Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İliç örneğinde altın madenciliği: Türkiye’de iş güvenliği ve kazanç yok mu?


İliç’te siyanür havuzunda yaşanan toprak kayması nedeniyle toprak altındaki 9 kayıp işçiye halen ulaşılamazken, maden şirketi müdürü gün içinde gözaltına alındıktan hemen sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madenindeki siyanürlü toprak havuzunda yaşanan kayma nedeniyle SSR Mining Şirketi’nin ülke müdürü Cengiz Demirci gözaltına alındıktan kısa süre serbest bırakıldı. Ancak Türkiye’nin hem madende çalışanlara yeterli iş güvenliğini sağlayamaması hem de altın madenciliğiyle doğası zarar görürken kazanç sağlayamaması tartışılıyor.

ABD ve Kanada merkezli SSR Mining Şirketi tarafından Anagold Madencilik Şirketi eliyle İliç ilçesinde açtığı altın madeninde 13 Şubat’ta saat 14.28’de siyanürlü toprak havuzunda yaşanan kayma nedeniyle kayıp 9 işçiye halen ulaşılamadı. Enerji Bakanlığı’nın resmi açıklaması itibariyle 10 milyon metreküplük toprak kayması söz konusu olduğu için işçilere canlı ulaşılamayacağı aktarıldı. Bu kapsamda Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturmasında, maden şirketi yönetici kadrosundan 8 kişi gözaltına alındıktan sonra Anagold Madencilik’in Kanadalı yöneticisi J.R.G.’nin aralarında olduğu 6 kişi tutuklanmıştı. Diğer iki kişi adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı. Haftanın son gününde SSR Mining Şirketi’nin ülke müdürü Cengiz Demirci hakkında gözaltı kararı alındı ancak kısa sürede adli kontrol şartı ve yurt dışına çıkış yasağıyla serbest bırakıldı.

Erzincan- İliç’te yaşanan siyanürlü toprak kayması olayı, ülkede özellikle uluslararası şirketler eliyle yürütülen altın madenciliği, iş güvenliği ve Türkiye’ye sağladığı kazanç boyutlarıyla gündemde. Bu noktada İliç’teki işçiler, TÜRK-İŞ’e bağlı Türkiye Maden İşçileri Sendikası’nın yöneticisi isimlere de kameralar önünde tepki gösterdi. VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan uzmanlardan madenciliğine ilişkin kapsamlı araştırmalara sahip gazeteci-yazar İbrahim Gündüz, siyanürlü altın madenciliğiyle madencilik sektörünü birlikte değerlendirmemek gerektiğini, aslında “kimyasal açık hava fabrikası” söz konusu olduğu için ekoloji kırımı yaşandığını söyledi.

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel de, “İliç’teki kazaya baktığımızda, bu firma uluslararası standartlara madencilik, bilim ve tekniğine uygun üretim yaptığını iddia ediyor. Sonuç bu. Bu firma, kendi ülkesinde böyle bir madencilik yapabilir miydi? Böyle bir sonuçla karşılaştığında başına neler gelebilirdi?” sorularını sordu.

Bu arada CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz, SSR Mining Şirketi’nin 2023 yılı finans tablosu göz önüne alındığında İliç’teki altın madeni işleten bu şirket aracılığıyla Türkiye adına kazanç sağlanmadığını gündeme getirdi. AK Parti Hükümeti’nin bu şirketten vergi geliri sağlamak yerine şirkete vergi affında bulunduğunu vurgulayan Yavuzyılmaz, “İliç’teki maden ocağıyla ilgili şirketin Türkiye’de silinen vergi, faiz ve ceza tutarı: 7 milyon 218 bin dolar. Güncel kurla 222 milyon Türk Lirası” bilgisini paylaştı.

Hükümet: Adalet tecelli edecek, içme suyunda zehirlenme yok

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Fırat Nehri’nin kıyısındaki maden faciasıyla ilgili adli süreç için “Adalet Bakanı’mız sürecin takipçisi ve bağımsız Türk yargısı burada. Bir ihmal, bir kusur varsa, bilin ki kesinlikle ve kesinlikle hak, adalet tecelli edecek. Buna hiç kimsenin şüphesi olmasın. Gerek Yılmaz Bakanımız, gerekse Başsavcılığımız bununla ilgili sizleri de bizleri de aydınlatır ve süreç de benim bildiğim kadarıyla devam edecek” açıklaması yaptı.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar da, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın çevre izin belgesini Cumartesi iptal etmesi ardından İliç’teki bu altın madeniyle ilgili neler olacağına ilişkin soru üzerine “Çevre izin belgesi olmayan herhangi bir işletme, maden veya herhangi bir şeyin çalışması söz konusu değil. O belge olana kadar, yenilenene kadar, şayet yenilenecekse herhangi bir faaliyet söz konusu olamaz. Şu anda o çevre izin belgesinin verildiği şartlar ortadan kalktı” dedi. Bayraktar, siyanürlü toprak yığını taşıyacakları yeni alanla ilgili ÇED onayı alındığını ve toprağı taşımaya başladıklarını açıkladı.

