Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

KONUK YAZAR | Demokrasinin son savaşçıları; sürgün gazeteciler!

KONUK YAZAR | Demokrasinin son savaşçıları; sürgün gazeteciler!


DR. KEZBAN KARAGÖZ*

Maalesef muhalif gazeteciler sürgünde ortak bir direniş ve dayanışma ağı kurma konusunda yeterince başarılı olamıyor. International Journalists Association e.V (IJA)’nın hazırladığı rapor bunu anlatıyor ve dayanışma adına bir başlangıç olmasını umut ediyoruz. 

Türkiye’de 2023 yılı medya için yine sindirme, yıldırma, şiddet ve baskı politikalarına sahne olan bir yıl olarak sürüyor. 2016 yılındaki siyasi gelişmelerin keskin bir kırılma ile gazetecilik standartlarını aşağı çekme süreci, neredeyse her yıl yeni formüller bulunarak devam ediyor. Medya sahipliği ve medyanın ekonomi politiği açısından ‘Türkiye Medyası’nın önemli bir kısmı rejimin aparatı ve rızanın imalatını yapan araçlar olarak yayın yapıyor.

Diğer yandan gerçeklerin perdelendiği bu süreçte özellikle muhalif kesimler adeta doğru bilgiye aç kaldı. İnsanlar gündemi belirleyen rejimin bütün baskılarına rağmen gerçekleri duymak için özellikle dijital mecralarda bir arayış içinde. Twitter’ı (yeni adıyla X) bu açıdan en aktif kullanan ülkelerden biri Türkiye. Türkiye’de Twitter/X mecrasının 2022 yılında 16,1 milyon kişi tarafından kullanıldığı saptandı. Türkiye’nin kullanıcı sayısı ile Almanya, İspanya, Fransa gibi ülkelerin kullanıcı sayılarının çok üstünde olduğu görüldü.1

Bu talebi tetikleyen şeylerden biri; insanların Twitter/X aracılığı ile kendi gerçek gündemlerini oluşturma adına bir fırsata sahip olması. Bu açıdan sosyal medya gazetecilik açısından da önemli bir platform haline geldi. Birçok bağımsız gazeteci bu mecraları kullanarak sesini kurumsal bir yayın organına gerek duymadan kitlelere duyurabildi.

Fakat Türkiye gibi baskı yoğun rejimler için her kontrolsüz adım bir sorun olarak görülüyor. Türkiye’deki rejim sosyal medya üzerine 2023 yılında daha sistematik bir baskı kurdu. Bilgiyi kontrol eden toplumu da elinde sıkı sıkıya tutar çünkü. Bilgi yoksa sorun yok, haber yoksa kitleleri güdülemek çok daha kolay. Twitter/X paylaşımları sürekli mahkemeye taşınıyor, hem basın mensuplarının hem de sıradan insanların gözetim ve denetimi baskıyla sağlanmaya çalışılıyor.

Sosyal medya baskıları öyle ciddi bir noktaya geldi ki herhangi bir politik eğilimi olmayan yurt dışında  yaşayan insanlar da  Türkiye’ye  gidecekse mutlaka haklarında herhangi bir soruşturma var mı diye kontrol etme lüzumu  görüyorlar. Bu açıdan rejimin gölgesinin herkesin üzerinde olduğunu söylemek mümkün.  

İLETİŞİM Mİ PROPAGANDA MI? 

Rejimin dijital mecraları daha da baskı altına alarak özellikle yurtdışında yaşayan muhalif gazetecilere savaş açtığı bir başka evreyiz. Bunun için gerektiğinde lobi kuruluşlarına yatırımlar yapılıyor. Fahrettin Altun’un kontrol ettiği İletişim Başkanlığı bir resmi kurumdan ziyade bir propaganda ofisi olarak çalışıyor. Birçok karalama kampanyası sistematik yapılıyor ve tek kaynaktan yayılıyor.  

2016 yılı ve sonrasında muhalif medya organları KHK’lar ve hukuksuzca açılan davalarla ile sessizliğe mahkum edilirken sosyal mecralarda seslerini yükselten gazeteciler ve dijital gazeteler, rejimin nefret suçlarından payına düşeni alıyor. KHK’lar ile girilen bu tünelde karanlık giderek yayılıyor. İnsanlar kendine viral alanlar buldukça rejim de güç alanını genişletmeye odaklanıyor.

