Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İran İsrail’e misilleme Yaptı: Aslında ne oldu, bundan sonra ne olabilir?

İran İsrail’e misilleme Yaptı: Aslında ne oldu, bundan sonra ne olabilir?


İsrail’in 1 Nisan’da İran’ın Şam Büyükelçiliği’ni vurmasının ardından Tahran rejiminden beklenen misilleme gerçekleşti. Saldırı öncesi kaleme aldığımız analizde üç senaryonun gündemde olduğunu belirtmiştik. (https://serbestiyet.com/dis-haber/analiz-iranin-intikam-aciklamalari-bolgesel-savasa-donusur-mu-163338/ )

  1. Gerçekçi bir saldırı
  2. Golan’la sınırlı bir saldırı
  3. Uzlaşı / Etkisiz saldırı

Analizimizi İran’ın gerçekçi bir saldırı düzenlemekten uzak duracağı ancak Golan’a saldırabileceği ya da arka kapı diplomasisi ile yürüttüğü müzakereler sonucu etkisiz bir saldırı ile sınırlı kalacağı yönündeydi.

Gerçekleşen misilleme ile 3. senaryonun gerçekleştiğini ifade edebiliriz.

Peki saldırı neden etkisiz kaldı. İsrail 7 Ekim’de hazırlıksız yakalanmasının ve ağır darbe yemesinin aksine bu saldırı göstere göstere ve tüm detayları kamuoyunda anlatılarak çok öncesinden haber verilerek gerçekleştirildi. Bu sebeple İsrail zaten hedef konumundaki askeri üslerini boşaltmış, sivil savunma alarmını devreye sokmuş durumdaydı. Öte yandan bu kadar gösteri tadında önceden spoilerı verilmiş bir saldırı öncesinde ABD, Birleşik Krallık ve Fransa Hava Kuvvetleri Güney Kıbıs’taki Akrotiri Askeri Hava Üssü’nde konuşlanmışlardı.

 Biz de daha önceki analizimizde de hatırlattığımız üzere şu cümleleri kurmuştuk:

Haritada görüldüğü üzere İran’dan İsrail’e ateşlenecek balistik füzelerin öncelikle hava savunma sistemlerini aşması gerekiyor ki bu da zayıf bir olasılık.

İsrail’i koruyan ABD-Birleşik Krallık ve Fransa’nın hava kuvvetleri Güney Kıbrıs, Türkiye ve Katar ile tam koordinasyonla çalıştılar. Öte yandan Suudi Arabistan, BAE İsrail’e istihbarat desteği sağladı. Buradaki en önemli aktör kuşkusuz Ürdün’dü. Öyle ki Ürdün Hava Kuvvetleri saldırıları önlemekle kalmadı; İsrail güçlerinin bizzat kendi hava sahalarına girmesine de izin verdi. Bu detay İsrail’in olası saldırısı için de gözden kaçırılmamalı.

Havadan havaya yakıt ikmali yapan tanker RAF Voyager ve İsrail’e yönelik İran İHA’larını vurmaya giden İngiliz Hava Kuvvetleri filosu da Türkiye üzerinden uçtu.

Dolayısıyla İran’ın İHA ve füzelerinin yüzde 99’u İsrail’e yaklaşamadan Irak ve Ürdün hava sahalarında düşürüldü. Geriye kalan %1’lik araçlar da ya rast gele yerleşim birimlerinin üzerine ya da boşaltılmış üslere düştüler.

Peki İsrail’in hasarı ne boyutta?

İran’ın üç hava üssünü vurduğunu açıkladı

–İsrail’in güneyindeki Nevatim Hava Üssü

–İsrail’in güneyindeki Ramon Hava Üssü

–İşgal altındaki Golan Tepeleri’ndeki Cebel el-Şeyh’te (Hermon Dağı) İsrail istihbarat üssü

Uydu görüntüleri Nevatim’de 1 binanın hasar gördüğünü belgeliyor.

https://x.com/AuroraIntel/status/1779499412189786326

Ramon ve Golan’da da hafif hasar rapor edildi. Burada dikkat çeken bir detay var. O da İran’ın “dikkatli biçimde” Hayfa ya da Tel Aviv’deki askeri üsleri hedef almaması. Hizbullah kartı da topyekun olarak özellikle kullanılmadı ve zaten 7 Ekim’den bu yana yaptığı üzere sınır bölgelerinde düşük yoğunluk saldırıyla yetinildi.

İsrail tekrar özgüven kazandı

Saldırı İsrail’de uluslararası ittifak ile dayanışmanın ve sınır ötesi hava savunma sisteminin başarılı olması açısından büyük bir moral kaynağı olmuş durumda. Ayrıca hiç can kaybı olmaması ve sadece 1 kişinin yaralanmış olması da ülke kamuoyunda İsrail güvenlik birimlerinin başarısı olarak değerlendiriliyor.

