Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türkiye’nin sivil toplum karnesi: “En önemli sorun mevzuat ve hedef gösterilme”


Sivil Toplumu Geliştirme Derneği, 2023 yılı sonu itibariyle ülkedeki sivil toplum kuruluşları önündeki örgütlenme sorunları arasında en önemlisini mevzuattan kaynaklı zorluklar ile yurtdışından maddi destek alınması durumunda hedef gösterilmeleri olarak açıkladı.

Sivil Toplumu Geliştirme Derneği (STGM), “Türkiye’de Sivil Toplum Örgütleri: Örgütlenme Özgürlüğü ve Katılım Hakkı” başlıklı raporunda, mevzuat taraması, İçişleri Bakanlığı’nın aktardığı veriler, saha araştırması ile bazı dernek ve vakıflarla yapılan görüşmeler kapsamında değerlendirmelere yer verdi.

Raporu, STGM Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Levent Korkut’un katkısıyla Genel Koordinatör Tezcan Eralp Abay’ın editörlüğünde, Proje Koordinatörü Murat Özçelebi ile Politika İzleme Uzmanı Hakan Ataman ve İletişim Uzmanı Ezgi Karataş hazırladı.

Türkiye’nin örgütlenme özgürlüğü boyutuyla örneğin Bertelsmann Dönüşüm Endeksi’nde (2022) 137 ülke sıralamasında 74’ncü olduğu ve IDEA Demokrasi Endeksi’nde (2021) 173 ülke sıralamasında 148’inci olduğu kaydedildi.

Almanya, Fransa gibi Avrupa ülkelerine kıyasla yeterli düzeyde örgütlenme yaklaşımı görülmediği vurgulanan Türkiye’deki derneklerden sadece yüzde 19’nun ülke genelinde örgütlü olduğu açıklandı.

“Yeni vakıflardan yüzde 30’unda dini referanslar var”

Raporda, Türkiye’de faaliyet yürüten 101.000 dernek ile 5.645 vakıf bulunduğu belirtilerek, Türkiye’de faaliyet gösterme ya da temsilcilik veya şube açma izni verilen sivil toplum örgütü sayısı ise 132 olarak kaydedildi.

Bu sivil toplum kuruluşlarında 77 bin 701 dernek çalışanı ve 19 bin 247 vakıf çalışanıyla, sivil toplum örgütlenmesinde 96 bin 948 görevli bulunduğu açıklandı. Bu örgütlerde gönüllüler olsa da sivil toplum alanı açısından “gönüllü çalışma ile ilgili yasal düzenleme yokluğu” aktarıldı.

Türkiye’de yakın dönemde kurulmuş yüzde 60’ı aşkın oranda pek çok sivil toplum kuruluşu tarafından gençler ve çocuklar hedefli çalışmaların amaçlandığı bilgisi verildi.

Raporda, yeni vakıflar açısından “eğitim ve hayırseverlik odaklı” olma özelliğine işaret edilerek, “Bu yeni vakıfların yüzde 30’unun isminde veya çalışmalarında dini referanslar var. Ama sadece yüzde 5’i kendini ‘dini vakıf’ olarak tanımlıyor” tespiti yapıldı.

Sivil toplum önünde mevzuat engelleri: Cezalandırma, maddi kaynak oluşturma

Sivil toplum alanına yönelik aşırı detaylı mevzuat durumu görüldüğü kaydedilen raporda, “Mevzuat, örgütlenme özgürlüğünün kullanıcılarına orantısız yükümlülükler yüklüyor ve bunların ihlali durumunda ciddi idari ve hukuk cezalar öngörüyor. Bunların yönlendirme ve rehberlik niteliğindeki hükümlere göre ağırlık taşıması mevzuata ilişkin sorundur. Örneğin mevcut Dernekler Kanunu’nda yer alan hapis cezaları bu durumun açık bir tezahürüdür” tespiti yapıldı.

Türkiye’deki mevcut mevzuatta, dernek kurmak ve zorunlu organları oluşturmak için gerekli kişi sayısı nedeniyle kişisel olabilme olasılığı yerine “tüzel kişilik şartlı örgütlenme” durumu olduğuna işaret edildi.

Sivil toplum açısından var olma ve faaliyetleri için maddi kaynak yaratma zorluğunu belirten raporda, “Örgütlenme özgürlüğünün temel bileşenlerinden biri olan serbestçe kaynak arama hakkı da Türkiye’de en çok zorluk yaşanan konulardan biridir. Bağış ve yardım eylemleri arasındaki belirsiz bir ayrımın bir mayın tarlasına dönüştürdüğü yardım toplamanın STÖ’ler için izne tabi olması kaynak arama önündeki en önemli engeldir. Ayrıca yürürlükteki düzenlemeler, STÖ’lerin ekonomik faaliyetlerini zorlaştıran, vergisel avantajlar sağlamayan, kira stopajı örneğinde olduğu gibi ticari işletmelerle aynı kurallara tabi tutulması sonucunu doğuran ek yükümlülükler içermektedir” denildi.

