Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

15 Temmuz sonrası Türkiye’deki zulüm: Exodus Berlin Film Festivali’nde anlatıyor

15 Temmuz sonrası Türkiye’deki zulüm: Exodus Berlin Film Festivali’nde anlatıyor


15 Temmuz sonrası Türkiye’yi terk etmek zorunda kalan 4 kadın kahramanın üzerinden zulme maruz kalarak güvenli ülkelere göç etmek isteyen insanların hikayesini anlatan Exodus, Berlin Film Festivali’nde büyük ilgi gördü.

 Türkiye’de 15 Temmuz 2016’daki tartışmalı darbe girişiminin ardından yaşanan sosyal soykırım film oldu.

Terörist olmakla suçlanan bir üniversite öğretim görevlisi, bir polis memuru, bir Ezidi ve bir Kürt sanatçının ülkelerini terk etmesini anlatan Exodus adlı film Berlin Film Festivali’nde gösterildi.

Yerli ve yabancı misafirlerin beğenisine sunulan filmde, gözaltına alınma tehlikesiyle karşı karşıya kalan, evlerini ve sevdiklerini geride bırakıp ülke dışına çıkmak zorunda kalan 4 kadının hikayesi anlatılıyor.

Exodus‘ta, bir grup göçmene katılmaktan başka çareleri kalmayan kahramanların yanı sıra, farklı ülkelerden gelen, farklı zulüm biçimleriyle karşı karşıya kalan, güvenlik ve özgürlük bulabilecekleri bir yer bulma umuduna sahip bir grup insanın da hikayesine yer veriliyor.

Berlin Film Festivali’ndeki gösterimin ardından, filmin web sayfasına yoğun ziyaretçi ilgisi de dikkat çekti.

Exodus filminin ilk gösterimi Berlin’de yapıldı

Güncel örnekler üzerinden dünyadaki mültecilik sorununu beyaz perdeye aktaran Kıbrıslı yönetmen Serkan Nihat’ın Exodus filminin dünya prömiyeri 74. Berlin Film Festivali, EFM (European Film Market) programı kapsamında Almanya’da yapıldı. Berlin’deki ünlü Gropius Bau Cinema’daki ilk gösterimde, yapımcılar, yönetmen ve oyuncular da hazır bulundu.

Velevnews’ten Selahattin Sevi’nin haberine göre, çekimleri Londra, Kıbrıs ve İstanbul’da yapılan; Denis Oister, Ümit Ülgen, Selen Cabel, Dilan Derya Zeynilli, Murat Zeynilli, Doğa Çelik, Günce Ateş, Azra Çiftçi’nin rol aldığı Exodus, insanlık tarihinin en önemli sorunlarından biri olan göç, mültecilik ve sürgün edilme konularını anlatıyor.

Senaryosunu Erkan Çıplak ve Refik Güley’in yazdığı filmde, IŞİD militanları tarafından tecavüze uğrayan ve hamile kaldığı için canını kurtarmak için Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmeye çalışan Ezidi kadın Havin (Azra Çiftçi) ve Afrikalı Kembo’nun (Saudiq Baoku) yolu, Meriç nehri kıyısında Kürt kızı Zelal (Selen Cebel), İstanbul Üniversitesi’nden KHK ile ihraç edilen sol görüşlü akademisyen Hakan Arıkan (Denis Oister), komiser olarak görev yaparken işinden edilen Mehmet Özdemir (Ümit Ülgen), ev hanımı Nermin (Günce Ateş) ve oğlu Eren ile (Barbaros Öğüt) kesişir.

GİDENLERİN VE KALANLARIN ÖYKÜSÜ
Doğduğu toprakları, yaşadıkları coğrafyayı geride bırakıp kendileri için daha güvenli olacağını düşündükleri Avrupa’ya doğru yola çıkan, kendileri için özgür bir gelecek kurmak isteyen grup Meriç’i geçmeyi başarsa da içlerinden Nermin, Eren ve Kembo’nun hayalleri yarım kalır. Çünkü nehir üzerinde alabora olan plastik bot su almıştır ve gruptaki arkadaşlarının bütün çabasına rağmen kurtarılamamışlardır. Cenazeleri ünlü Aylan bebek gibi bir tatil kasabasının sahiline vurur.

Film göç yolculuğu kadar, yola çıkanların geride bıraktıkları yakınlarının da yaşamlarından kesitler aktarıyor. KHK’lı polis bulunamadığı için eşi ve kızı ev baskınıyla göz altına alınıyor, bir zamanlar komiserle mesai arkadaşı olan bir kadın ve erkek polis, komiserin eşine ve kızına yardım ettikleri için gözaltına alınıyor.
Yine hukuk ve demokrasi üzerine üniversite öğrencilerine ders anlatırken amfiye baskın yapan polisten kaçan KHK’lı komiserin evlilik hayalleri kurduğu avukat sevgilisi de gözaltına alınıyor. Ona işkence yapan ise akademisyenle kariyer yarışına giren bir emniyet görevlisi.

