Şenay AYDEMİR
Arif Keskiner, Türkiye sinemasının yaşayan tarihlerinden birisiydi. 1960’lı yılların ilk yarısından itibaren başta Yılmaz Güney olmak üzere dönemin bütün büyük sinemacılarıyla sektörün her kademesinde çalıştı. 1970’li yılların ortalarından itibaren ise artık yapımcı Arif Keskiner’di. “Kapıcılar Kralı”, “Maden”, “Selvi Boylum Al Yazmalım” başta olmak üzere birçok önemli filmin üretimine katkıda bulundu.
12 Mart’ta aramızdan ayrılan Keskiner’in memleketin sinema tarihinde özel bir yer edinmesini sağlayan şeylerin başında sahibi olduğu “Çiçek Bar” da geliyor kuşkusuz. Çünkü bu mekan 12 Eylül darbesinin ardından 1980’li yılların ortalarından itibaren ülkenin önde gelen sinemacılarının buluştuğu, memleket ve sinema üzerine sohbet ettiği bir yer oldu. Keskiner’in aramızdın ayrılmasından birkaç ay önce Literatür yayınları, “Sohbet Tadında Çiçek Bar Hikayeleri” alt başlığıyla bir kitap yayımladı. “Akşam Çiçekleri” adı verilen kitapta Hümeyra Erdoğan soruyor Arif Keskiner hem Çiçek Bar’ı hem de sinemaya dair hatıralarını anlatıyor.
Kitapta artık aramızda olmayan Tarık Akan, Zeki Ökten, Tuncel Kurtiz gibi ustalar; Nur Sürer, Menderes Samancılar, Mazlum Çimen gibi onlarca isim yazıları ve hatıralarıyla kendisine yer bulmuş. Keskiner’in kaybı vesileyle bir süredir sehpanın ‘okunacak kitaplar’ bölümünün en üstünde duran kitabı elime alınca doyumsuz bir sinema yolculuğuna çıkma fırsatı buldum. Uzun uzun anlatmayacağım ama kitabı alıp daha fazlasını okumanız için kitaptan birkaç anekdot paylaşacağım sizinle…
JOHN BAEZ VE VERA TULYAKOVA NEDEN BULUŞTU?
19 Ocak 1992 tarihinde Nazım Hikmet’in doğumunun 90. yılı şerefine ilk kez ‘legal’ bir kutlama gerçekleştirilir. Arif Keskiner ilk okuduğu andan itibaren Nazım hayranıdır ve organizasyonda görevlidir. Bu anma için Nazım’ın son büyük aşkı Vera Tulyakova, Türkiye’ye davet edilir. Böylece Nazım’ın ölmeden önce Vera’ya söz verdiği İstanbul seyahati gerçekleştirilmiş olur. Bir Nazım hayranı olan John Baez da bu törene hiçbir ücret almadan katılır. Keskiner bu fırsatı kaçırmaz ve Abidin Dino’nun yaptığı meşhur Nazım posterini her ikisine de imzalatır.
YILMAZ GÜNEY’İN PARAYA İHTİYACI OLDUĞU İÇİN YAZDIĞI SENARYO: SÜRÜ
Ali Özgentürk, İzmit Cezaevi’nde yatmakta olan Yılmaz Güney’i ziyaret eder. Güney paraya ihtiyacı olduğunu söyleyip üç hikayeyi Arif Keskiner ve ortaklarına gönderir değerlendirmeleri için. Üç ortak birer sayfalık bu hikayeleri okuyup ertesi gün ofiste toplantı yaptıklarında hepsi aynı fikirde buluşmuş: “Sürü”. Yılmaz Güney 250 bin lira ister senaryo için ama şirkette bu kadar para yoktur. Tunç Okan senaryoyu kendisinin satın alacağını belirtip Güney’i 150 bin lira avans öder. Böylece, Türkiye sinemasının en büyük filmlerinden birisi için çalışmalar başlar.
ÇİÇEK BAR’IN MEŞHUR TAVLA PARTİLERİ
Çiçek Bar, daha bar olmadan Çiçek Film’in ofisiyken gazetecilerle Yeşilçamlılar arasında ‘içkisine’ tavla partilerinin de üssü. Bar olduktan sonra da bir kadeh içkisine iddialı maçlar devam ediyor. En kanlı müsabakalar Kadir İnanır, Bülent Kayabaş ve Arif Keskiner arasındakilermiş. Tarık Akan o kadar iyi bir tavlacı değilmiş Keskiner’e göre, “baktı ki yeniliyor, hemen pulları karıştırıp tavlayı kapatırdı” diye anlatıyor.