Bir diğer konu ise Hamas’ın 7 Ekim saldırılarının hemen sonrasında İsrail’in Batı kamuoyunda etkili olan “terör mağduru” söylemine yeniden sarılması. İsrail’in Gazze’de 6 aydır süren saldırıları bu söylemin inandırıcılığını önemli ölçüde ortadan kaldırmış, Gazze’de soykırım yaptığı görüşü ağırlık kazanmıştı. İsrail İran’ın saldırılarının sonrasında tekrar mağduriyet algısına sarılmış durumda.

Yediot Ahronot Gazetesi’nden Atilla Somfalvi “Soğukkanlı kafalara ihtiyaç var: İran’ın saldırısı İsrail’in beklenmedik nimetine dönüşüyor” başlıklı analizinde şu ifadeleri kullandı: Tahran’ın İsrail’e yönelik benzeri görülmemiş saldırısı, küresel desteği İsrail lehine harekete geçirdi; İsrail, İran tehdidine karşı bölgesel bir koalisyonu güçlendirmek için bu yeni keşfedilen destekten yararlanabilir”

İran’dan propagandaya devam: Vaadu’s Sadık

Tahran rejimi kurulduğu 1979 yılından bu yana ABD’yi “Büyük Şeytan” İsrail’i ise “Küçük Şeytan” olarak tanımlıyor. “İsrail’i haritadan silmeyi” devlet politikası olarak belirlediğini ilan eden İran rejimi bugüne kadar İsrail’e yönelik doğrudan hiçbir saldırı gerçekleştirmemişti. ABD-İsrail ikilisinin Kâsım Süleymani gibi çok önemli bir ismini öldürmesine rağmen İran intikam almamış, bölgedeki vekil güçler aracılığıyla (Lübnan’da Hizbullah, Suriye’de Şam rejimi ve Şii milisler, Irak’ta Şii milis örgütler, Yemen’de Husiler) çatışmayı sürdürmeyi strateji olarak benimsemişti. Bu durum İran’ın kendi kitlesinde de güven kaybına yol açtığında sözümüzü tuttuk, vaatlerimizi yerine getirdik demek için misilleme saldırısının adını Vaadu’s Sadık (Doğru Vaat) koydu.

İran kamuoyu ise medyanın hemen hemen tümünün devlete bağlı olması Tahran rejiminin İsrail’e büyük darbe vurduğuna dair söyleminin tekrarlanmasına yol açıyor. İran tarafı açısından yapılan analizlerde İslam Cumhuriyeti rejiminin kurulduğu günden bu yana ilk kez İsrail’i doğrudan vurması övgüyle karşılanıyor.

İsrail’in saldırıya karşı savunma masraflarının ülke ekonomisine büyük zarar verdiği. Misilleme saldırısının aslında düşmanın kapasitesini test etme olduğundan gerçek bir zarar verilmediği argümanları gündemde.

Örneğin İran rejimine bağlı savaş stratejisi ve askeri analiz kaynaklarında Islamic World News’te (ISWN) “Vaadu’s Sadık Operasyonu” analizinde İran’ın tam kapasite ile saldırmamasına rağmen İsrail ve müttefiklerinin ancak ilk dalgayı savuşturabildiğine dikkati çekti. ISWN ayrıca saldırının sadece İran ve Hizbullah tarafından düzenlendiğini İran’ın Suriye Irak ve Yemen’deki müttefikleriyle topyekun saldırısı halinde İsrail’in buna dayanamayacağını da iddia etti. Üçüncü önemli nokta olarak Dün geceki saldırıda Fattah 1 ve 2 tipi güçlü ve gelişmiş İran hipersonik füzeleri veya Hürremşehir füzesi vb. “hiçbiri” kullanılmadı. Dün geceki saldırılar, ucuz ve uygun maliyetli HESA Shahed 136 insansız hava araçları, basit seyir füzeleri ve depolarda büyük miktarlarda saklanan ve uzun süre kullanılmadan kalan düşük maliyetli sıvı yakıtlı Rıdvan füzeleri kullanılarak gerçekleştirildi. Aslında bu silahlar çoğunlukla hava savunma sistemlerini doyurmak için kullanılıyordu ve bunların arasında Haj Qasem ve Kheibar Shekan gibi birkaç katı yakıtlı füze de saldırı ve hedefleri vurmak için kullanılıyordu.  

Sonuç itibariyle İranlı analistler de misillemenin etkisizliğini “düşmanı deneme” “ilk dalga” “tüm silahları kullanmama” “direniş cephesiyle değik sadece İran olarak saldırma” argümanlarıyla ifade ediyorlar.

Peki ya bundan sonrası?

İran’ın misillemesinin karşısında İsrail Savaş Kabinesi toplandı.

İsrail zaten gerek Güney Lübnan’da gerek Suriye’de İran’la bağlantılı askeri üsleri ve üst düzey yetkilileri vuruyor. İran’ın misillemesine karşı cevap olarak İsrail’in duracağı bir kırmızı çizgi yok. Savaş Kabinesi misillemeye misilleme seçeneklerini görüşürken ABD yönetimi tarafından dizginleniyor. Öyle ki Savaş kabinesi, İran’ın saldırısına bölgesel savaşı tetiklemeyecek ‘acı verici’ tepkinin tartışıldığını açıklayarak bu cevabın da İran’ınki gibi etkisiz mi yoksa somut mu olacağı merak ediliyor.