Maden ocağına yakın köylerdeki içme suyuna siyanürün karışmaması için hangi önlemler alındığına ilişkin soru üzerine Bayraktar, “Şimdi bu (Sabırlı) dereye gelen temiz suyun daha yukarıdan kontrollü şekilde barajın arkasından normal temiz akış kanalına, kuşaklama dediğimiz hadiseyi DSİ çalışmış durumda. Dolayısıyla bununla alakalı herhangi bir risk görmüyoruz. Buradan şu andaki toprağın olduğu suyun, toprağın altından ilerlemesiyle alakalı da ileride biliyorsunuz sedde yapıldı. Orada da herhangi bir şekilde ölçümlerde, gözlem kuyularında aldığımız numunelerin hiçbirisinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımızın buradaki laboratuvarında, mobil laboratuvarında ve Ankara’ya gönderdiği numunelerde herhangi bir risk şu anda gözükmüyor” açıklamasında bulundu.

“Altın madenciliği açık hava kimya fabrikasıdır”

“Altın Ölüm” ve “Altın Girdap” kitapları yazarı İbrahim Gündüz, 2019 yılında Türkiye’de 39 ton dore/ham altın elde edildiğini belirterek, “Şirketlerce 2019 yılında bu altından 2 milyar 24 milyon Amerikan Doları gelir sağlanıyor. Ama bunun sadece 42 milyon Amerikan Doları devlete katkı payı olarak veriliyor yani sadece yüzde 2’si. Yani siyanürlü altın madenciliği karşılığında devletin, Türkiye’nin elde ettiği gelir yüzde 2 oranında. Sonrasında devletin katkı payı yüzde 4 iken sonrasında yüzde 10’a çıkarıldı. Ama sonuç değişmiyor. Türkiye ekolojik değerlerini kaybediyor. Siyanürlü altın madenciliği ekokırımdır, gerçekte bir madencilik değildir, açık hava kimya fabrikasıdır” dedi.

Altın çıkarılması gerekçesiyle yüz binlerce ağaç kesildiğini ve binlerce ton dinamik kullanımıyla dağların delik deşik edildiğini belirten Gündüz, “Altın madenciliğinde, yüzlerce futbol sahası büyüklüğündeki alanda ufak edilmiş taşın, toprağın üzerinden dünyanın en tehlikeli kimyasalı siyanür geçirilmektedir. Siyanür, sülfürikasit gibi dünyadaki en tehlikeli kimyasalları su gibi kullanılmaktadır. Siyanürlü altın madenciliğinde çok büyük oranlarda su kaynağı tüketilmekte ve zehirlenmektedir. Şimdi İliç’te Çöpler Altın Madeni’nde yaşanan felaket, çevre koşullarının dikkate alınmadığına ilişkin en acı örnektir. Bağıra bağıra gelmiş bir felaketten bahsediyoruz. Bütün kitaplarında bu madence bu türden bir facia yaşanabileceğini ifade etmiştim. Benim gibi bilim insanları, akademisyenler, gazeteciler, siyasiler, o bölgedeki vatandaşlar, Çöpler Altın Madeni’nin büyük bir faciaya neden olacağını defalarca ifade etmişti. Bu memleket kazanmamaktadır. Ancak faturayı ağır bedeli bu ülke ödemektedir. Üstelik Fırat Nehri, Türkiye’nin can damarı ve NASA bilim adamları projeksiyonlarına göre, küresel iklim felaketinde Türkiye’de ayakta kalacak iki ırmaktan birisi. Ama kıyısında, dibinde bu maden kurulmuştur” diye konuştu.

Altın madenciliği gerekçesiyle Türkiye’nin adeta köyleri satılığa çıkarılarak, peş peşe madenlere izin verildiğini kaydeden Gündüz, mitolojik, tarihi ve doğal öneme sahip Kaz Dağları’nın yüzde 79’unun maden bölgesi ilan edildiğini vurguladı.

“Madenlerden katma değer sağlanması için teknolojik ürüne Türkiye’de dönüşmeli”

TMMOB Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel, VOA Türkçe’ye değerlendirmesinde, “Madencilik sektöründe, hem lisans aşamasında hem ruhsat aşamasında hem iş güvenliği hem de çevresel sorunları için yerli ve milli madencilik politikası gerekiyor. Ama ne yazık ki Türkiye’de tarafların kabulüyle onaylanmış bir ulusal madencilik politikası yoktur. Maden politikası ve hukuki mevzuatında; işçi sağlığı, iş güvenliği düzenlemelerinde de çevre kanunu düzenlemelerinde de uluslararası kriterler barındırılmalı” dedi.

Madencilikten refah ve gelir sağlanması için katma değer yaratılması gerektiğini söyleyen Yüksel, bunun için madenlerden teknolojik ürünler üretilmesi gerektiğini yoksa bunun ülkeye yeterince kazanç sağlayamayacağını işaret etti. “Kromdan paslanmaz çeliğe doğru giden yolun izlenmesi gerekir” diyen Yüksel, “İliç’teki kazaya baktığımızda, bu firma uluslararası standartlara madencilik, bilim ve tekniğine uygun üretim yaptığını iddia ediyor. Sonuç bu. Bu firma, kendi ülkesinde böyle bir madencilik yapabilir miydi? Böyle bir sonuçla karşılaştığında başına neler gelebilirdi? Madencilikte 7 gün 24 saatte disiplin olmadığı takdirde, bilim ve teknik inkar edildiği her maden ocağında bu tür facialar her an olabilir. Bu uluslararası şirket de ‘dünya kriterlerine göre üretim yapıyoruz’ diye kamuoyuna sürekli açıklama yaptı. Ama İliç’te facia yaşandı” diye konuştu.

Exit mobile version