‘BÜTÜN TÜRK BÜYÜKLERİ BİR ARADA’
Bir akşamüstü Çiçek Bar hayli kalabalık. O dönem “Cumhuriyet” adlı dizide Rutkay Aziz Atatürk’ü, Savaş Dinçel de İsmet İnönü’yü canlandırıyor. İkisi de mekanda. Aynı zamanda “Hoşçakal Yarın” filminde Deniz Gezmiş’i canlandıran Berhan Şimşek ve Yusuf Aslan’ı oynayan Mazlum Çimen de orada. Çimen’in anlattığına göre, İsmet Ay bara gelip bunlara bakıyor ve “Aman Allah’ım bütün Türk büyükleri burada ayol” diye dalga geçiyor. Vakit biraz ilerleyince Rutkay Aziz, Savaş Dinçel’e saati gösterip “Ankara trenini kaçırmayalım” diyor. Bunun üzerine İsmet Ay “Hayırdır Büyük Taarruz mu başlıyor” deyi patlatıyor espriyi…
YILMAZ GÜNEY’İN PALTOSU NEDEN REHİNDE KALDI?
Yılmaz Güney ve Keskiner’in da aralarında olduğu bir dört kişilik bir grup, Beyoğlu’nda içtikten sonra dağılmak yerine pavyona gitmeye karar veriyor. Ancak çok paraları yok. Niyetleri birer bira içip dağılmak. Gece ilerledikçe başkaları da bu ekibe katılıyor ve belli ki herkes birbirine güveniyor hesap konusunda. Ancak final öyle olmuyor. Ekip önce saatlerini emanet bırakmayı teklif ediyor ama kabul edilmiyor. Bu kez Yılmaz Güney’in tüylü paltosu teklif ediliyor ve bırakılıyor emanete. Ertesi gün Keskiner parayı götürüyor ve paltoyu geri alıyor.
‘UMUT’, AZ KALSIN CANNES’DA GÖSTERİLEMİYORDU
“Umut” filminin Cannes Film Festivali’ne kaçırılması bilinir. Keskiner bir valizle filmi kaçırır yurt dışına çünkü resmi makamlar izin vermezler. Ancak sorunlar bununla da bitmez. Filmin başrol oyuncusu Tuncel Kurtiz ve Keskiner Cannes’da bir kafede otururken, bir adam telaşla içeri girer ve “burada hiç Türk sinemacı var mı” diye sorar. İkili “biz varız” deyince sorun anlaşılır. Türkiye’de filmi kopyalayan şirket bobinleri yanlış numaralandırmıştır. Gelen kişi, akşam filmin gösterileceği sinemanın makinistidir. Adamcağız filmi bir türlü bağlayamayınca bir umut yakındaki kafelerde Türkiye’den birilerini aramaya çıkmıştır. Filmi daha önce birkaç kez izlemiş olan Keskiner ve oyuncusu Kurtiz beş saatlik uğraş sonunda doğru sıralamayı yaparlar ve “Umut”un ilk uluslararası gösterimi gerçekleştirilir. Film ayakta alkışlanır.
KEMAL SUNAL İLE VARNA’DA GAZİNOYA NEDEN ALINMADILAR
Kemal Sunal bir gün Arif Keskiner’in yanına gelip “festival festival geziyorsun beni de götürsene” diyor. Özellikle “Selvi Boylum Al Yazmalım” dönemin sosyalist ülkelerinde büyük ilgi görüyor. İkili önce Moskova’ya festivale gidiyorlar. 1979’da Varna’ya. Bir gün lüks bir gazinoya gitmek istiyorlar ancak içeri alınmıyorlar. Gerekçe ise “yer yok”. O sırada Türkçe konuşan bir çocuk yanlarına gelip “Selvi Boylum Al Yazmalım”ı izleyip izlemediklerini soruyor. Keskiner “ben yapımcısıyım” deyince. Çocuk koşarak içeri gidiyor, biraz sonra gazino müdürü mahcup bir edayla Kemal Sunal ve Keskiner’i içeri davet ediyor. Genişçe bir locaya oturtuyor. Gazino dolu ama loca boş. Bu loca ‘aniden gelirlerse’ diye yöneticilere ayrılmış bir alan. Keskiner’in anlattığına göre o dönem 8 milyon nüfusu olan Bulgaristan’da film için 17 milyon bilet kesilmiş.
‘MADEN’ FİLMİ NASIL ÇEKİLDİ?
Yavuz Özkan’ın elinde çok iyi bir senaryo var. İsmi “Maden”. Dönemin politik atmosferine de fazlasıyla uygun. Ancak filme para bulmak zor. Çok da maliyetli. Maliyetin büyük kalemi ise oyuncular. Çünkü gişe için büyük oyuncu bulmak lazım. Dönemin büyük oyuncusu da Cüneyt Arkın. Tarık Akan, Cüneyt Arkın’ı para almadan filme ortak olmaya ikna ediyor. Herkes bu formülle filme katkı sunuyor. Film çekiliyor ve büyük ses getiriyor. Ancak Keskiner’in anlattığına göre Arkın ile Akan’ın arası gergin oluyor setten sonra. Hatta aradan zaman geçip filmin yurtdışı satışından para gelince Tarık Akan küçük bir ‘intikam’ da alıyor Cüneyt Arkın’dan. Nasılını yazmayalım. Merak edenler kitabı alsın…
“Akşam Çiçekleri”, yalnızca Arif Keskiner’e dair değil. Hatta daha çok memleket sinemasının en hareketli yıllarına dair bir sözlü tarih çalışması gibi. Bir nefeste okunacak bir başucu kitabı…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***