kendini hissettirdiği, halklar üzerine etkisini ortaya koyduğu bir denkleme girmiş bulunuyoruz. Bu denklem içinde Kurdistan coğrafyası ve Kürt halkının yürüttüğü özgürlük mücadelesi de bugün hedef alınıyor. Başta Türkiye olmak üzere bölgesel güçler, bütün stratejik planlarını Kürt özgürlük mücadelesini boğmaya, tasfiye etmeye yönelik geliştiriyor. Bu yönlü Kürt özgürlük mücadelesi çok kritik ve belirleyici bir noktada. Bütün bölgesel hamleler, bir yandan Kürt özgürlük mücadelesini daraltmak ve tasfiye etmek, diğer yandan halkların bir arada yaşama imkanını ortadan kaldırmaya çalışıyor. Böylece bir yüzyılı daha kendilerine göre şekillendirmek istiyorlar.  

 

Türkiye, Temmuz ayında Amêdiyê kırsalına yeni bir saldırı başlattı. Yeni saldırılarda hedeflenen nedir? 

 

Türkiye’nin Güney Kurdistan (Federe Kurdistan Bölegsi) eksenli savaşı, 2022 Nisan ayı itibariyle yeni bir boyut kazandı. Türkiye’nin Kurdistan’ı ilhak ve işgal planları geçmişten günümüze stratejik bir hedef. Türkiye, Misak-ı Milli sınırlarını Güney Kurdistan’ı ilhak ederek, yeniden güncellemek istiyor. Türkiye’nin savaşı bu denklemle yürüttüğünü görmek mümkün. Bu savaşı yürütürken uluslararası savaş suçları da diyebileceğimiz kimyasal silah ve her türlü insanlık dışı yöntemleri de geliştiriyor. Gerek Savunma Bakanlığı gerekse Türk hükümet yetkilileri bu konuda yeterince kamuoyuna açıklayıcı bir bilgi veremediler. Bu da gösteriyor ki Türkiye, başta kimyasal silah olmak üzere her türlü yasaklı silahları Güney Kurdistan başta olmak üzere Kürt halkına karşı kullanmakta. 

 

KDP’nin saldırılarda Türkiye’ye yol açmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

 

Bu savaşa kapı aralayan en önemli güçlerden biri bugün KDP’dir. Türk devletinin Güney Kurdistan’daki işgal ve ilhak operasyonlarını ele aldığımızda KDP ile kurulmuş ilişkiden bağımsız ele almak mümkün değil. Türkiye, 21’nci yüzyılın yeni sömürgecilik yöntemleriyle Kürt halkını yerleşim yerlerini işgal ediyor. Tabi bunda kendince meşrutiyet aracı olarak KDP’yi kullanıyor. KDP de bilinçli bir şekilde bu politikanın bir parçası haline geldi. 

 

 “Federe Kurdistan Bölgesi’nin statüsü tehlikede” değerlendirmelerine katılır mısınız? 

 

 

Irak ve Güney Kurdistan’ın Türkiye ve İran’ın egemenlik sahasına dönüşmesinde kaybedecek olan Kürtler olacaktır. Kurdistan’ın statüsü, bu kapışmada çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya.  

 

Türkiye’nin yürüttüğü politikanın Güney Kurdistan’ın federatif yapısı ve Kürt halkının kazanımlarının geleceği açısından tehlikeler barındırıyor. Buna kulaklarını tıkayan ve gözünü kapayan bir KDP gerçekliği var. Tüm Kürt aktörler ve güçler bu politikayı görürken, KDP’nin ailesel ve dar çıkarları üzerinden Türkiye ile kurduğu politikalar nedeniyle Güney Kurdistan statüsü neredeyse tamamen işgale açık hale gelmiş durumda. Türkiye’nin Güney Kurdistan’daki askeri gücü, oradaki yönetimin gücünden çok çok daha fazla. Bu bile Güney Kurdistan statüsünün fiili olarak Türk devleti işgali altında olduğunu gösteriyor. Irak merkezi hükümeti de bu fırsattan yararlanarak, Güney Kurdistan’ın statüsünü törpülemeye ve merkezi bir ulus inşa etme çabası içerisinde. Bugün Irak ve Güney Kurdistan toprakları KDP’nin çağrısıyla Türk devletinin işgaline açılmış. Ayrıca Irak merkezi hükümetinin çağrısıyla bölge İran’ın egemenliğine sokuluyor. Irak ve Güney Kurdistan’ın Türkiye ve İran’ın bir egemenlik sahasına dönüşmesinde, sonuç ne olursa olsun kaybedecek olan Kürtlerin geleceği olacaktır. Kürtlerin özgürlük mücadelesi ve Kurdistan statüsü, bu kapışmada çok ciddi tehlikelerle karşı karşıya. Bunu görmek gerekir. 