Mesela 2022 sonuna doğru çıkan dezenformasyon yasasının meyvelerini 2023 yılında almaya başladı. Bir haber rejimin söylemi ile örtüşmüyorsa ona dair anında yayın yasağı getiriliyor. İktidar konvansiyonel medyayı hem medya sahipliği hem de ekonomi politik yollarla kendinin nesnesi haline getirmişken, alternatif hatta yeni nesil için birincil haber kaynağı olan dijital gazeteler ve sosyal medya hesaplarını susturmak, 2023 yılının en öne çıkan sindirme eylemlerinden oldu.

6 Şubat 2023’te yaşanan deprem ve sonrasında yaşanan süreçte ise rejim adeta sosyal medya kanallarını kullanılmaz hale getirdi. Kendi eseri olan yıkımı genel bir sansüre tabi tuttu. Deprem bölgesinden doğru haber akışını da sabote etti. Haber alma hakkını gasp ettiği gibi kaos ortamında insanların çaresiz kalmasına yol açtı.  

DİJİTAL OTORİTERLEŞME  

Rejimin yoğun baskısı ve şiddet yöntemlerine muhatap olup tek çare olarak yurt dışına giden gazeteciler de Türkiye’deki sansür yasası olarak yorumlanacak enformasyon yasasından etkilendi. Birçok bağımsız gazetecinin yayını için keyfi durdurma/engelleme kararları alındı. Dahası gazetecilerin Twitter/X hesaplarını da askıya almak adına listeler hazırlandı.

Bu keyfilik gazeteciyi aynı zamanda finansal olarak da yıpratarak gazetecilik faaliyetlerini sabote etmeye yönelik yapılıyor. Bu açıdan otoriter rejimler karşısında demokratik seslerin duyulmasına alan açan internet yayıncılığının rejimlerin baskısı ile sessizleştirilmesine tanık oluyoruz. Zira otoriter rejimler sosyal medya mecralarını domine etmek için her yıl daha fazla finansal bütçe ayırıyor.

Muhalif iletişim ve etkileşim alanları da dijital otoriterleşmenin tehditi altında. Sadece basın değil yayıncılıkta da bu eğilim var. TRT’nin dijital platformu Tabii, Netflix gibi kanallara alternatif olarak kuruldu. Diğer yandan sunulan içeriklerin bir propaganda malzemesi olduğunu görmek mümkün.

Örneğin Metamorfoz dizisi insan hakları savunucusu,  iş  insanı Osman Kavala’yı  birebir betimliyor. Dizi AİHM kararlarına rağmen 2017 yılından beri cezaevinde bulunan Osman Kavala’yı AKP’nin penceresinden anlatıyor.2

Dizide, kapitalistleşen iş adamı ve Amerika’ya ülkenin önemli bilgilerini servis eden bir ajan öyküsü ile harmanlanan Teoman Bayramlı’nın hayatı üzerinden Osman Kavala’nın gerçek öyküsü adeta yeniden inşaa ediliyor. Kavala’nın uğradığı haksızlıkların hiçbirine dizide tabi ki değinilmiyor. Rejim kendi platformunda kendi gerçeğini dayatıyor. Dizi son olarak TRT’nin dijital platformu Tabii’den TRT 1’e transfer oldu. Yani artık kurgusal gerçekler çok daha yaygın bir hale gelecek.  

DİKTATÖRÜN DİJİTAL ŞİDDETİ  

Türkiye’nin güvencesiz haber üretme ortamından zorunlu olarak göç eden gazeteciler ise göç etseler de rejimin baskı araçlarının muhatabı olmaya devam ediyor. Son zamanlarda özellikle dijital şiddet yöntemlerini kullanan iktidar böyle güç alanını giderek genişletiyor.

Gazeteciler için zorunlu göç, nefes alacak bir koridor olsa da rejim tarafından hedef gösterilmek, hatta siyasi bir rehin gibi pazarlık nesnesi haline getirilmek haklı olarak tedirgin de ediyor. Diğer bir açıdan ise geleneksel mecralara göre hala eli o kadar da kuvvetli olamayan dijital alanlarda yayın yapan gazetecilerin rejimi ne kadar korkuttuğu da görülebilir. Baskının şiddeti giderek arttı zira ortaya konan yayınlar kitlelere daha fazla ulaşmaya da başladı. Cevheri Güven gibi isimleri artık çok daha yüksek çeşitlilikte insan takip ediyor ve yaptıkları haberler anaakım Türkiye medyasında da yer alıyor.

