Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Savaşma aşko, only good vibes!

Savaşma aşko, only good vibes!


Yeni pembe “feminizm”, kadınların siyasette aktif hale gelmesini ve sınıfsal güç kazanmaya başlamasını bir risk olarak algılayan neoliberalizmin feminist harekete sızarak kadınları çocuksu bir tembelliğe, keyifli görünen bir aldatmacaya çekme çabası.

Tuğba SİVRİ


Bu yeni pembe “feminizm”, kadınların siyasette gitgide aktif hale gelmesini ve sınıfsal olarak güç kazanmaya başlamasını bir risk olarak algılayan kapitalist neoliberalizmin feminist hareketin içine sızarak kadınları çocuksu bir tembelliğe, keyifli görünen bir aldatmacaya doğru çekme çabası.

Son zamanlarda özellikle sosyal medyada yeni bir akım var: “Bimbo feminizm”. Genç kadınlar özellikle TikTok’ta yayınladıkları videolarda kadınlar hakkında söylenen bütün stereotipik özellikleri benimseyerek pembe, simli, bol dekolteli, matematikten anlamayan, kitapları kapak rengine bakarak seçen, siyasetten “vibe’ımızı bozmayalım” tadında bahseden ve sanırım en önemlisi çocuksu bir kadınlık kurguluyorlar.
Bimbo, Oxford sözlüğünde “çekici ama zeki olmayan genç kadın” olarak tanımlanıyor.

20. yüzyılın başlarında erkeklerin kadınları aşağılamak için kullandıkları, pejoratif bir terim olarak karşımıza çıkan bimbo, “aptal sarışın” klişesiyle Türkçemizde de hemen karşılığını bulmuştu. Son yıllarda başta LGBTİ+ hareket olmak üzere feminist ve azınlık hareketlerin, kendilerine dönük aşağılayıcı terimleri sahiplenip dönüştürmesi bir mücadele yöntemi olarak karşımıza çıktı.

“Queer” (İngilizce garip, acayip) kavramı bu aşağılayıcı terimlerin dönüştürülmesinin en güçlü örneği oldu. İşte bimbo da böyle bir yöntemle sahiplenilmiş gibi dursa da neticede kadınların “aptal da olabiliriz ve bunda bir sorun yok” mottosuyla, kadınlara yüklenen “entelektüel faaliyetlerden anlamazlar, beyinleri eksik çalışır, saçı uzun aklı kısalar, rasyonel değiller” gibi bin yıllık klişeleri bağırlarına basmalarını ifade ediyor.

Rosalind Gill, 2007’deki makalesinde (1) “kadınsılığı” sahiplenen postfeminist medya kültürünü, öz-denetimin yaygınlığı, nesneleştirmeden özneleştirmeye geçiş ve bireysellik, seçim ve güçlenmeye neobileral bir odaklanma olarak özetliyor.

Bu postfeminist duyarlılık, feminist düşünceleri ve tarihi hafife alan, kadınların sosyal ve politik yapılardan etkilenmediğini öne süren hiper-bireyselci, neoliberal anlayışı benimseyen bir altyapıya sahip.Yine Gill, 2016’da yayınlanan bir başka çalışmasında,(2) son yıllardaki postfeminist anlayışın feminizmi reddetmek yerine onu genç kadınlar için depolitize ve şık bir kimliğe dönüştürdüğünü belirtiyor.

TikTok’ta yükselen bir akım olarak bimbo feminizm de bu neoliberal postfeminizmin bir sonucu aslında. Genç kadınlar, TikTok’ta paylaştıkları videolarda bir yandan çocuksu bir ses tonu ve konuşma tarzıyla gündelik siyasete dair yorumlarını mümkün olabilecek en “absürt” şekilde dile getirirken diğer yandan estetik operasyonlarla şekillendirilmiş vücutlarını mümkün oldukça sergilemeye çalışıyorlar.

Bunun bir tercih, “feminenliğin sahiplenilip kutsanması”, kadınlığın yükselişi şeklinde yorumlayan ve kutlayan -çoğunluğu Amerikalı- birçok feminist yazarın olduğunu da söylemek gerek. Örneğin Suzanne Ferriss & Mallory Young, “Chicks, Girls and Choice: Redefining Feminism” başlıklı yazılarında ikinci dalga ile üçüncü dalga feminizm arasındaki farklılıkları ortaya sererken üçüncü dalganın mizahi dilini, aşağılayıcı sözcükleri sahiplenerek dönüştürmesini ve en önemlisi kadınları pasif bir mağdur konumundan çıkararak “özgür seçimin önemine” vurgu yapmasını olumlu bulduklarını belirtiyorlar.