 

 Erdoğan, son dönemlerde Esad ile görüşmek için yoğun bir çaba içerisinde. Bu durum gündemdeyken, Şam rejimine bağlı güçlerin Dêrazor’a yönelik saldırıları başladı. Erdoğan’ın görüşme çabaları ve hemen akabindeki saldırılarına dair neler söylersiniz? 

 

Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, Türkiye’yi bölgesel güç olma arzusunda etkili bir noktaya taşıyor. ‘Türkiye bu bölgesel ve küresel denklem içerisinde ya büyüyecek ya da küçülecek noktaya gelecek.’ Bu Erdoğan’ın bir sözüydü. Türkiye bu denklem içinde büyümenin ilk hedefi olarak Kuzey ve Doğu Suriye ile Güney Kurdistan’ı hedefine koydu. Türkiye, Suriye iç savaşından bu yana birçok plan devreye koydu. DAİŞ başta olmak üzere birçok yapıyı destekledi. Fakat Erdoğan’ın bütün bu politikaları bugüne kadar boşa düştü. Erdoğan’ın “U” dönüşünün esas nedeni de Kuzey ve Doğu Suriye ile Şam’a yönelik tüm politikalarda başarısız olmasıdır. Bu kadar hızlı dönüşün sağlanmasında Erdoğan politikasının çıkmazlığı yatıyor. 

 

Esad ile tekrardan uzlaşı arayışının ardında, Kuzey ve Doğu Suriye’deki özerk yönetimi bertaraf etmek ve Kürt halkının halklarla beraber kurduğu yönetimi tasfiye etmek yatıyor. Ancak bu konuda Rusya’da bu politikaya destek veriyor. Şam rejiminin, Dêrazor’a saldırılarını arttırmasının arkasında da bu gerçeklik var. Türkiye ile tehdit etme, Türkiye ile anlaşıp Özerk Yönetimin statüsünü yok etmeye yönelik girişim ve çaba söz konusu. 

 

Kuzey ve Doğu Suriye’nin statüsünü hedef alan bu politika sonuç alır mı? 

 

Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik böylesi bir politikanın başarıya ulaşamayacağını söyleyebiliriz. Çünkü buradaki sistem dünyadaki bütün mazlum halklara, bütün özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen halklara umut ışığı olmuş. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırı sadece Kürtleri değil, bütün halkları da ayağa kaldırabilecek, direnç oluşturacak bir noktayı teşkil ediyor. Erdoğan ve Esad’ın buraya yönelik arayışlarının boşa düşeceğini görebiliyoruz. 

 

Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük saldırıların bir benzeri Şengal’de de yaşanıyor. 9 Ekim Anlaşması hayata geçirilmek isteniyor. Yine Êzidîlere dönük KDP tehditleri söz konusu. Tüm bunlar neye işaret? 

 

MİT, bugün KDP eliyle Kurdistan’da her türlü provokasyonu yapacak bir noktaya ulaşmış durumda. Güney Kurdistan’daki Êzidîler de bu politika sonucunda yeni bir soykırım tehdidi ile karşı karşıya. Buna ön ayak olacak, zemin sunacak en önemli aktörlerden bir tanesi KDP’nin yürütmüş olduğu politikadır. Şengal Özerk Yönetimi, saldırılara karşı kararlılığını ortaya koydu. Bu saatten sonra onlarca fermanla karşılaşmış Êzidiler kendisini savunmasız bırakmayacağını, kendini her zaman koruyacağını ve Kürt halkının da Êzidîlerin yanında yer alacağını vurgulamak gerekiyor.

 

 

 Êzidîler yeni bir soykırım tehdidi ile karşı karşıya. KDP politikaları buna ön ayak oluyor ve zemin sunuyor. Ancak Êzidîler yalnız değildir. Kürt halkı Êzidîlerin yanındadır. 

