Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Munzur Festivali: Ekoloji mücadelesini ortaklaştırmaya ihtiyaç var

Munzur Festivali: Ekoloji mücadelesini ortaklaştırmaya ihtiyaç var


DÊRSIM –  Munzur Festivali’nde çevre ve madencilik üzerine gerçekleştirilen panele katılan konuşmacılar, eko sistemi yok eden tehlikeye dikkat çekerek, “Yerele odaklanmış mücadelenin başarıya ulaşmayacağı ortada. Ekoloji mücadelesini güçlendirmemiz gerekiyor” dedi. 

 

Dêrsim’de devam eden 22’nci Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nde çevre ve madencilik üzerine panel gerçekleştirildi. Sanat Sokağı’nda gerçekleştirilen panele, çok sayıda kişi katıldı. İki oturum olarak yapılan panelin ilk oturumunda çevre, ikinci oturumunda ise madencilik sorunları tartışıldı. Moderatörlüğünü avukat Fatma Kalsen’in yaptığı çevre paneline, Demokratik Alevi Dernekleri (DEDEF) Munzur Koruma Kurulu üyesi Ulaş Yeğin, Polen Ekoloji Enstitüsü Eş Sözcüsü Çise Yıldız ve Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak konuşmacı olarak katıldı.

 

Panelde ilk olarak Yeğin, Dêrsim’de doğa talanına neden olacak maden projelere dair aktarımlarda bulundu. Tehlikenin Dêrsim’in her ilçesine yayıldığını belirten Yeğin, “Doğamızı koruyacağız ama birlik, beraberlik olmadan buna karşı başarılı olacağımızı sanmıyorum. Maden sahalarına giriş yapıldıktan sonra bir şey yapamıyorsunuz. Önemli olan ruhsatlanmadan önce buna karşı koymak. Dersim İliç olmayacak, buna izin vermeyeceğiz” diye belirtti. 

 

‘HALK GELECEĞİNE SAHİP ÇIKMALI’

 

EMEP Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak, kent kent, bölge bölge planlanan projeleri aktararak, Şirnex’teki ağaç kıyımına dikkati çekti. Sistemin değişmeden çevre sorunlarının durdurulmasının mümkün olmadığını vurgulayan Başkavak, “Fiili ve hukuku mücadele veriliyor. Hukuki mücadele bir yere kadar gelebiliyor. Asıl mücadele fiili mücadeledir. Halkın kendi geleceğine sahip çıkma mücadelesidir. Çevre mücadelesi değil, nasıl bir ülkede, nasıl bir havada, nasıl bir toprakta yaşama mücadelesidir. Bu da birlikte mücadeleyle sonuca ulaşır. Mücadeleyi birleştirmediğimiz sürece, o saldırılar yarın buraya da gelecektir, o şirketler burada da faaliyetlerini yürütecektir. Bütün bu saldırılara karşı birleşik mücadeleyi örgütlememiz en önemlisidir” ifadelerini kullandı. 

 

‘EKOLOJİ MÜCADELESİ GÜÇLENDİRİLMELİ’

 

Polen Ekoloji Enstitüsü Eş Sözcüsü Çise Yıldız da, sermaye düzeninin elini atmadığı hiçbir yer kalmadığını dile getirerek, “Ekoloji mücadelesinde aşılması gereken kısıtlılıkların olduğunu görüyoruz. Ekoloji mücadelesinin siyasetler üzeri bir mücadele oluğuna dair bir kanaat vardı. ‘Siyaseti buraya karıştırmayın’ söylemlerini ekoloji mücadelesinde sıkça duyuyorduk. Bu eşik aşıldı diyebiliriz. Ekolojinin artık devletle mücadele meselesi olduğunu görüyoruz. Tek bir yerelde odaklanmış mücadele başarıya ulaştırmaya yetmeyeceği ortada. Yıkım saldırıları nasıl sistemselse, bütüncül bir şekilde politika üretilmesi gerekiyor. Örgütlenme olmalı. Bu hem kadınları, hem gençleri hem de emekçileri ilgilendiriyor. Ekoloji mücadelesini güçlendirmemiz gerekiyor” çağrısında bulundu.  

 

‘MADENLER DEZAVANTAJA DÖNÜŞÜYOR’

 

Daha sonra “Maden” gerçekleştirilen panele, Mimar ve Mühendisler Odası (TMMOB) Genel Sekreteri Dersim Gül, Maden Mühendisleri Odası Eski Genel Başkanı Mehmet Torun ve Maden Mühendisi Cemalettin Küçük konuşmacı olarak katıldı. Panelde ilk olarak konuşan Mehmet Torun, “Madenlerimizin olması tek başına avantaj değil. Hatta emperyalist ülkelerin göz dikmesiyle dezavantaja dönüşebiliyor. Afrika kıtası maden konusunda çok zengin bir coğrafya ama yine Afrika kıtasının dünyanın en yoksul kıtası olduğunu görüyoruz. Demek ki madenin olması tek başına insanlara mutluluk getirmiyor. İnsanların emeklerinin sömürülmesine, yoksulluk anlamına gelebiliyor” dedi. Torun, maden projeleriyle iş cinayetlerinin, doğa katliamlarının yaşandığını belirterek, bunun adının “Sömürü madenciliği” olduğunu vurgulayarak, doğaya sahip çıkma çağrısında bulundu.

 

TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül de, 13 Şubat’ta gerçekleşen ve 9 kişinin yaşamını yitirmesine neden olan Licik (İliç) maden faciasını hatırlatarak, Licik’in önümüzdeki yıllarda çevreyi tehdit etmeye devam edeceğine dikkati çekti. Gül, “Eğer halkımız doğasına, toprağına sahip çıkarsa iktidar baskısı hiçbir şey olmuyor. Birlikte olmalıyız, bir arada olmalıyız” diye belirtti.

 

Maden Mühendisi Cemalettin Küçük ise, konuşmasında şunlara değindi: “Hiçbir siyasal iktidar halkına doğru söylemez. ÇED raporları dahil söyledikleri hiçbir şey doğru değildir. İliç ilk de değil son da değildir. İliç teki yıkım sadece kayma ile alakalı değil. Doğanın altını üstüne getirmek vardır. Bunun için önümüzde bizi bekleyen tehlike için her alanda tartışma bitmiştir. Direniş hukukumuzun devreye girmemesi gerekiyor. Dağlarımıza, taşlarımıza dokundurtmayacağız” ifadelerini kullandı. 

 

Panel, soru-cevap bölümü ardından sona erdi. 

 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version