Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İmamoğlu: Türklüğüme hayranım, hal hatır soracak kadar Kürtçe öğrenmeyi sorumluluk kabul ediyorum

İmamoğlu’ndan Murat Kurum’a ‘Kanal İstanbul’ göndermesi: ‘Oy hesabı için bir kelime bile anamıyorlar’


İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve 31 Mart yerel seçimlerinde CHP İBB adayı Ekrem İmamoğlu, “Kendi özüme, Türklüğüme hayranım, kendi dilime çok tutkuluyum, hâl hatır soracak kadar Kürtçe öğrenmeyi sorumluluk kabul ediyorum” dedi.

İmamoğlu, T24’ten Murat Sabuncu’ya verdiği röportajda dikkat çekici açıklamalarda bulundu.

Murat Sabuncu’nun ‘‘CHP’nin Afyonkarahisar adayı Burcu Köksal’ın DEM Parti ile söyledikleri uzun süre tartışıldı. Siz bu konuda net bir duruş ortaya koydunuz. İstanbul’da bir büyük ittifaktan bahsediyorsunuz, Kürt seçmenle kurmaya çalıştığınız ilişki üzerinden de iktidar tarafından eleştiriliyorsunuz. Bu ne hissettiriyor size?’’ sorusuna İmamoğlu şöyle cevap verdi:

“Üzülüyorum tabii. Çünkü yanlış bir duyguyla, yanlış bir milliyetçilik tarifiyle insanların kutuplaşmaya dönük bir sürecin parçası olması isteniyor. Bu sağlanıyor da ve bu çok kötü, çok tehlikeli bir şey. Şu anda belki de Türkiye’deki en tehlikeli noktalardan birisi.

Ben kendi özüme, Türklüğüme hayranım yani kendi dilime çok tutkuluyum. Tarihime tutkuluyum. Orta Asya’ya kadar ben nasıl bir etnik kökenin parçasıyım diye baktığımda hayranlıkla bakarım. Diline de öyle bakarım, sözüne de şarkısına da yaşam biçimine de âşığım diyebilirim. Yani geçmişinden bugüne Alpaslan’dan Fatih Sultan Mehmet’e, Kanuni’ye bütün tarihî akış içerisinde hayranlıkla okuduğum, takip ettiğim bir sürecin ferdi olduğumun bilincindeyim.

“KENDİSİNE OY VERMEYENİ TERÖRİST İLAN EDEN BİR ANLAYIŞLA KARŞI KARŞIYAYIZ”

Ama bir o kadar da bu topraklarda yaşayan her insanın duygusuna da hayranlık duyarım. Yani her etnik kökenden insanın da diline, tavrına, durumuna, duruşuna, kültürüne de hayranlık duyarım. Zaten Türkler tarih boyunca ayrıştırarak büyümemiş, bütünleştirerek büyümüş. Selçuklu döneminde de aynısı olmuş, Osmanlı döneminde de aynısı olmuş. Türkiye Cumhuriyeti kurulurken de aynısı olmuş. Yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulurken Mustafa Kemal Atatürk de aslında özünde öyle bir başlangıç yapmış. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesi Türk diye tariflemiş. Bu manada ben meseleyi çok net ifade ediyorum. Şu anda 86 milyon insanımız var ve bu 86 milyon insanımız bu milletin bir parçası. Bir kişi ne bir dirhem az ne bir dirhem fazla. Bu manada insanına suçlayıcı, hatta o kadar ileri gidiliyor ki vatan haini, terörist diyecek kadar ileri giden her türlü tutum ve tavra elbette ki karşıyım. Kaldı ki dönem dönem biz bile buna maruz kalıyoruz. Yani sadece bir Kürt vatandaşımız için geçerli olan bir şey değil. Kendisine oy vermeyeni terörist ilan eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Ama bu millet buna cevap verecektir. Bu milletin birlikte verdiği çok ciddi sınav vardır. Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı, kurtuluş mücadelesi, devletin kuruluş mücadelesi. Yani Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi, 1920’de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi birlikte verilen büyük mücadeleler vardır. Milletin şu anda da bu ayrışmayı kutuplaşmayı kendine siyasal strateji gören insanlara ciddi bir cevap vereceğini düşünüyorum.”