Diğer yandan Türkiye’de medyanın cesaret edemediklerini sürgündeki gazeteciler haberleştiriyor. Bu sebeple sürgün gazetecilerin rejim medyasının karalama kampanyalarının sık sık hedefi olduğunu görüyoruz. Rejim sürgün gazetecilere yoğun baskı yaparak bir yandan ülke içinde kalan gazetecileri daha da sindirmiş oluyor diğer yandan süründe yaşayan gazetecilerin yaydıkları bilgiyi kontrol etmek ve hatta tamamen bu sesi buharlaştırmak istiyor. 

SÜRGÜN GAZETECİLER NİYE DAYANIŞMIYOR? 

Bütün bu gelişmeler olurken, sürgünde gazetecilerin rejimin yıldırma sindirme eylemlerinin hedefi olmasının üzerine bir rapor hazırlıyoruz. Rapor; 2023 yılında Türkiye’deki rejimin sürgündeki gazetecilerin şiddet ve dijital şiddet eylemlerine muhatap oluşu, yürütülen karalama kampanyalarını, davaların sindirme politikaları için kullanılmasını ve bütün bunlara karşın dayanışma ağlarını ele alıyor.

Bazı gazetecilerin rejimin medya organlarında kişilik haklarını hiçe sayılarak afişe edilmeleri, karalanarak hakarete uğramaları tehlikeli yöntemlerden bazıları. Rejim ağlarını ilmek ilmek örerken diğer taraftan muhalif gazeteciler sürgünde ortak bir direniş ve dayanışma ağı kurma konusunda yeterince başarılı olamıyor. Bu konuda daha fazla ne yapılabilir, dayanışma ağları dijital veya çevrim dışı ortamlarda nasıl gelişebilir sorularının cevabı giderek önemli hale geliyor.  

Rejim, muhalif gazetecileri terörist olarak damgalayarak gazetecilik eylemlerini vatana ihanet, ajanlık gibi noktalardan kriminalize ediyor. Gazetecilere kamuoyunda oluşabilecek cılız desteklerin bile kapısını tamamen kapatmayı hedefleniyor.  

Sürgünde gazetecilik, rejimin hedef tahtasına oturmak anlamına geliyor. Rapor, kurumsal desteklerin gazetecileri güçlendirme araçlarının da tartışıldığı bir özetle sona erecek. Sürgündeki gazetecilerin uğradığı haksız ve hukuksuz muameleler Türkiye’de bazı muhalif kanallarda yer alıyor.  

Raporda üzerinde durduğumuz bir nokta ise aynı haksız muamaleye muhatap olan sürgün gazetecilerden bir zamanlar merkez medyada yer alan gazetecilerin merkezdeki olduğu haberlere yer verilmesi. Bu açıdan rejim medyasında karalanan hakaret kabul edilen başlıklı haberlere konu olan sosyal medyada rejimin hedefine oturan gazeteciler bir kez daha ayrımcılığa uğramaktadır.   

Kürt gazeteciler ve KHK ile kapatılan kurumlarda çalışan gazeteciler Türkiye’de muhalif medyanın da ötekileştirici, hatta nefret söylemi ile ele aldığı özneler oluyor. Bu durum muhalif görünen basını ve medyayı da rejim medyasından daha kullanışlı bir mevkiye oturtuyor.

Tüm bunlar gösteriyor ki özellikle uluslararası medyada sürgün gazeteciler adına kurulacak dayanışma ağları bugün giderek daha önem kazanıyor. Raporun bu  dayanışma  adına bir başlangıç  olmasını da  umut ediyoruz. 

* Dr. Kezban Karagöz, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi reklam ve halkla ilişkiler bölümü ve İstanbul Üniversitesi Gazetecilik bölümünde yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Hollanda Af Örgütü gönüllüsü olarak insan hakları ihlalleri konusunda aktif rol oynayan Karagöz, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) basın kartı sahibi ve bu rapor Journalist Post dergisinin son sayısında yer almıştır.  (https://internationaljournalists.org/tr/journalist-post/) 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version