Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Barolar Birliği’nden ‘AİHM-Yalçınkaya’ raporu: “Mahkumiyetlerin hukuki dayanağı kalmamıştır”

‘Yalçınkaya’ davasında, rejim avukatından ‘ByLock verilerini hukuksuz sakladık’ itirafı


Türkiye Barolar Birliği, ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi mahkum ettiği ‘Yüksel Yalçınkaya/Türkiye Kararına İlişkin’ bir değerlendirme raporu hazırladı. Avukat Dr. Serkan Cengiz tarafından kaleme alınan raporda, çok önemli tespit ve değerlendirmelerde bulunuluyor. TBB’nin değerlendirmesine göre Yalçınkaya kararıyla birlikte ‘örgüt yöneticiliği ve üyeliği’ suçlamasının hukuksal dayanakları ortadan kalktı. Raporda, “Keza AİHM anılı kararla, geçmişteki bir dizi yasal faaliyet açısından, suç isnadının delili olduğuna yönelik ulusal mahkemelerce geriye dönük yapılan yorumun da AİHS m. 11 ve özellikle de AİHS m. 7 hükmüne aykırı olduğunu hüküm altına alarak, özellikle TCK m. 314/1 ve m. 314/2 kapsamında kalan iddia ve mahkumiyetlerin hukuksal dayanaklarını ortadan kaldırmıştır.”  denildi. 

Raporda ayrıca Türkiye’nin AİHM’nin kesin ve bağlayıcı olan kararının gerekiğini yerine getirmekten başka çaresi olmadığının üzerinde duruldu.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), ‘ByLock kullanmak ve Bank Asya’da hesabı olmak’ gibi suçlamalar ve gizli bir tanığın ifadesiyle mahkum edilen KHK’lı öğretmen Yüksel Yalçınkaya’nın açtığı bireysel davada Türkiye’yi mahkum etmişti. AİHM Büyük Dairesi davada Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin 1. fıkrasını, kanunsuz suç olamayacağı ilkesini düzenleyen 7. maddesini ve örgütlenme ve toplanma hakkıyla ilgili 11. maddesini ihlal ettiğine hükmetmişti.

Özetle mahkeme, Türkiye’deki yargılamalarda ‘suç uydurulduğunu’, insanların ‘varsayımlarla’, ‘suç olmayan eylemleri suç gibi gösterilerek’ mahkum edildiğini söylüyor ve uyulması gereken kriterleri tek tek anlatıyordu. AİHM, evrensel hukuk kurallarını hatırlatarak, “Yasal bir bankaya para yatırmak ‘terör suçu’ olamaz. Bir insanın şifreli bile olsa haberleşme programı kullanması onu peşinen ‘terör örgütü üyesi’ yapmaz. Anayasal bir hak olan sendika üyeliğini ‘terör örgütü üyeliği’ suçlamasına delil olarak gösteremezsin. Suçun maddi ve manevi unsurlarını (kasıt) araştırmadan insanları mahkum edemezsin!” diyor.

AİHM’nin Yalçınkaya kararıyla ilgili Türkiye Barolar Birlği’nin önemli bir ‘değerlendirme raporu’ hazırladı. Rapor TBB’nin internet sitesnde yayınlandı. Avukat Serkan Cengiz tarafından hazırlanan raporda, iktidara AİHM’nin kararının gereğinin yapılması çağrısında bulunuluyor. AİHM’nin Yalçınkaya öncesinde de benzer davalarda yine benzer kararlar verdiği hatırlatılan raporun sonuç bölümünde şu tespitler var:

Karar kesindir, itiraz yolu kapalıdır

AİHM’nin 17 hâkimden müteşekkil en üst yargı birimi olan Büyük Daire tarafından tesis edilmiş olan Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararı kesindir. Bu karara karşı herhangi bir itiraz yolu mevcut değildir.

Yukarıda da vurgulandığı üzere AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararı FETÖ/PDY kaynaklı ceza yargılamalarının bütününe dair ilk karardır. Karar ile, Türkiye’de tüm ceza mahkemelerinde gerek ispat yükü gerekse de ispat standardı açısından benimsenen yaklaşımın AİHS m. 6 hükmünü ihlal ettiği açıkça ortaya konulmuştur.

Keza AİHM anılı kararla, geçmişteki bir dizi yasal faaliyet açısından, suç isnadının delili olduğuna yönelik ulusal mahkemelerce geriye dönük yapılan yorumun da AİHS m. 11 ve özellikle de AİHS m. 7 hükmüne aykırı olduğunu hüküm altına alarak, özellikle TCK
m. 314/1 ve m. 314/2 kapsamında kalan iddia ve mahkumiyetlerin hukuksal dayanaklarını ortadan kaldırmıştır.