 

Êzidîler yalnız değildir. Arkalarında milyonlarca özgür Kürt’ün iradesinin olduğu bilinciyle özsavunmasını koruyacak temelde hareket etmesi gerekiyor. Irak merkezi hükümetine de bir söz söylemek gerekiyor; Şengal Özerk Yönetimi’nin bugüne kadar Irak’a herhangi bir zararı dokunmamıştır. Tam tersine Irak’ın varlığını, toplumsal birliğini güçlendiren bir yapıya sahiptir. Türk devletinin arzuları ve siyasi istekleri doğrultusunda böylesi bir politikayı güttüğüne dair ciddi kuşkularımız olduğunu ifade etmek gerekiyor. Irak merkezi hükümeti de Türkiye’nin bu politikalarına hizmet eden anlayıştan, tavır ve tutumdan vazgeçmesi gerektiğini belirtiyoruz. Êzidî halkımızı soykırımla karşı karşıya getirecek olan askeri adımlardan tamamen vazgeçmesi gerektiğini buradan bir kez daha ifade etmek gerekiyor.

 

Partiniz, tüm bu politikalara karşı çözüm olarak İmralı’ya işaret ediyor. İlk başta da İmralı tecridinin kaldırılmasını istiyorsunuz. İmralı tecridi ve yaşananlar arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz? 

 

Sayın Abdullah Öcalan üzerinde yürütülen tecridin sonuçları bugün Kurdistan coğrafyası ve Ortadoğu bölgesini savaş alanına döndürmüş durumda. Sayın Abdullah Öcalan’ın demokratik çözüm önerileri ve Ortadoğu’nun barışının nasıl sağlanabileceğine dair tespitleri hala güncelliğini koruyor. Dikkat edin İsrail-Filistin meselesinde dünya, iki devletli ulus devlet çözümü sunuyor. Sayın Abdullah Öcalan ise iki halklı konfederal sistem öneriyor. Bütün dünya İsrail-Filistin halklarının birbirini boğazlayacağı bir strateji ortaya koyarken, Sayın Abdullah Öcalan’ın birbirini tanıyan iki halklı önerisi daha da önem kazanıyor. 

 

Sayın Öcalan’ın Kürt sorununun demokratik çözümü başta olmak üzere Ortadoğu’daki meselelerin çözüm önerilerinin bugün yaşam bulmaması ve toplumla buluşmaması için tecrit devam ettiriliyor. Dolayısıyla başta tecrit sisteminin kaldırılması, Sayın Abdullah Öcalan’ın fikirleri ve düşüncelerinin toplumla doğrudan buluşması çok önemli. Mücadeleyi bu zemin üzerine oturtmaya çaba gösteriyoruz. 

 

Bugün Türkiye’de ekonomik, toplumsal, siyasi kriz alabildiğine derinleşmekte. İnsanlar ekonomik krize her yönüyle yaşıyor. Bugün yürütülen politikaların kaynağını nereden aldığına, halkları kutuplaştıran ve bir arada yaşamı dinamitleyen sistemin kaynağını nereden aldığına dönüp bakmamız gerekiyor. Bu noktada bakmamız gereken bir yer var; O da Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecritte ifadesini buluyor. Kürt halkının dostlarıyla birlikte bu meselelerin esas kaynağı olan İmralı tecrit sistemini kırmak ve Sayın Abdullah Öcalan’ın demokratik çözüm perspektiflerinin halkla buluşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bütün politikamızı bu zemin üzerinde oturtmaya dönük çalışmamız olduğunu ifade edelim. 

 

Tecridin bu kadar derinleştirmesiyle ne amaçlanıyor? 

 

Kürt halkının özgürlük iddiasını düşürmek, düşünsel ve paradigmasal olarak öncüsüz kılmaya dönük bir tecrit politikası söz konusu. Tecridin bu kadar derin noktaya taşınmasının arkasında böylesi bir amaç hedefleniyor. Ancak Kürt halkı bugün 7’den 70’e Sayın Abdullah Öcalan’ın stratejik düşünceleriyle yoğrulmuş, aydınlanmış bir toplum. Elbette buna karşı Kürtler her yönlü mücadele ediyor. ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm’ kampanyası bu nedenle sadece Bakur’da değil, dünyada sürdürülüyor. 2 yıldan bu yana kesintisiz bir mücadele söz konusu ve devam ediyor.  

 

 

İktidar, “özgürlük” mücadelesini görünmez kılmak için Kürt’ün govendine ve diline yönelik bir saldırı konsepti geliştiriyor. Ne yaparlarsa yapsınlar esas mücadele Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü sağlamaktır. 