Üçüncü dalganın bu anlayışı, ikinci dalganın “kadınsılığı” bir toplumsal kurgu olarak ele alıp eleştirmesini; kadınlığın güzellik, seksilik, duygusallık, rasyonel akıldan mahrumluk gibi kadınları toplumsal olarak güçsüz kılacak özelliklerle tanımlanmasına karşı çıkışını bir tür ahlakçılık olarak yorumluyor. Aslında kadınların uğraşlarını değersizleştiren ve aşağı gören ataerkil kültüre karşı bir direniş olarak kadınların ilgi alanlarını sahiplenmek, feminist bir uğraş olarak ikinci dalganın da yöntemlerinden biriydi. Ancak bu “kadın uğraşlarının” ne kadarı kadınların sıkıştırıldığı alanda mecburen ilgilendikleri işler, ne kadarı kendi zevkleri olarak düşünülebilir; işte buna eleştirel yaklaşıyordu ikinci dalga. Sanırım üçüncü dalgayı ya da postfeminizmi neoliberal değerlere yaklaştıran, bu eleştirel düşüncenin tamamen ortadan kalkıp yerine “tercihi” koyması oldu.

‘KIZ MATEMATİĞİ’

İngilizce sosyal medyada ortaya çıkan ve Türkiye’de de hızla yaygınlaşan bimbo feminizm akımının bir örneği, “kız matematiği” ya da “kız mantığı” terimi oldu. Kadınların matematikten anlamadığına dair o geleneksel ataerkil yargıyı gururla sahiplenen bu akımda, genç kadınlar “kredi kartı kullandığım için para harcamış sayılmıyorum” gibi ifadelerle matematikten ve mantıktan ne kadar anlamadıklarını mizahi bir dille ifade ediyorlar. Bu bir sarkazm olarak yorumlanabilir. Ancak yaygınlaştığı haliyle kadınları çocuksu bir sorumsuzluğun kolaycılığına itiyor bence. Bütün bu içerikler alttan alta “Biz zaten kadınlar olarak paradan, işten güçten anlamayız; bize kredi kartınızı verin ve sevimli, güzel yaratıklar olarak size neşe verelim” diyor.

Biraz daha örneklendirelim. Yakın zamanda bir TikTok kullanıcısı, “Sadece pembe oldukları için aldığım şeyleri puanlıyorum” açıklamasıyla Komünist Manifesto’nun pembe kapaklı basımını da yorumladığı bir video paylaştı ve bu bütün sosyal medya mecralarında yaygınlaştı. Kitap için “Manifest kitabı diye aldım. Para, sistem bi şeyler anlatıyo ama çok anlamadım 2/10” açıklamasını yazan kullanıcı aslında bu “pembe feminizm” ve yaygınlaşan spiritüel akımların bağlantısını çok güzel ortaya koyuyor.

Biliyorsunuz manifestleme artık hayatımızın bir parçası. Politik seçimlerden para kazanmaya, aşk hayatından sağlığa her konuda önce evrene mesaj gönderiyoruz, kâğıtlara yazılar yazıyoruz ve bir anda iPhone’umuz oluyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanıp kazanamayacağını gezegenlerin konumuna göre yorumlayıp zengin olmayı evrenin pozitif düşüncelerimize bir karşılığı olarak görünce Komünist Manifesto da en fazla bir pembe tonu olarak hayatımıza renk katıyor.

GAZZE ‘VİBE’I

Bir diğer ve bence en can alıcı örnek, İsrail-Filistin savaşını çizerek anlatan ve İsrail’le Filistin’i doğum gününü kutlayan genç kızlar olarak canlandıran bir TikTok kullanıcısı oldu. İsrail’in, Filistin’in “doğum günü partisini” mahveden bir zorba genç kız olarak karikatürize edildiği bu video, basitçe kadınların siyaset, matematik, mantık vb. dünya meseleleri hakkında yalnızca parti, eğlence, kıyafet, moda gibi kadınlara yakıştırılan alanlar üzerinden anlayabildiğini ima ediyor. Nitekim kadının çocuksu ses tonu, bir soykırımı anlatırken kullandığı analoji ve pop kültür dili, böyle bir katliam karşısında bile kadınların yetişkin tepkileri veremediğini imliyor. Nikita adlı bu TikTok kullanıcısı, İsrail’in işgali hakkında içerik olarak doğru şeyler söylese de sunuş biçimi, kadınların aptallığını ilan eden ve içeriğin haklılığını sulandırarak anlamsız hale getiren bir şova dönüşüyor.