Yerel mahkemeler AİHM’nin kararının gereğini yapmalı

Dolayısıyla AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararında genel tedbirler alınmasına yönelik değerlendirmesi bakımından çok sayıda kişiyi etkileyen AİHS m. 6 (adil yargılanma hakkı) ve m. 7 (suç ve cezaların kanuniliği ve geriye yürümezliği) kapsamında tespit edilen yapısal sorunların, AİHM kararında belirtilen, dayanaklarını ortadan kaldırmaya yönelik uygun bir çözüm için AİHM kararındaki tespitlerin yerel mahkemelerce görülmekte olan davalarla sınırlı olmamak üzere daha geniş bir ölçekte dikkate alınması Anayasa m. 90/545 hükmünün gereğidir.

Yargılamalar yeniden yapılmalı

Türkiye Cumhuriyeti’nin, AİHM’nin Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararında tespit ettiği ve benzer FETÖ/PDY yargılamaları özelindeki özellikle AİHS m. 6 (adil yargılanma hakkı) ve m. 7 (suç ve cezaların kanuniliği ve geriye yürümezliği) kaynaklı yapısal sorunları restitituo in integrum (eski hâle getirme) ilkesi çerçevesinde ortadan kaldıracak mahiyette (örneğin, CMK m. 311/1-f hükmü uyarınca yargılamanın iadesi, hâlihazırda derdest olan yargılamalar açısından ise içtihat değişikliği gibi tedbirler dahil olmak üzere genel mahiyette bir çözüm tesis etmesinin AİHS m. 148 ile m. 46/1 hükümlerinin de bir gereği olduğu açıktır.

Çatışma durumunda AİHM’nin içtihadı esas alınır

Ayrıca belirtmemiz gerekir ki, bir hakka dair kanun hükmü ile temel hak ve özgürlüklere ilişkin Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu AİHS gibi bir belgenin veya belgenin yorumu neticesinde tesis edilen AİHM içtihadının ulusal mevzuat hükmü veya uygulamasıyla çatışması durumunda, yargı mercileri ile uygulayıcılar tarafından uluslararası belgenin veya onun yorumlanması mahiyetindeki AİHM içtihadının esas alınması gerektiğine ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının göz önünde bulundurulmasının yararlı ola-
cağı düşünülmektedir.

Kararın icra edilip edilmediği denetlenecektir

Bununla birlikte Anayasa m. 90/5 hükmü uyarınca bu kararın hâlihazırda derdest olan davalarda, başta Yargıtay olmak üzere, tüm ulusal mahkemeler tarafından dikkat alınması önemli bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.

1954 yılından bu yana AİHS’ye taraf olan Türkiye Cumhuriyeti, ikincillik ilkesinin bir gereği olarak AİHM kararının işaret ettiği yapısal sorunların ortadan kaldırılmasına dair benimseyeceği yöntemin şekli, içeriğinin belirlenmesi ve icrası hususunda görece inisiyatif sahibi olsa da AİHM kararlarının icrasının denetimiyle sorumlu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AİHS m. 46/251 kapsamında), AİHM (AİHS m. 46/4) kapsamında), Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve Avrupa Konseyi Genel Sekreteri (AİHS m. 52)54 bu süreçte rol almaya devam edecekler, ihlal tespit kararının bireysel ve genel sonuçlarıyla icra edilip edilmediğini denetleyeceklerdir.

Kararın icrası dışında bir seçenek yok

Bir diğer ifadeyle Türkiye Cumhuriyeti’nin, AİHS’ye taraf olduğu sürece, aleyhinde tesis edilmiş bir AİHM kararını, yukarıda atıfta bulunulan AİHM kararlarıyla çerçevesi çizilen bir kapsamda, uluslararası hukukun gereklerine uygun olarak uygulamak dışında bir seçeneği bulunmamaktadır.

AİHM kararının gerektiği şekilde icra edilmemesi AİHS m. 46/4 kapsamında ihlal usulü yolu olarak tanımlanan sürecin tetiklenmesine neden olabileceği gibi en nihayetinde Avrupa Kon-
seyi Statüsü’nün 8.maddesi kapsamında (Avrupa Konseyindeki temsil hakkının askıya alınması, üyelikten çekilmeye davet ve üyelikten çıkarma gibi) bir dizi sonuca neden olabilecektir.

Kararın uygulanmamasnın vahim sonuçları olur

Türkiye Cumhuriyeti’nin AİHS m.1 ve m.46/1 kaynaklı yükümlüğünü AİHM’nin bazı ihlal kararları açısından yerine getirmediği, bu tutumun da Avrupa Konseyi ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkileri hatırı sayılır derece zedelediği göz önüne alındığında, Yüksel Yalçınkaya/Türkiye kararının gerektiği şekilde icra edilmemesinin vahim ve öngörülemez sonuçlar doğurması muhtemeldir.

 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version