Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

‘Gülüşü aklımdan çıkmıyor’ dediği kızının davasının izinde


AMED – Sûr’da sokağa çıkma yasakları döneminde katledilen 16 yaşındaki kızı Rozerin’i anlatan Fahriye Çukur, “Gülüşü aklımdan çıkmıyor. Sağ olduğum sürece kızımın haklılığını savunup, davasından vazgeçmeyeceğim” dedi.  

 

Amed’in Sûr ilçesinde 2015-2016 yılları arasında ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının üzerinden uzun bir süre geçse de yasak sürecinde yaşananlar kent sakinlerinin hafızasında halen canlı duruyor. Rozerin Çukur da Sûr’daki sokağa çıkma yasakları denilince ilk akla gelen isimlerden biri. Çukur, henüz 16 yaşındayken 8 Ocak 2016’da keskin nişancılar tarafından hedef alındı. Çukur’un cenazesinin defnedilmesi için kazılan mezar, cenazesi verilmediği için 4 ay boyunca boş kaldı.  

 

Çukur’un faillerinin yargılanması için yapılan suç duyurusuna dair “kovuşturmaya yer yoktur” kararı verildi. Üst mahkemelere yapılan başvurular reddedildi. Çukur’un ailesine hukuki destek veren İnsan Hakları Derneği (İHD) Amed Şubesi Hukuk Komisyonu, “yaşam hakkı ihlali” gerekçesiyle 18 Kasım 2020’de Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. AYM, başvuru üzerine “yaşam hakkı ihlaline” ilişkin Adalet Bakanlığı’ndan görüş istedi. 

 

Bakanlık, 12 Aralık 2022’de verdiği görüşte, Çukur’un “örgüt üyesi” olduğunu ileri sürdü. Aradan geçen süreye rağmen AYM’den başvuruya dair nihai bir karar çıkmadı.  

 

‘GÜLÜŞÜ AKLIMDAN ÇIKMIYOR’

 

Kızı Rozerin’in katledilmesinin üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen acılarının halen taze olduğunu belirten Fahriye Çukur, kızının 8 yıl önce çocukluk hayalleriyle birlikte katledildiğini söyledi. Kızının fotoğraf çekimine olan sevgisinden bahseden anne Çukur, “Doğa resimleri çekmeyi çok severdi. Onun bu ilgisinden dolayı fotoğraf kursuna kaydettim. Okumayı severdi” dedi. 

 

Anne Çukur, “gülüşü aklımdan çıkmıyor” dediği kızının halka yararlı olmak için birçok hayalinin olduğunu belirtti. Çukur, “İş yaptırmaya kıyamazdım. İlk önce okuyup avukat olmak istiyordu. Ancak sonra ‘Avukat olursam haksız olan insanı da para karşılığında savunacağım, haklıymış gibi göstereceğim. Ben haksızlığı sevmiyorum. Psikolog olacağım, halkımın yararına bir şey yapmak istiyorum, onlara moral vermek istiyorum’ dedi. Yaşı küçük olsa da konuşmaları onu bir yetişkin gibi gösteriyordu” diye kaydetti. 

 

‘MEZARI 4 AY BOŞ KALDI’

 

Kızının ölümünün ardından kazdıkları mezarlığın 4 ay boş kaldığını anımsatan anne Çukur, “Kızım öldürüldüğünde kıştı ve yerde kar vardı. Mezarı kazıldı ancak cenazesi olmadığı için mezarını naylon ile kapattık. Mezar 4 ay boyunca bu şekilde kaldı. Cenazeleri almak için 20 gün boyunca açlık grevine girdik. İki cenaze dışarda kalmıştı onları alabildik. Bundan dolayı eylemleri sonlandırdık. Nisan ayında cenazeler verilmeye başladı. Rozerin’in cenazesini yaz ayında alabildik. O da sadece kemik kalmıştı” sözleriyle o dönem yaşadıklarını anlattı. 

 

Yaşadıkları acıların tarifi olmadığını vurgulayan anne Çukur, “Bunu ancak yaşayanlar bilir” dedi. Çukur, şöyle devam etti: “Biz bu toprakların insanlarıyız. Bizim çocuklarımız kendi doğdukları, büyüdükleri, okula gittikleri sokaklarda öldürüldüler. Bu bir zulümdür. Çocuklarımızın cenazeleri haftalarca yerde kaldı. Yıllarca verilmeyen cenazeler var. Sûr’da hala 7 cenaze var. İçişleri Bakanlığının kızım hakkında söylediklerinin karşısında her zaman kızımın haklılığını savunacağım. Kızımın elinde silah yoktu. Lise son sınıf öğrencisiydi. Elinde çantası, defteri, kalemi vardı. Başka bir şeyi yoktu. Sağ olduğum sürece kızımın davasından vazgeçmeyeceğim. Kızımın hesabını soracağım.”

 

AV. ZEYTUN: 300 SİVİLİN YAŞAM HAKKI İHLAL EDİLDİ 

 

Dava sürecini takip eden İHD’li avukat Abdullah Zeytun ise, takipsizlik kararının güvenlikçi bakış açısının yargı sisteminde hakim olduğunu gösterdiğini söyledi. Zeytun, sokağa çıkma yasağı döneminde en az 300 sivilin yaşam hakkının ihlal edildiğine işaret ederek, “Bu öldürmelerle ilgili herhangi olağan hukuki işlemin yapılmadığı bir süreçten bahsediyoruz. Bu anlamda hem Sur’da hem de sokağa çıkma yasağı uygulamalarının olduğu yerlerdeki sivillerin ölümüne ilişkin tümü ‘örgüt üyesi’ olarak gösterildi. Öldürülmelerini meşru kabul eden bir hukuk politikası var. En son Helin Hasret Şen davasında gördüğümüz; kamera görüntüleri ve tanık beyanlarına rağmen sanık kolluk görevlisi hakkında taksirle öldürme suçundan dolayı ceza verildi. Bir suçun delili bundan daha açık ve somut nasıl olabilir?” diye konuştu. 

 

“Türkiye’de yargının kararlarını güncel güvenlik politikalarından bağımsız ele alamayız” diyen Zeytun, “Rozerin’in ölümüne ilişkin cezasızlık gerçeği de güvenlikçi yaklaşımın neticesi” dedi. Zeytun, “Geçmişten bu yana uluslararası hukuk kurallarının uygulanması, ihlal kararlarının infazı ile ilgili herhangi bir pratik, düzenleme ve ilerleme görülmüyor. Aksine İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) devam eden ihlal ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Türkiye aleyhine ihlal prosedürünün başlatılması kararları var. Adalet krizini elbette yargıçlar tek başına üretmedi. Ancak adaletten yana tutum sahibi olabilirlerdi” dedi. 

 

MA / Mehmet Güleş 

 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version