Nikita diyor ki: “Hamas’ın katlettiği İsrailli hayatları yok saymıyorum. Ayrıca şunu da söylemeliyim ki iki tarafı birbirine düşürmek doğru değil. Basitçe söylemek gerekirse hepimiz bu dünyaya heyecan duymak için (to vibe) yerleştirildik.” Just wow! Pembe kıyafetleri ve lakayt tavırlarıyla “Savaşma, chill” diyen bu kadını ciddiye almak mümkün mü? Peki, bu tavrın “kadınsılık/kadınlık” olarak sahiplenilmesi gerektiğini söyleyen bu yeni “feminizm”, kadınların aptal birer oyuncak bebek gibi davranmasının kadınlara tam olarak nasıl bir fayda sağlayacağını iddia ediyor?

Şunu demiyorum asla: “Bu kadınlar siyasetten anlamadıkları için böyle safsatalara kapılıyorlar.” Aksine, bu yeni pembe feminizm (ki feminizm demek de pek doğru gelmiyor, daha çok neoliberal bir kimlik akımı), kadınların siyasette gitgide aktif hale gelmesini ve sınıfsal olarak güç kazanmaya başlamasını bir risk olarak algılayan kapitalist neoliberalizmin feminist hareketin içine sızarak kadınları çocuksu bir tembelliğe, keyifli görünen bir aldatmacaya doğru çekme çabası. Bunu da yetişkin kadınlardan ziyade ergen ve genç kızların ilgi alanlarına yönelerek -örneğin Barbie filminin “bimbo feminizmin yükselişinin bir kutlaması” olarak okunması ve yüceltilmesi gibi-1 küçük yaşta genç kızları “bimbo” bir kadınlığı benimsemek üzere etkiliyor.

Tercih feminizmi olarak da anılan bu akım, kadınların “istedikleri gibi olabilecekleri” anlayışının feminizmin temeli olduğunu söylerken aslında kadınlara ataerkil sistemin hayalindekinden farklı bir oluş sunmuyor. Bu “istediğin gibi ol” mottosu, ekonomik ve cinsel sınıfsallığı yok sayan, ataerkil sistemin hala sürdüğünü görmezden gelen, “pozitif enerji” gibi anti-materyalist söylemlerle kadınların sömürülmesinin altında yatan maddi koşulların üstünü örten bir anti-feminizm aslında.

Kadınlara zengin ve rahat yaşamanın yolunu güzellik standartlarına uymak ve çok da akıllı görünmeyip erkekleri ürkütmemek olarak sunan o “kadim” bilgeliğin (!) bir uzantısı. Bu yüzdendir ki her gün sosyal medyada “Ataerki geri gelsin, ben evde ailemle ilgilenmek, koca parası yemek istiyorum, çalışmak çok zor” diyen kadınlara rastlıyoruz; sanki ataerki ortadan kalkmış gibi. Kadınların kapitalist sistemde sömürülmesinin feminizmden değil, kapitalizmden kaynaklandığı gibi temel bir gerçeğin bile pembe simlerle üstü örtülebiliyor.

Hayır, kadınları “aptallık” kurtarmayacak. Sevimli ve çocuksu olmak bize sadece yeni bir kelepçe geçirir; pembe ve tüylü olması, bizi kısıtladığı gerçeğini değiştirmez. Kadınlar olarak özgür olmanın, yetişkinliğin sorumluluğunu almaya ve can sıkıcı gerçeklerle yüzleşmeye bağlı olduğunu genç kızlara anlatmak zorundayız. Kız çocuklarına istedikleri her şeyi yapıp olabileceklerini söylerken bunun kimse için kolay olmadığını, ama özgür olmanın da böyle bir sorumluluk gerektirdiğini öğretmeliyiz.

Notlar:

(1) Gill, R. (2007). Postfeminist media culture: Elements of a sensibility. European Journal of Cultural Studies, 10(2), 147-166. https://doi.org/10.1177/1367549407075898

(2) Gill, R. (2016). Post-postfeminism? New feminist visibilities in postfeminist times. Feminist Media Studies, 16(4), pp. 610-630. doi: 10.1080/14680777.2016.1193293

(3) Ferriss, Suzanne, and Mallory Young. “Chicks, girls and choice: redefining feminism.” Junctures: The Journal for Thematic Dialogue, no. 6, June 2006, pp. 87+. Gale Academic OneFile, link.gale.com/apps/doc/A164327971/AONE?u=anon~b109e66f&sid=googleScholar&xid=5b8277ba.

(4) Bu konudaki yazılara bir örnek: Hannah McCann, “Bimbo Feminism: Why I’m Excited About the Barbie Movie”, https://binarythis.com/2023/04/06/bimbo-feminism-why-im-excited-about-the-barbie-movie/

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version