Daniel Byman ve Kenneth M. Pollack imzalı İsrail İran Saldırısına Nasıl Cevap Verecek? Başlıklı Foreign Policy analizinde şu tespitler dikkat çekici:

İsrail, Ürdün hava sahasını ihlal edecek şekilde kendi saldırılarını gerçekleştirmekten çekinmeli ve Riyad ile arzu edilen normalleşmeyi daha da baltalama korkusuyla Suudi hava sahasına yönelik bakış açısı da aynı olmalıdır. Bu durumda İsrail uçaklarının ve füzelerinin İran hedeflerine saldırması için yalnızca Suriye-Irak veya Türkiye-Irak rotası kalıyor ve bunların hiçbiri ideal değil. Birçok önemli İran hedefine Ürdün ve Suudi Arabistan üzerinden yapılan uçuşlardan daha uzun mesafelidirler. Türkiye, kendine has müthiş hava savunma sistemlerine sahip bir NATO müttefikidir. Suriye’de hâlâ Rus hava ve hava savunma varlıkları var.

İsrail’in kendi seyir füzelerini ateşleyebilen beş adet Alman yapımı denizaltısı var. Bunlar, füzelerinin yalnızca uluslararası suların ve İran’ın üzerinden uçacağı Hint Okyanusu’na konuşlandırılabilir. Ama ellerinde sadece beş tane var ve sınırlı sayıda seyir füzesi var.

Bunların hiçbiri İsrail’in şimdi veya gelecekte İran’a karşı bir karşı saldırı düzenlemesini engellemez, ancak bunu kesinlikle karmaşık hale getirir. Bu, İsrail’in gelecekte İran personelini ve Suriye ve Lübnan’daki ve muhtemelen Irak ve Yemen’deki askeri varlıkları giderek daha büyük ölçüde hedef almaya geri dönme ihtimalinin daha yüksek olabileceğini öne sürüyor. Başka bir deyişle, İsrail İran’ın saldırısıyla caydırılmayacak ama muhtemelen kışkırtılmayacaktır.”

Peki tüm bu saldırı-karşı saldırı krizinin en başına dönersek 1 Nisan’da İsrail’in neden İran Büyükelçiliği’ni vurduğunu sormamız gerekir. Al Jazeera’nın görüştüğü SWP Berlin’in misafir araştırmacılarından Hamidreza Azizi bu soruya “İran’ı bölgesel savaşa çekmek ve ABD ile Batı’nın dikkatini İsrail’in Gazze savaşından bölgesel öcü İran’a kaydırmak için kasıtlı bir girişimdi” cevabını veriyor. Chatham House’dan Nomi Bar-Yaacov, “Netanyahu’nun planı açık; dikkati Gazze’deki savaştan uzaklaştırmak ve ABD ile diğer Batılı müttefiklerini Orta Doğu’ya geri çekmek” ifadelerini kullanıyor.

Dolayısıyla İsrail’in 1 Nisan’da başlattığı ve İran’ın sürdürdüğü bu kriz Gazze’de Tel Aviv’in elini güçlendiriyor.

Bu konudaki senaryoları şöyle sıralayabiliriz:

Kötümser seçenek:

İsrail Biden’a karşı Cumhuriyetçileri harekete geçirerek agresif bir şekilde doğrudan İran topraklarına saldırı düzenleyebilir. Bu saldırı İran’ı ve vekil uzantılarını daha agresif bir saldırıya yönlendirip bölgesel bir savaşa sürükleyebilir. Ancak bu seçeneği önlemek için hem ABD hem de İsrail’in bölgesel müttefikleri yoğun çaba harcıyor. Arap ülkeleri ve Türkiye bu çabanın bir parçası.

Orta ölçekte senaryolar: İsrail İran’a değil onun vekillerine şiddetli saldırılar düzenleyebilir. Bu da Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’e yönelik bir saldırı demek.

Ayrıca İsrailli bir yetkili Pazartesi günü CNN’e, değerlendirilen askeri seçenekler arasında Tahran’a mesaj gönderecek ancak can kaybına neden olmayacak bir İran tesisine saldırının da bulunduğunu söyledi.

Öte yandan İsrail savaş kabinesinde tartışılan başka bir öneri de İsrail’in kendi lehine oluşan bu olumlu uluslararası havadan yararlanarak Gazze’de Refah saldırısına odaklanması, Refah’a düzenlenecek kara harekatında ABD ve Batılı ülkeleri yanına çekmesi.

İyimser senaryo: İsrail diplomasi yolunu seçerek İran’ı köşeye sıkıştırma ve uluslararası ablukayı sıkılaştırma yoluna gidebilir.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version