 

AKP-MHP iktidarı, bu mücadeleyi görünmez kılmak için Kürt’ün govendine ve diline yönelik bir saldırı konsepti gerçekleştiriyor. Esas mücadelenin yönünü farklı bir zemine taşımaya çalışıyor. Fakat geçmiş iktidarların kaderlerine dönüp baktıklarında da anlaşılacaktır ki bu başarılamayacak. AKP-MHP iktidarı bu çöküşü yaşarken, hele hele Kürt halkının gelmiş olduğu özgürlük düzeyini de ortaya koyduğumuzda bunu asla başaramayacaktır. Başarması için de hiçbir imkanlarının olmadığını görmekteyiz. Önemli olan esas hedefimize, odağımıza kilitlenmek.  Yönümüzü nereye çevirirlerse çevirsinler, ne yaparlarsa yapsınlar esas mücadele Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü sağlama ve statüye dayalı Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlamaktır. Kürt halkı bu iddiasından vazgeçmeyecektir. Mücadelemizin esas rotasını ve yönünü tayin eden bu gerçekliktir. 

 

Aynı zamanda belediyelerin Kürtçe çalışmaları da engelleniyor, Kürtçe yazılar siliniyor… 

 

İktidarın Kürt halkının zılgıtıyla, halayıyla, govendiyle uğraşması onun ne kadar iç çöküş, kriz yaşadığının en önemli göstergelerinden bir tanesi. Kürt halkının govendine, halayına, müziğine, sloganına, yazısına yönelik çığırından çıkmışçasına saldırmasının arkasında, yaşadıkları çöküşü gösteriyor. Bunu böyle okumak lazım. AKP-MHP iktidarının Kürt özgürlük mücadelesi karşısında yaşadığı bunalım halini gösteriyor. 

 

Kendi varlığını ispatlamaya çalışan, kendi dilini ispatlamaya çalışan Kürt halk gerçekliği 1960’larda, 1970’lerde kaldı. Kürt halkı bugün Kürt özgürlük hareketi ve Sayın Abdullah Öcalan’ın önderliğinde geliştiği düzey ve özgürlük bilinci artık statü eksenli, Kurdistan’ın dört parçasında özgürlük iddiasını ortaya koymuş. Bu anlamıyla küresel özgürlük hamlesi kapsamında yürüyen bir halk gerçekliği var. Krizde ve çıkmazda olan, çöküşte olan Kürt halk mücadelesi değil, savaş siyaseti, soykırım siyasetidir. Çöküşe gidecek olan da AKP-MHP iktidarının politikaları olacaktır. 

 

Tecride geri dönecek olursak; AKP’nin tecridi pazarlık konusu yaptığı da geçtiğimiz günlerde gündeme geldi. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

 

 

Abdullah Öcalan’ın pozisyonu, hiçbir iktidarın ihtiyacına göre değerlendirilecek bir mesele değil. Abdullah Öcalan gerçekliği, AKP-MHP iktidarının ucuz, basit ve dönemsel çıkarlarının bir aracı asla olamaz.

 

Sayın Abdullah Öcalan’ın pozisyonu ve Kürt sorununun çözümündeki stratejik pozisyonu, hiçbir iktidarın ihtiyacına göre değerlendirilecek bir mesele değil. Elbette AKP bugüne kadar bütün toplumsal değerleri istismar ederek, kendi politik çıkarlarına alet etmeye çalıştı ve kendi varlığını bu noktaya getirdi. Fakat Sayın Abdullah Öcalan’ın durumu ve Kürt sorununun çözümü, herkesin çok ciddi yaklaşması gereken bir durumu teşkil ediyor. İktidarın girmiş olduğu çözümsüzlük, yıkım ve çöküş elbette kendisini yeni arayışlar, ilişkiler, imkanlar yaratma yolunu da gösteriyor. Bunlardan birinin Sayın Abdullah Öcalan olması elbette ki anlaşılır bir mesele. Fakat Sayın Abdullah Öcalan’ın tutumu; ‘Ne kendimi aldatırım ne de kimseyi aldatırım’dır. 

