Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Hangisi daha büyük facia? 

Hangisi daha büyük facia? 


SALİH HOŞOĞLU | YORUM

Yakın zamanda Erzincan-İliç Çöpler Altın Madeni’nde yaşanan facia beni yaklaşık elli yıl önceye götürdü. İnsan beyni bazen aralarında çok ilişki olmadığını sandığımız konular veya olaylar arasında da bağlantı kurabiliyor. Yıllar önce okuduğum kitaptaki tek cümleyi, böyle acı bir olay vesilesiyle hatırlamış oldum.

Siyasi diyebileceğim ilk kitapları ortaokul birinci sınıfın sonundan itibaren okumaya başlamıştım. Bunların ilklerinden birkaçı da şimdi hayatta olmayan bir dönemin tanınmış ama aykırı Ülkücü yazarı Necdet Sevinç’in birkaç kitabıydı. O kitapları okuduğum zamanlar 1975 veya 1976 yılları olmalı. Maden kazasının olduğu ocağı işleten şirketin bir Amerikan/Kanada şirketi olduğunu öğrendiğimde Sevinç’in “Yazarını Kurşunlatan Yazılar” adlı kitabı ve (sanırım) o kitapta geçen yabancı maden şirketleri ile ilgili bir cümlesi geldi aklıma. Yazar yabancıların bizim madenlerimizi işletmesine şiddetle karşı çıkıyordu ve, “Yabancı bir şirkete maden işletmesini verirsen büyük karlar elde ettikten sonra sana yer altında kocaman bir boşluk bırakır gider.” şeklinde hatırladığım bir ifade ile itiraz ediyordu.

Necdet Sevinç kamuoyunda adı fazla bilinmeyen ilginç bir kişilikti. Çok keskin bir kalemi vardı, söyleyeceklerini doğrudan ve en yalın şekliyle söylediği için başı devamlı belaya giren biriydi. Yazılarından da açıkça anlaşıldığı üzere keskin bir Türkçü idi ama aynı zamanda Müslümanlığı da cansiperane savunan biriydi. Memleketi Gaziantep’te lise son sınıftayken okul dergisine “Allah’ın olmadığını” yazan felsefe öğretmenine bir gazetede aynı şekilde yazıyla cevap verdiği için okuldan uzaklaştırılmasıyla başlayan muhalifliği ve cezalandırılmaları daha sonra da hep devam etmişti.

27 Mayıs sonrası oluşturulan laikçi baskı ortamında dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın göreve başlarken koltuğuna “Bismillah” diyerek oturması birçok devletluyu ve laikçi medyayı ayağa kaldırmıştı. Sevinç bu tepkileri ağır ifadelerle yermekten çekinmemişti. Yazdığı yazılardan dolayı iki defa kurşunlanmış, defalarca hapis yatmıştı.

Ecevit-Erbakan Hükümeti’nin çıkardığı 1974 affı ile hapisten çıkanlardan biri de oydu. Yine 12 Eylül 1980 darbesi sonrası uzun zaman hapis yatmıştı. Hiçbir zaman Ülkücü Camia’nın ballı adamlarından olamamış ve anlaşılan o zamanlarda da istenmeyen doğruları söylediği için her yerden dışlanmıştı. Yabancıların madenleri işletmesine karşı çıktığı zamanlarda Türkiye’de özellikle Amerikalıların madenlerimizi işletmesine solcular karşı çıkıyordu.

İşte aradan geçen elli yıl sonunda çok “yerli ve milli” bir iktidarın ortaklarından biri de Necdet Sevinç ve daha nicelerinin uğruna kurşun yedikleri parti. Merak ettim, bugünki iktidarın ortaklarının medya organları bu hadiseyi nasıl aktarıyor diye, oturup inceledim.