Mevzuat boyutuyla devlet yönetiminde sivil toplum katılımına yer verilmediğini anlatan raporda, “Karar verme süreçlerine sivil toplum katılımına ilişkin bütün kesimlerin eşit katılımını garanti altına alacak bağlayıcı düzenlemelerin olmaması; kamu yararı, vergi muafiyeti ve izin almadan yardım toplama gibi özel statülerin objektif ve adil bir yaklaşımla düzenlenmemiş olması da Türkiye’de örgütlenme özgürlüğünün evrensel ölçülerde kullanmasını zorlaştırıyor” tespiti paylaşıldı.

Örgütlenme özgürlüğüne yeni engelleme: Üyelere ilişkin bildirim zorunluluğu

İçişleri Bakanlığı’na 2019 yılında, sivil toplum örgütleri tarafından tüm üyelerine ilişkin detaylı bilgileri bildirme zorunluluğu getirildiği anımsatılan raporda, bunun örgütlenme özgürlüğü önünde Türkiye’deki mevzuatta yeni bir engelleme aracı olduğu belirtildi.

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü (STİGM), sivil toplum örgütleri üyelerine ilişkin bildirim zorunluluğu getirilmesinin ardından derneklere ilişkin veri paylaşımına da son verildiğini aktardı.

Raporda, “STİGM, 2019 yılına kadar derneklere üye olanların sayılarını, bu sayının kadın ve erkek olarak dağılımını duyurmaktaydı. Üye bildirim zorunluluğunun getirilmesi sonrasında STİGM önce sayıları kaldırarak verileri yüzdelik dilimler halinde sundu ardından da dernek üyelikleriyle ilgili tüm verileri web sitesinden kaldırdı” bilgisi verildi.

Yine Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye ilişkin raporu dayanak gösterilerek, “Resmi verilere göre derneklerdeki toplam üyelik sayısı 2017’de 11.239.693 üyeden 2019’da ani bir düşüşle 7.374.281 üyeye inmiştir” ifadesi paylaşıldı. Ancak son duruma ilişkin İçişleri Bakanlığı’nın herhangi bir rakam açıklamadığı bildirildi.

“Sivil toplum örgütlerinden yüzde 6’sı kamu kaynaklarından destek alıyor”

Sivil toplum örgütleri (STÖ) açısından hedefledikleri çalışmaları yürütebilmeleri için maddi kaynak ihtiyacına dikkat çekilen raporda, “Ulusal veya yerel makamlardan ayni veya maddi destek alanların oranı yüzde 6’dır. Destek alan STÖ’lerin yüzde 67’si hibe, yüzde 28’i hizmet tedarik sözleşmesi, %42’siyse ayni devlet desteği aldığını belirtiyor” denildi.

STÖ’lerin kamu kaynaklarını nasıl kullandığı ve bu kaynaklara nasıl irdelendiği de incelenerek, raporda bunun detaylarıyla ilgili şu bilgiler verildi:

“STÖ’lerin yüzde 43’ü kamu kaynaklarının sivil toplumun ihtiyaçlarını karşılamadığı görüşündedir. Karşıladığını düşünenlerin oranı yüzde 28’dir. Her üç, STÖ’den sadece biri bu kaynakların nasıl kullanılacağının belirlenmesinde STÖ’lerin önemli bir rol üstlendiği görüşündedir. STÖ’lerin yarısından fazlası başvuru kriterlerini açık ve net, daha azıysa başvuruda istenen belgeleri basit ve masrafsız bulmaktadır (%40). Her dört STÖ’den biri kamu kaynaklarının dağıtımında alınan kararları adil bulmamaktadır. Kararları adil bulanların oranıysa yüzde 33’tür.”

“Yurt dışında hibe alan örgütler hedef gösterildiklerine belirtiyor”

Yurtdışından maddi kaynak sağlayan, hibe desteği alan STÖ’lerin hak temelli yaklaşıma sahip örgütler olduğuna dikkat çekilen raporda, “Düşük ve orta düzey yaklaşımı olan örgütlerin yurt dışı hibe kullanma oranı yüzde 4’ten az iken, bu oran güçlü hak temelli yaklaşımı olan örgütlerde yüzde 14’5’e çıkıyor” bilgisi verildi.

Raporda, “Hibe alan örgütlerin yüzde 15’i aldıkları hibe nedeniyle hedef gösterildiklerini de belirtti. Yurt dışından hibe alan örgütlerin yüzde 15’inin hibeyle bağlantılı olarak hedef gösterildiğini ifade etmesinin çarpıcı olduğunu ve bu durumun kaynak geliştirmeye çalışan örgütler üzerinde başka bir baskı unsuru haline geldiği de ifade edilebilir” denildi.

STGM’nin söz konusu raporuna, “https://www.stgm.org.tr/yayinlar/turkiyede-sivil-toplum-orgutleri-orgutlenme-ozgurlugu-katilim-hakki” adresinden ulaşılması mümkün.

Exit mobile version