KIBRISLI YÖNETMEN SERKAN NİHAT DA BİR GÖÇMEN ÇOCUĞU
Filmin yönetmeni Serkan Nihat, 1971 yılında Kuzey Kıbrıs’tan Londra’ya göç eden ve çeşitli restoranlarda çalışarak ailesinin geçimini sağlayan bir babanın oğlu. O da mülteci olmasa da Londra’da farkı ülkelerden gelen göçmenlerin sorunlarıyla yüzleşme imkanını bulmuş. Dahası, bir Kıbrıslı olarak ırkçılıktan ayrımcılığa kadar bir mültecinin yaşadığı bütün zorlukları yaşamış.

Exodus’u izlerken “Ben bu filmi görmüştüm” hissinin de ötesinde “yaşamıştım” diyorsunuz. Muhtemelen film gösterime girdiğinde “Hâlâ yaşanan bir gerçeğin filmini yapmak için erken mi” sorusu da izleyenlerin aklına gelecektir. Yönetmen Serkan Nihat, bu soruya, “Aylan bebeğin Ege sahiline vurduğu o günden beri dünyada birçok dramı yaşanıyor. Ben zaten bir göçmenin oğluyum. Londra’da çok farklı kültürlerle ve mülteci hikayeleriyle birlikte büyüdüm. Babam 1971’de İngiltere’ye geldiğinde bütün mültecilerle aynı sorunları yaşamıştı. 70’lerde Avrupa’da şu ankinden daha büyük bir ırkçılık vardı. Yaşanan dramlar onlarca yıl bitmedi, bundan sonra da bitmeyecek. O yüzden bu filmi çekmek istedim.” yanıtını veriyor. Bu düşüncesini güçlendirmek için ve mültecilik sorununu daha evrensel boyuta taşımak için aynı botun içine Türk, Kürt, Afrikalı bir arada yolculuğa çıkarıyor.

‘MÜLTECİLERİ İNSAN OLARAK GÖSTERMEK İSTEDİM’
Nihat, filmde kendini bir babanın yerine koyduğunu söyleyerek, “Onlarla empati yaptım” diyor ve ekliyor; “Filmde herkes kendinden bir şeyler bulacak.”

Bir soru üzerine filmini Gece Yarısı Ekspresi ile karşılaştıran Serkan Nihat, Exodus’un en ayırt edici özelliğinin propoganda filmi olmadığının altını çiziyor. Nihat, “Biz tamamen insan haklarına fokuslandık, anlatılanların hepsi gerçek hikâyeler. Mültecileri insan olarak göstermek ve acılarını anlatmak istedim.” ifadelerini kullanıyor.

LA CASA DE PAPEL’İN TİYATRO VERSİYONUNDA OYNADI
Filmde Havin karakterini canlandıran Selen Cabel de yine 70’li yıllarda Türkiye’den Almanya’ya, oradan Paris’e gitmek zorunda kalan göçmen işçi bir Alevi bir ailenin kızı.

Paris’te doğup büyüyen Selen Cabel, İngilizce, Fransızca ve Türkçe olmak üzere bağımsız filmlerde çalışmış. Ünlü Netflix dizisi La Casa de Papel’in 2021’de Paris’te sahnelenen tiyatro versiyonunda Odessa karakterini oynayan Cabel, bir yandan da çocuk oyuncu koçluğu yapıyor.

Cabel, “Temmuz 2021’den Ağustos 2021’e kadar gerçekleşen ve NETFLIX USA tarafından üretilen “Casa de Papel Experience” adlı sürükleyici tiyatroda oynadım. Rus soyguncu Odessa rolünü oynadım, hem kötü hem de komik bir karakterdi.” diyor.

‘SİZ BU FİLMİ İZLERKEN GÖÇ YOLLARINDA 76 İNSAN ÖLDÜ’
Çıkış noktası, “Özgürlük ve umut neredeyse evin oradadır” mottosu olan film bittiğinde siyah perde üzerine düşen rakamlar ise çok çarpıcı. Yönetmen Serkan Nihat’ın fikri olan bir teklifle, uluslararası saygın kurumların yayınladıkları veriler filmin neden çekildiğine dair ip ucu veriyor. Yazıda bu filmin izlenme süresi olan 106 dakikada dünya üzerinde 76 insanın göç yolunda öldüğünü vurguluyor.

Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun bir projesi olan Kürtçe, Zazaca ve Türkçe folk rock müzik grubu Bajar’ın Kalan Müzik’ten çıkan albümlerinde yer alan ve bir sürgün hikâyesi anlatan “Ogit” adlı şarkı da filmde Havin ve Zelal karakterleri tarafından seslendiriliyor.

YUNUS EMRE’NİN ŞİİRİ BESTELENDİ
Müzikleri Ender Akay ve Levent Güneş tarafından yapılan film için özel bestelenen Yunus Emre’nin “Dünyadan Göçenler” şarkısını ise Levent Güneş yorumluyor.
Şarkının sözleri şöyle:

Yalancı dünyaya konup göçenler
Ne söylerler, ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler, ne bir haber verirler

Kimisinin biter üstünde otlar
Kiminin başında selvi söğütler
Kimi masum, kimi güzel yiğitler
Ne söylerler, ne bir haber verirler

Yunus der ki gör takdirin işleri
Dökülmüştür kirpikleri kaşları
Başları ucunda hece taşları
Ne söylerler, ne bir haber verirler

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version