Devasa bir çevre felaketi

Gerek iktidar partisi, gerek ortağı ağzını açınca Amerika düşmanlığından ve düşman bellediklerinin Amerka’ya hizmet ettiğinden başlıyorlar ya. Acaba kendileri bu olayı nasıl duyuruyorlar? Duyuruyorlar mı? Bu şirketin bir Amerikan şirketi olduğunu, büyük karlar ettiğini yazıyorlar mı, söylüyorlar mı? Tahmin ettiğiniz gibi gerek gazetelerinde gerek görsel medyada kazanın olduğu madeni işleten şirketin bir Amerikan şirketi olduğu, hatta yabancı bir şirket olduğu hiç söylenmiyor, yazılmıyor. Haber birçok yayın organında zaten vaka-i adiye olarak bir kenarda yer bulabiliyor, geri kalanı günlük dedikodularla geçiştiriliyor.

Benzeri bir durum iktidarın büyük ortağı için de geçerli. Kendi yayın organlarında 7/24 Amerika aleyhtarlığı yapan bu gazeteler ne hikmetse bu şirketin Amerikalılığını hatırlayamamışlar. Köşe yazarları da öyle, ağızlarından salyalar saçarak Hizmet’e Amerikancı diye saldırmaya devam ediyorlar ama ülkenin her yıl birkaç milyar dolarını cebe indiren Amerikan şirketinden bahsedemiyorlar bile.

Hadiseye soğukkanlılıkla bakarsak yaşanan bir kaza değil, ortaklaşa ülkeyi soyarken bu soygunun tabii bir sonucu olarak bu hadise yaşandı. Şimdi kaza yaşanan madende yabancı şirket yer altında kocaman bir boşluk bırakmıyor, bütün bölgeyi mahvedecek bir çevre felaketi bırakıyor ve gitmiyor, ülkeyi talana devam ediyor. Bu vesileyle öğrendik ki Türkiye’de altın madeni işletenler kazançlarından yüzde iki ila sekiz arasında bir miktarı devlete vermektedirler. Bu yerli veya yabancı olması fark etmiyor. Kaza olan madeni işleten bir yılda 2,5 milyar dolar kar etmiş ve sadece 174 milyon dolar vergi vermiş. Vergi borçlarının bir kısmı da silinmiş.

Parayı veren çevreyi ‘talan’ etme hakkı alıyor!

“Paranın izini takip et, o seni gerçeğe götürür!” diye bir söz var, kesinlikle doğrudur. Kurallara uyulması şartıyla yerli-yabancı herkes kanuni olan her ticari faaliyeti yapabilir, bundan kimsenin rahatsız olmaması gerekir. İtiraz edilen husus astronomik karlar elde etmek için çevreye ve insan hayatına kıyılması ve gülünç bir kamu payı ödenerek milyarlarca doların haksız şekilde elde edilmesidir. Kurallara uymak yerine baştakilere rüşveti verdikten sonra çevreyi, insanı, herşeyi talan edebilme hakkı kabul edilemez. Kanada’da, ABD’de siyanürle altın çıkarılamazken bunu Türkiye’de, Fırat nehrine beşyüz metre mesafede vahşet boyutunda bir yıkımla çevreyi harap ederek yapabilmeleri ibretliktir.

Hele bütün bir medyanın üç maymunu oynayıp göz boyaması çok daha da korkulacak bir durumdur. Maden kazası ile ilgili suya sabuna dokunmaz yazılarla konuyu yatıştırma gayreti bütün medyayı esir almış durumda. Burada paranın izini takip ettiğimizde olayı kolayca çözüyoruz. Her ihalede işleyen humus (beşte bir) kuralı burada da yerli bir şirketi madene % 20 ile ortak ederek halledilmiş. Gerisi teferruattır.

Bu olay bize gazeteciliğin bir temel ilkesini tekrar hatırlattı: “Yazdıklarınız kadar yazmadıklarınız da önemlidir, hatta yazmadıklarınız daha da önemlidir.” Anadolu’da böyle durumlar için “Arslanı ite boğdurmak” diye bir deyim vardır. Tepedekiler parayı alınca aşağıdakilerin bu konuda bir şey söylemeleri mümkün olmuyor ve konunun etrafından dolaşıp geçiyorlar. İnsanlık tarihi kadar eski olan menfaatlere göre şekil değiştirme problemi ile tekrar karşı karşıyayız. Medyanın insanları manipüle etmede kullandığı çok ince metotlar var, oldukça da başarılı oluyorlar.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version