 

Sayın Abdullah Öcalan gerçekliği, AKP-MHP iktidarının ucuz, basit ve dönemsel çıkarlarının bir aracı asla ve asla olamaz. Dolayısıyla yaptıkları ve yapacakları her girişimden bugüne kadar nasıl başarısız oldularsa, bundan sonra da başarısız olacaklar. AKP-MHP siyaseti, artık son aşamasına, son noktasına gelmiş durumda. Hem bölgesel denklem içerisinde hem de bugün Türkiye siyaseti arenasında AKP-MHP’nin artık yol yürüyeceği herhangi bir argüman, ilişki, toplumsal meşruiyetinin kalmadığını görmek gerekir. 

 

İktidar, burada herhangi bir sonuç alamaz. Bugün tecrit, Türkiye hukukunun ve anayasasının tanınmamasının bir göstergesidir. Dolayısıyla AKP’ye ve iktidara bir çağrı yapılacaksa; kendi anayasasına, hukuklarına uymaya yönelik bir çağrı olacak. Bunun dışında Kürt meselesi ve Sayın Abdullah Öcalan’ın meselesi gizli görüşmelerle, Sayın Abdullah Öcalan’ı istedikleri noktaya çekme stratejisiyle yol alabilecek bir mesele değil. 

 

“Abdullah Öcalan’a özgürlük” kampanyasında birebir yer aldınız. Kampanya kapsamında yeni bir bir planlamanız var mı? 

 

Bir kampanya olarak ifade ediyoruz ancak bunun herhangi bir zamanı, başı ya da sonu yok. Böylesi bir mücadeleden bahsetmiyoruz. Kendi özgürlüğünü Sayın Öcalan’ın özgürlüğünde bütünleştiren bir halk gerçekliğinden bahsediyoruz. Onun için diyoruz, ‘Sayın Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa demokratik çözüm.’ Tabi ki mücadelemizin esas zemini, ekseni bu yönlü olacaktır. Önümüzdeki dönemde de mücadelemizin esas eksenini Sayın Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü ve Kürt sorunun demokratik çözümünü hedefleyen mücadele belirleyecek. Bu anlamıyla mücadelemiz, çabalarımız, planlamalarımız devam ediyor. Bu sadece DBP’nin bir çabası ve mücadelesi değil, her alanda Kürt halkının yürüttüğü bir mücadele. Dünyadaki dostlarımızla bu mücadele yürüyor. Aydınlar, yazarlar, gazeteciler, sendikacılar, sivil toplum örgütleri, ekolojistler… Onun için küresel bir boyut kazanmış durumda. Elbette önümüzdeki dönem ivmeyi yükseltecek, mücadeleyi sokaklara taşıyacağız. 

 

Tecridin saldırıların yanı sıra partinizin gündeminde hangi konu başlıkları var? 

 

Halkımız her yönüyle çok ciddi soykırım kıskacı altında. Bunun bilincindeyiz ve farkındayız. Kurdistan coğrafyasının dili, kültürü, doğası ve kendi varlığı tehdit ve tehlike altında. Dolayısıyla Kurdistan’ın her yerindeyiz ve her yerinde olmaya devam edeceğiz. Sadece ortaya çıkan, meydana gelen olaylar ve sorunlar üzerinden var olan bir DBP değil, yaşamın her alanında kendisini inşa eden, halkla birlikte kendisini inşa etmeye çalışan, yapılandıran ve Kurdistan halkının politik kimliği olarak kendisini ifade edebileceği bir DBP inşa etmeyi hedefliyoruz. Kat edeceğimiz birçok mesafe var. Bunun da bilincindeyiz. Sonbahar dönemiyle beraber bu mücadeleyi daha da toplumsallaştıran ve sokak mücadelesini büyüten bir DBP mücadelesini hedefliyoruz. Tartışmalarımız, planlamalarımız bu eksende. 

 

Özellikle gündemimizde Kürt halkına yönelik geliştirilen özel savaş yöntemleri var. AKP-MHP iktidarı, savaşın seyrini biraz da özel savaş yöntemlerine ve tekniklerine çevirmiş durumda. Bizler de buna karşı halkın örgütlenmesini sağlayacak, nerede olursa olsun kendisini her türlü bu saldırılara karşı savunabilecek, özgürlük kimliğini oluşturacak bir noktaya taşımanın çabası ve mücadelesi içerisindeyiz. Özel savaş yöntemlerini deşifre eden, bertaraf eden ve toplumsal örgütlenmeyi hedef alan DBP faaliyetleri söz konusu. Bu konuda halkımızdan ciddi karşılık da bulduğumuzu ifade etmek mümkün.

 

MA / Müjdat Can

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version