Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

12 Eylül’de işkence gördü: Bugün değişen bir şey yok


İZMİR– 1980’li yıllarda ağır işkence gören ve mücadeleden vazgeçmeyen İbrahim Sertçelik, tecridin de bir işkence yöntemi olduğunu belirterek, “İşkence bir insanlık suçudur ve bu suçtan bir an önce vazgeçmelidir” dedi. 

 

Siyasi iktidarlar başta olmak üzere güç odaklarının işkence uygulamaları tüm dünyada devam ediyor. İktidarlar tarafından topluma, merkezinde şiddet olan bu politika kabul ettirilmeye çalışılırken, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından ise işkencenin önlenmesi konusunda duyarlılığı arttırmak amacı ile “26 Haziran İşkence Görenlerle Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edildi. Devletler, fiziki ve psikolojik olarak uyguladıkları işkence yöntemlerini, muhaliflerine yönelik sindirme, caydırma ve cezalandırma politikası olarak kullanıyor. Türkiye ve Kurdistan’da ise yıllardır uygulanan ağır işkenceler sonucu meydana gelen ölümler, sakatlıklar ve psikolojik çöküşler farklı yöntemlerle devam ediyor. 

 

12 Eylül 1980 askeri darbe sonrası kaydedilen verilere göre 650 bin yurttaş gözaltına alındı, 230 bini mahkemelerde yargılandı, cezaevlerinde ise işkence sonucu yaklaşık 300 yurttaş yaşamını yitirdi. 12 Eylül sonrasında da sadece cezaevlerinde değil toplantı ve gösterilere müdahale sırasında, sokak, ev ve iş yeri gibi resmi olmayan gözaltı yerleri ya da gözaltı dışındaki ortamlarda da çok sayıda yurttaşa işkence uygulandı. 

 

12 Eylül 1980 darbesinin ardından tutuklanan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir İl Yöneticisi İbrahim Sertçelik (64) dünden bugüne işkence uygulamalarının nasıl biçin değiştirdiğini anlattı. 

 

İŞKENCE ÜŞÜTÜYOR

 

1981 yılında birçok defa gözaltına alınıp tutuklandığını söyleyen Sertçelik, İzmir’de Şirinyer Askeri Cezaevi ve Malatya Cezaevlerinde kaldığını belirtti.  Karakollarda kendilerini İngiltere’de özel okullarda eğitim görerek hazırlandıklarını söyleyen polislerin kendilerine işkence ettiklerini belirten Sertçelik, bundan kaynaklı birçok rahatsızlık, sakatlık yaşadığını söyleyerek, “Devletin en büyük işkencesi falakaydı. Hala o işkenceyi hatırladığımda üşürüm. Çünkü falaka bir süre sonra ayaklarınızdan çıkıp beyninize vurmaya başlar. Elektrik vermek, kaba dayak, tehditler… Birçok işkenceye doğrudan maruz kaldım. Maruz kaldığımız işkenceler, doğrudan devrimcileri, sosyalistleri ve muhalifleri yok etmeye yönelikti. Doğrudan devletler tarafından düzenlenmiş sistematik bir işkence vardı” ifadelerini kullandı. 

 

‘MİMİKLER BİLE İŞKENCEYİ HATIRLATIYOR’

 

İşkencenin etkileri nedeniyle fiziki iyileşme için tedavi gördüğünü Sertçelik, “Birde psikolojik olarak tedavi görmek istedim çünkü evim sürekli basılıyordu ve ritmik bir ses duyduğumda uyuyamıyordum. İşkencenin sivil hayatta da bana olumsuz geri dönüşleri vardı. Mesela beyaz arabaların önünden geçemezdim. Bir araç park edilmiş ve içinde birileri varsa vücudum tepki veriyordu. İşkencecilerimin mimikleri hala gözümün önünde, aynı mimikleri gösteren arkadaşlarım bana onları hatırlatıyordu. Yüzlerine bakamıyordum” dedi.

 

‘MÜCADELE EDECEĞİZ VE DEĞİŞTİRECEĞİZ’

 

Tüm ailesine yönelik baskı olduğunu hatırlatan Sertçelik, şöyle devam etti: “Her evimi bastıklarından önce babamı alıyorlardı. Sonra benim kapımı çalıyorlardı. Bütün mahalleyi ablukaya alıyorlardı. Bu bir deşifre yöntemiydi aynı zamanda. Ailem sürekli dışlandı. O dönemde aileler topluma kapalı bir şekilde yaşamaya başladılar. Babam dindar bir insandı camiye giderdi. Camide ‘teröristler’ dendiğinde üzerine alınırdı. Camisini değiştirmek zorunda kalmıştı tabi. Öldüresiye işkence, baskı, zulüm.. Halk bu şekilde yıldırılmak istendi. Ancak ‘Evet ben böyleyim ve böyle yaşamaya devam edeceğim’ diyerek hayatıma devam ettim. ‘Mücadele edeceğiz ve değiştireceğiz bu böyle gitmeyecek’ dedim.”

 

Sertçelik, cezaevinden çıktıktan sonrada mücadeleye devam ettiğini söyleyerek “Yaptığımız şey hiçbir zaman başımızı eğecek bir şey olmadı. Toplumun ilerlemesi halkların özgürlüğü için mücadele ettik. Bunun için birçok arkadaşımızı kaybettik bedeller ödedik. Tek bir amacımız vardı o da toplumun daha özgür yaşamasıydı. Bundan sonrada böyle olacak. Emeğin ve halkların özgürlüğü için bu ülkede mücadele etmeliyiz. Toplumlar kolay değişmez, haklar kolay elde edilmez. Bende sonuna kadar, hayatımız anlamlı kılana kadar. Emek ve demokrasi mücadelesinin içinde olmaya çalışacağım”  ifadelerini kullandı. 

 

‘TECRİT BİR İŞKENCE YÖNTEMİDİR’

 

Bugünkü işkencenin de boyut değiştirdiğini belirten Sertçelik, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ağırlaştırılmış tecridin de bir tür işkence yöntemi olduğuna dikkati çekti. Cezaevinde yalnız kalmanın ayrı bir işkence yöntemi olduğunu kaydeden Sertçelik, “Bir de en doğal haklarını kullanamıyor. Dışarıyla görüşme hakkı elinden alınıyor, geçmişi ile bağı koparılıyor. Tecridin doğal demokratik haklarının engellenmesi ile başladığını düşünüyorum. Kendi geleceği ve halkların geleceği ile ilgili görüş üretmesinin önüne geçiyor. Tecrit bu yüzden dışarıdakilere de uygulanıyor. İnsanlar, düşüncelerinden korkulduğu için tecrit ediliyor” diye vurguladı.

 

Sertçelik sözlerini şu şekilde bitirdi, “İşkence bir insanlık suçudur ve bu suçtan bir an önce vazgeçmelidir.” 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version