(Serbest Görüş) – SAFA KAR
Büyük infiale sebep olan ‘hakeme yumruk ve tekme’ olayının cezaları ne kadar caydırıcı? Bir milat veya dönüm noktası olacak nitelikte mi? ‘Bütün aleme ibret olsun’ boyutunda mı?
Olayla birlikte tepkiler çok sert ve ağırdı. Devletin ilgili birimleri vakit kaybetmeden harekete geçti. Yumrukçu ve tekmeci başkan göz altına alındı. Ardından tutuklandı. AK Parti disiplin sürecini başlattı. Faruk Koca kararı beklemeden kurucusu olduğu ve iki dönem milletvekilliği yaptığı partisinden istifa etti. Bu arada Ankaragücü kulüp başkanlığını da bıraktı. Koca, futbol ve siyasi hayatına noktayı koydu. Başka yolu da yoktu. Dönüşü olmayacak şekilde kapılar kapandı. Çaresiz, o da gereğini yapmak zorunda kaldı. Bu fırtınaya dönüşen rüzgarın önünde duramazdı. Yoksa kendisiyle birlikte takımını ve partisini de yanında sürüklerdi. Küçük fotoğrafta yani kendi hikayesinde bir anlık öfkesinin sebep olduğu şiddetin bedelini ödedi.
Yargı boyutunu hesaba katmadan söylüyorum. Fikir ve siyasi suçlular kadar hapis yatmayacağı da kesin. Çünkü bu ülkede yaptırım ağır ve affedilmez suçlar devlete karşı işlendiği iddia edilen düşünce suçlarıdır. Bu kararlarda AK Parti liderliğinin etkili olduğunu söylemeliyim. İktidar partisi şiddet olaylarına sıcağı sıcağına bu denli tepki vermezdi. Ağırdan alır, zamana yayar, olayın soğumasını beklerdi.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na Çubuk’ta atılan yumruk ve linç girişimini hatırlayın. Çubuk olayı daha mı az vahim? Bir muhalefet partisine karşı girişilen şiddet dünyanın her yerinde ağır suçtur. Ne yargı ne iktidar çevresi vahamet boyutunda tepki vermedi. Sıradan, basit olay olarak gördü. Hafıza-i beşer nisyanla malüldür. Çabuk unutur. Hatırlatmak isterim ki Kılıçdaroğlu’nu suçlayanlar bile çıktı. Çubuk’ta cenaze namazına katılmasını ‘tahrik unsuru’ olarak görecek kadar uçlara savrulanlar oldu. Öfkeli kalabalığa karşı göğsünü siper eden dönemin Emniyet Genel Müdürü’nün bürokratik hayatı bitti.
Hakkını teslim etmek gerekir: AK Parti ve ortağı MHP, bu kez açık, net ve kararlı tavır sergiledi. Daha dün Bahçeli sert politikasını sürdürdüğünü ilan eden şu sözleri söyledi: ‘TFF süreci sağduyu ile yönetememiştir. Hakemimize vandal saldırıyı lanetliyoruz. Hedef, sahaların ve tribünlerin ateşi ile toplumsal tansiyonu yükseltmek Türkiye karşıtı çevrelerin eline koz vermektir’. Duruş tamam, fakat insan soramadan edemiyor: Toplumsal tansiyon daha ne kadar yükselebilir ki? Türkiye yüksek tansiyon hastası değil mi? Sokağın bütün belirtileri bu hastalığa işaret etmiyor mu? Keşke hastalık yüksek tansiyonla sınırlı kalsa… Ve siyaset tansiyonu düşürecek, hastalıklara şifa olacak politikalar üretebilse.
Bu kez siyaset kimi bahanelerin ardına saklanmadı. Seri olarak sonuç alınmasında AK Parti yönetiminin daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumu etkili ve belirleyici oldu. Takımlardan birinin Rizespor olması faktör müdür? Hayır, bunun biraz tesiri olabilir ama ana faktör kesinlikle kamuoyunun, Türk ve dünya futbol camiasının ayağa kalkmasıdır.
Ben siyasetin ve yargının tavrını ve kararlarını doğru, buna karşılık Türkiye Futbol Federasyonu’nun cezalarını zayıf, caydırıcılıktan uzak buluyorum. Başkan Büyükekşi’nin açıklamaları fena değildi. Hakeme sahip çıktı. Fakat sözler, açıklamalar ‘yaptırıma dönüşürken’ bütün aleme ibret olacak düzeyde olmadı, hafif kaldı. Liglere sadece 1 hafta ara verilmesi yetersizdi. Olayın daha yoğun tartışılması için futbolsuz günler en azından iki haftayı yani 15 günü bulmalıydı.
Bu arada ‘Turkishpost.net’ sitesinde yayınlanan Kamil Aslan imzalı özel kulis haberin doğrulandığına dikkat çekmek isterim. Aslan, Faruk Koca’ya ‘futboldan men yasağı’ getirileceğini ileri sürmüştü. Federasyon Koca’ya ‘ömür boyu futboldan men’ cezası verdi. Değil yeşil sahaya, tribünlere de giremeyecek. Koca’ya ilişkin cezaya sözüm yok. Ankaragücü’nün sabık başkanı cezayı beklemeden kendisi kulüp başkanlığını bıraktı zaten. Federasyonun kararlarında olayı şahsileştirdiği görülüyor. Koca, hakemi bir kulüp başkanı sıfatıyla yumrukladı ve tekmeledi. Yani bir kurumsal kimliği de var.
Olayın şiddeti karşısında kurumsal ve kulüp düzeyinde cezalar zayıf kaldı. Takıma verilen ‘5 maç seyircisiz oynama’ cezasının yeterli olduğunu kim söyleyebilir? Kanserli organların kesilip atılması için bir ameliyat gerekiyordu, hastalık pansuman kararlarla geçiştirildi. Evet, ‘Hakemlere nefes aldırmayın. Nerede görürseniz tepki gösterin. Fotoğraflarını çekin…’ diyen Ali Koç diğer kulüp başkanlarıyla birlikte yumruk ve tekmeye hedef olan Halil Umut Meler’i evinde ziyaret etti. Acaba içinde kaynayan volkan sönmüş müdür? Bunu ters bir skordan sonra göreceğiz.
Türk futboluna egemen olan gerilim iklimini ve olağanüstü havayı dağıtmak ve spor-skor sarkacında bir zihniyet devrimini başlatmak gerekirdi. Bir haftalık süre boşa harcandı. Umarım, yanılırım…
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***