Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Hüsnü Yusuf Turabiç yazdı… O Nazlı Ilıcak ki…


(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ

Nazlı Ilıcak yıllar önce yazdığı bir yazı yüzünden 79 yaşında ‘tekrar’ hapse girdi. Bütün medya haberi verirken ‘tekrar’ kelimesinin altını çizdi. Ilıcak, yaşamın yazını da kışını da baharını da hazanını da görmüş bir isim. O fırtınalara aldırmadan doğru ve hak bildiği yolda hep rüzgâra karşı yürüdü. Hapis gerçeğiyle de ilk kez karşılaşmıyor.

Ilıcak bir siyasetçi çocuğu olarak dünyaya geldi. Menderes’in bakanlığını yapan babası Muammer Çavuşoğlu Yassıada’da yattı. Bir siyasi mahpustu. Darağacının gölgesinde yargılandı. Aile, dolayısıyla Nazlı Ilıcak her olağanüstü dönemde bedel ödedi. 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta herkes susarken o her türlü risk ve tehlikeyi göze aldı, konuştu, yazdı.

Bir başka olağanüstü dönem olan 15 Temmuz sonrası da yazı ve konuşmalarından dolayı uzun mahpusluk yaşadı. Ağır müebbet hapis cezası aldı. Yargıtay bozdu. Hala yargılaması sürmekte…

O Nazlı Ilıcak ki hapis yatar. Hapishane onun meskeni. Ilıcak’a üzülüyorum fakat beni asıl kahreden toplumun sessizliği. Eski arkadaşlarının vefasızlığı, meslektaşlarının duyarsızlığı…

Tepkiler çok cılız. Dostlarından birkaç kırık itiraz cümlesi…

O kadar. Oysa ortalığın ayağa kalkması lazımdı. Sağ sol, iktidar muhalefet toplumun bütün kesimlerinden tepki yağması ekranların, gazete sayfalarının, sosyal medya mecralarının Ilıcak’la dolu olması gerekirdi.

Bu ölüm sessizliği neden?

Bu topraklarda hak, hukuk, adalet hiçbir zaman bu kadar yetim, öksüz ve sahipsiz olmamıştı. Hukuksuzluklar herkesin gözü önünde yaşanırken toplum ‘adalet’ çığlıklarına neden kulaklarını kapatıyor ve sağır kesiliyor? Haksızlıklar karşısında neden dilini yutup suskun kalıyor? Adaletsizliğin her türü yaşanırken, Ilıcak gibi isimler sırf düşündükleri ve konuştukları için hapse gönderilirken neden ‘çıt’ çıkmıyor?

Dinin, kültürün, Anadolu’nun efsane gibi anlatılan, hakkında destanlar yazılan değerlerine kutsallarına ne oldu? ‘Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır’ hadisi yalnızca hutbelerde okunmak için mi? Adaletsizliğe eliyle, diliyle, kalbiyle müdahale etmek gerektiği mesajı sadece dini sohbetlerin konusu mu?

Anadolu topraklarının adaletsizler karşısında bu kadar çoraklaşacağına hatta çöle döneceğine hiç ihtimal vermezdim. Sessizlik kabullenmeyi, kabullenme hukuksuzlukların daha ileri boyutlara taşınmasına neden olmakta… Haydi, yaşı geçelim, hoşa gitmeyen bir yazının karşılığı hapis mi olmalı? Bir açıklama bir karşı yazı kafidir, eğer bir yanlış varsa düzeltmek için.

Kaybeden birkaç ay daha hapis yatacak olan Nazlı Ilıcak değil, toplum ve Türkiye… Ilıcak içeriye aşina, yatar çıkar tekrar. Toplum, siyaset, özellikle de iktidar bunun bir bedelinin olmayacağını nasıl hesap etmez?

Ilıcak iktidar cenahına uzak bir isim de değil. Aynı sıralarda milletvekilliği yaptı. Daha sonra AK Parti olarak doğacak kadroların, toplumun farklı gruplara açılması için aracılık ettiğini herkes biliyor. Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları ‘sakıncalı piyade’ muamelesi görür, onlardan ‘cüzzamlı’ gibi kaçılırken Ilıcak kapılarını açtı, arkadaşlarını topladı ve tarafların buluşmalarına ev sahipliği yaptı. Ben de bunun yakından tanığıyım. O buluşma masalarından birinde ben de vardım.

Ilıcak’ın yenilikçi hareket ve AK Parti’nin doğum sancılarının çekildiği o süreçte bugünkü iktidarın siyasi kadrolarına yaptığı iyiliği kimse yapmadı desem yeridir.

AK Parti’nin köprüyü geçtikten ve Ankara muktediri olduktan sonra unuttukları Ilıcak’la sınırlı değil, çok daha başka isimler de eklemek mümkün, bu unutulanlar kervanına. Bu durum ‘Siyasette vefa yoktur’ gibi beylik bir yaklaşımla izah edilemez. Bu siyaset değil, bir insanlık, bir vicdan meselesi. Ilıcak’la zaman içinde görüş farklılıkları yaşanmış olabilir. AK Parti yönetiminin Ilıcak’ın eleştirilerine canı sıkılmış da olabilir. O eski günlerin o içilen kahvelerin hiç mi hatırı yok? Yaşananın siyasette vefayla falan ilgisi yok.

AK Parti cenahından Ilıcak’ın hapse girmesine tepki veren çok az isim gördüm, ikisi dikkatimi çekti. O iki kişi Hüseyin Çelik ve Hüseyin Kocabıyık… Her ikisi de sonradan AK Parti saflarına katılmış isim. Ve tepkileri bir siyasi itirazdan çok aydın ve insani kaygıdan kaynaklı.

Bu cümle tepkilerini önemsemediğim anlamına gelmez. Ama benim beklediğim olması gereken gürül gürül, güçlü siyasi itirazdı, Ilıcak’ı sahiplenme, yalnız bırakmamaydı. Bir çözüm arayışına girmeydi.

Gene de Çelik ve Kocabıyık’ın söyledikleri tarihe not düşülmeli. Kesinlikle tarih hukuksuzluklar karşısında susanlarla konuşanları ayırt edecektir. Bu yazı da tarihin doğru tarafında durmanın bir nişanesi olsun diye yazıldı.

Kocabıyık’ın şu cümlelerini anlamlı buluyorum: ‘Nazlı Ilıcak hapiste. O Nazlı Ilıcak ki 12 Eylül darbesine kafa tutan, Tayyip Erdoğan’ın en yalnız zamanlarında yanında olan, 28 Şubat’la savaşan, TBMM’de erkekler sıvışırken başörtüsünü savunan kadın. Onu hapse atıyorsunuz. Yazıklar olsun bu yapanlara!!!’.

Cesurca yazılmış satırlar. O Nazlı Ilıcak ki… Dünün hatırı için, bugün bu kadar yalnız ve sahipsiz bırakılmamalıydı.

husnuyusufturabiç@gmail.com

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version