Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Mercan Bulut yazdı… Türk dizilerinin gençlere sunduğu ‘parıltılı hayatlar’


(Serbest Görüş) – MERCAN BULUT

Son dönemin en önemli iletişim aracı olarak televizyon ön plana çıkıyor. Toplumun neredeyse yüzde 90’ı gün içerisinde kesinlikle televizyon ile temas halinde. Kimi haber kanalları, kimileri de diziler aracılığıyla gününün büyük bir çoğunluğunu ekran karşısında tüketiyor. Özellikle ev hanımlarını ve emekli kesimi dikkate aldığımızda bu oran daha da artıyor. Özellikle sabah programlarının toplumu yönlendirme ve hipnoz etmede büyük bir etkisi mevcut şüphesiz.

Bunun en temel nedeni de tabii ki, Türk toplumunda kitap okuma oranının düşük olması. Üniversite seviyesinde bile yüzde 1-2 seviyesinde olan kitap okuma oranı, ortaokul ve lise düzeylerinde yok denecek kadar az ne yazık ki… Gençlerde kitap okuma oranı bu kadar düşükken, bu sınıf gününü hangi mecralarda tüketiyor? Tabii ki Instagram, Tiktok ve X gibi sosyal medya ağlarında. Bu mecraların güvenlik açısından sorunlu olduğu düşünüldüğünde, gençlerin nasıl bir sarmalın içerisinde olduğunu siz düşünün artık.

Popüler kültürün yayılıp genişlemesinde televizyonun önemli bir rolü vardır. Türk Dil Kurumu’na göre de, popüler kültür ifadesi “Belli bir dönem için geçerli olan, hızlı üretilen ve hızlı tüketilen kültürel ögelerin bütünü” anlamına geliyor. Günümüzde popüler kültür, iletişim araçları ve teknolojiyi kontrol edenler tarafından üretilen ve geniş halk kitlelerini etkisi altına alan bir kültür olarak kendini gösteriyor. Televizyon aslında siyasi iktidarlar başta olmak üzere belirli çıkar odakları için toplumu yönlendirmek için iyi bir algı aygıtı haline dönüşebiliyor. İstenilen fikir ve düşünceler özellikle diziler ve sinema filmler aracığıyla topluma kısa sürede empoze edilebiliyor. Şüphesiz ki bu algının en önemli merkezi olarak Amerikan Hollywood eğlence merkezi ön plana çıkıyor. Amerikan hükümeti ve istihbaratı yıllarca bu eğlence merkezi üzerinden dünyaya farklı bir algı oluşturarak, bireylerin ruh ve dünya duygularına yön vermiştir.

Ne var ki, Türkiye’de özelikle özel televizyonlarda yayınlanan dizi ve sinema filmleri bazı soru işaretlerini beraberinde taşıyor. Örneğin, devlet kanallarında hem tarihi bir görev hem de kahramanlık amaçlı olarak Diriliş Ertuğrul, Selçuklu, Payitaht Abdülhamit, ve Uyanış Selçuklu gibi diziler sürekli yayınlanırken, özel kanalların hedefinde ise şüphesiz 15 yaş üstü genç kuşak yer alıyor. Yalı Çapkını, Aile, Gönül Dağı, Ömer, Farah, Kızılcık Şerbeti ve Camdaki Kız gibi dizi filmlerde yaşanan anormallikler ise toplumun temeline adeta dinamit koyuyor. Yukarıda izah ettim, popüler kültürün yayılıp genişlemesinde televizyonun önemli bir rolü var. Bunun farkında olan yapımcı ve televizyon yöneticileri de, özellikle gençlerin televizyon karşısında olabileceği 20.00 ve sonrasına hedeflenmiş dizileri koyuyor. Dizilerin içeriklerine bakıldığında ise Türk toplumunun temel ahlak normalleriyle uzaktan yakından alakası olmayan ilişki ağları ön plana getiriliyor. Evli bireylerin aldatmalarının normalleşmesinden tutun da, aile arasında yaşanan ilişki ağları da dizilerce toplumun önüne getiriliyor. Akşam saatlerinde ekrana kilitlenen gençler ve ailelerinin de söz konusu ahlaki dejenerasyon hafızalarına kazınıyor. Aynı sahnenin her bölümde tekrarlanmasının ardından da, söz konusu yaşam biçimi normalmiş gibi kabul edilmeye başlanıyor.

Türk dizilerinde yaşanan temel sorunlar bununla da sınırlı değil elbette ki. Programların giriş kısmına “Söz konusu programdaki kişiler ve kurgular tamamen hayal ürünüdür” demekle sorumluluktan kaçılmıyor elbette ki. RTÜK diye bir kurumumuz var bizim. Normal şartlarda programın yayını öncesinde içerikler kontroller geçiyor aslında. Ama kimler neyi izliyor. Muhtemel uzmanların yasak koyduğu tek konu +18 kısmı. Aşırı cinsellik haricinde her şey sanki hayatın doğal akışına uygunmuş gibi, uygunsuz fikir ve düşünceler hepimizin evinin içerisinde geziyor ne yazık ki. Özellikle gelişme ve ergenlik çağındaki gençler için Türk dizileri ciddi sorunları barındırıyor. Dizilerde genç kızların birer cinsellik objesi olarak bedenlerinin sergilenmesi, sürekli açık dekolteli kıyafetlerle endam edilmesi ve alkol kullanmalarının normalleştirilmesiyse en önemli sorun olarak duruyor. Çünkü ekranlarda diziyi izleyen ergen bireylerde belirli bir zaman sonra, idolü haline gelen karakter gibi yaşama dürtüsü ortaya çıkıyor. Özellikle kızlarda bu oran daha yüksek gibi duruyor. Aileye rest çekme, özgür yaşama arzusu, erkek arkadaş edinme, lüks tutkusu ve para harcama duyguları zamanla gencin zihninde yer ediniyor. Söz konusu ihtiyaçların zamanla karşılanmaması halinde ise gençlerde ciddi psikolojik sorunlar baş gösteriyor. Son aylarda özellikle üniversite çağındaki gençlerde yaşanan intihar vakaların temelinde de bu yaşam tarzının etkisi büyük.

Zaman yakınken siyasi iktidarlar gerekli adımları mutlaka atmalı. Televizyon kanallarına sansür uygulansın asla demiyorum. Ama diziler gençlere hiç ulvi bir hayat imkanı sunmuyor. Tam aksine bohem bir hayatın kapısını aralıyor. Eğlence ve lüks alışveriş hayalleriyle gençleri ağına dahil ediyor. Buradan hareketle, dizilerin bazı içerikleri kontrol edilmeli. Geleceğimiz olan gençlerin saf duyguları yara almamalıdır. Aksi durumu düşünmek bile istemiyorum. Çünkü sosyal hayattan okulların içerisine kadar pek çok kötülük kol geziyor. Uyuşturucu, alkol ve sigara kullanımı çocuklarımızı tehdit ediyor. Ne yazık ki, bunun yaşanmasında dizilerdeki karakterlerin de rolü yok değil.

Bizden uyarması. Umarım geç kalınmaz…

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version