İmamoğlu Kürtçe öğrenip öğrenmediğiyle ilgili bir soruyu ise, “Yani öğreniyorum demeyeyim, birkaç kelimeyi aklımda tutmaya çalışıyorum. Ama elbette Kürtçe bilen çalışma arkadaşlarım var. Özellikle saha gezilerimde mutlaka onlar yanımda oluyor. Bazen hiç Türkçe bilmeyen Kürt vatandaşlarımızla karşılaşıyoruz. Özellikle kadınlarda daha çok oluyor ya da yaşı oldukça yukarıda olan Kürt vatandaşlarımız da oluyor. Onların da duygularını anlamak istiyorum açıkçası. Ve gerçekten kendime sordum ben niye hiç Kürtçe bilmiyorum? En azından ‘merhaba’ diyecek kadar, bir ‘nasılsın’ diyecek kadar onun halini hatırını soracak kadar. Bunu açıkçası öğrenmeyi de kendime sorumluluk olarak kabul ediyorum” şeklinde cevap verdi.

“KİŞİSEL HAYATIMDA KENDİMİ DİNDAR KABUL EDERİM”

YouTube’da bir videoda Sultanahmet’te başörtülü bir hanımefendinin size “Bize önyargılı yaklaşmadığınız için çok mutluyuz” diye bir cümle kurduğunu gördüm. Siz de “Kime baksam benim yuvamda bir karşılığı var” dediniz. Sizin muhafazakârlık ve dinle ilgili kişisel hayatınızda ve siyasi hayatınızda durduğunuz nokta neresi? şeklindeki soruyu İmamoğlu şu şekilde cevaplandırdı:

Kişisel yaşamımda ben kendimi dindar olarak kabul ederim. Yani inancına bağlı, inançla huzur bulan, inancıyla insanlara iyi bakmayı seven bir insan olarak bilirim. Çünkü ben Allah sevgisini de Allah korkusunu da bilen bir insanım. Allah sevgisini, yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmenin bir girişi gibi bilirim. Allah’ı, Yaradan’ı, yüce Allah’ı seven bir insan yarattığı kulları da sever. Aslında bu aynı zamanda az önce söylediğim demokrasi gibidir. Demokrasinin de özü insanı sevmektir. İnsanı birbirinden ayırmamak eşit görmenin temelidir. Onun için inancımı bu duygularla birleştiririm. Yoksa ikisi birbirinden ayrı şeyler değil zaten. Yaradan’ı sevmek, onun yarattığı insanı sevmek, doğayı sevmek, yaşamı sevmek, yaşadığın ortamı sevmek, onu korumak meselesi. Allah korkusu aslında insanın kendine kural koyması gibi bir şey. Özellikle yaptığım görev üzerinden söyleyeceğim. Kul hakkı yememek, milletin hakkını korumak ve insanların bize teslim ettiği hazinesine, parasına, milletin parasına sıkıntı vermemek. Ona uygun davranmak, onun hakkını vermek noktasında davranışları sağlayan bir korku temeli o. Yani bu tam korku da demek doğru mudur emin değilim ama Allah sevgisi, Allah korkusu dediğimde benim aklıma bu geliyor. Aslında Allah sevgisiyle yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmeyi demokrasiyle, Allah korkusunu da kul hakkı yememeyi Cumhuriyet’le birleştiriyorum. Yani kimsesizlerin kimsesi olan Cmhuriyet’in temelinde aslında oradaki o kural koyucu mekanizmanın var olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla da dindarım ama şunu da söyleyeyim. İnanç benim için aynı zamanda şöyle bir şey. Çok kişisel bir şey. Yani insanın Yaratan’la arasına kimse girmez. Benim Kur’an-ı Kerim’den, yüce Kur’an’dan öğrendiğim ya da aldığım dinî eğitimden öğrendiğim şey, kimsenin inancını ölçemezsin kimse de senin inancını ölçemez. Kimse Yaradan’la olan ilişkine dahil olamaz, araya giremez. Kimse ölümlü dünyada sevabını, günahını ölçemez. Yani buradaki affedici de yüce Allah’tır, ceza veren de yüce Allah’tır. Benim bakışım bu. O bakımdan birilerinin inancı kullanarak inanç üzerinden çıkar sağlama, inanç üzerinden siyasi menfaat elde etme gibi girişimlerine karşı da açık söyleyeyim tedbirli bir insanım ve bunu asla kendi inancımla, İslam’la, Müslümanlıkla da bağdaştırmayan birisiyim.

 

 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version