Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Müslümanlar, rasyonelliği ne zaman keşfedecek?

Müslümanlar, rasyonelliği ne zaman keşfedecek?


YORUM  | PROF. DR. SALİH HOŞOĞLU 

Yaklaşık bir buçuk aydır Gazze’deki savaşı konuşuyoruz. Buna savaş denir mi, yoksa başka bir isim mi konulmalı sorusu da orada duruyor. Filistinlilerin durumu hakikaten müşkül. Hem ülkelerini kaybetmişler hem de diğer Arap ülkeleri tarafından ciddi sahiplenilmiyorlar. Bu da onların radikalleşmesine zemin hazırlıyor.

Şahsen Filistinlilerin ideal çıkış yolu ile ilgili bir yorum yapma birikimim yok ama dünya kamuoyunu İsrail’e daha fazla yaklaştıracak son eylem gibi saldırıların bir çıkış yolu olamayacağından eminim. Provokasyonla ilgili bir önceki yazıda Filistin’de yaşanan katliam üzerinden özellikle Avrupa ve Amerika’daki Müslümanların radikalleştirilme ihtimalini irdelemiştim. Bu hadisenin dışında da genel olarak Müslümanlar arasında çok vahim bir irrasyonellik (akıl dışılık) var ve kimse de bu konularda konuşmaya yanaşmıyor.

Bir kısım irrasyonel eylem ve söylemlerin üzerine gidince birileri devreye giriyor ve bazen milli bazen dini referanslar ileri sürerek sizi susturmaya çalışıyorlar. Benim çocukluğumdan beri dünyanın farklı yerlerinde bugün Gazze’de yaşanana benzer katliamlar, yıkımlar yaşanıyor ve bir grup Müslüman bu tarz çatışmaları alevlendirmeyi çok mübarek bir hizmet olarak algılıyor.

Aslında daha geriye gidersek Bediüzzaman’ın Cumhuriyet dönemindeki baskılara verdiği cevap da bu konuya ışık tutar. Daha yakın tarihli Çeçenistan örneğini herkes hatırlar. O zaman barışçıl çözüm önerenler (ki birkaç kez barış sağlanmıştı ama daha sonra tekrar çatışmalar başladı) en ağır şekilde hakaretlere maruz kalıyordu.

Sonuç malum, o zaman “cihat” bayraktarlığı yapanlar şimdi Putin övgüsü yapıyorlar. Ne zaman masum insanlar bu şekilde bir faciaya sürüklense ve biz bunun makul ve geçerli olup olmadığını sorgulasak, bu facianın ateşleyicileri tarafından “satılmış, İsrail uşağı, Batı ajanı vs” olmakla suçlanıyoruz. Sonrasında da bu kadar yıkıma yol verenler ellerini oğuşturarak kahraman rollerinde “İslam’ın kurtarıcısı” oluyorlar!

Fethullah Gülen’in rasyonellik anlayışı

Jon Paul’un ‘Fethullah Gülen’ adlı kitabını okumuşsunuzdur. Bazılarımız da dünyanın farklı yerlerinde kitap tanıtımı ile ilgili verdiği konferanslara katılmıştır. Kitabın önsözünde ilk defa Hizmet’le nasıl temas ettiğini ve Gülen’in fikirlerinin neden dikkatini çektiğini anlatıyor. Orada bana çok ilginç gelen bir yaklaşımı var.

Kitapta din ile rasyonalite arasında hep bir gerilim olduğunu ve herkesin bu gerilimle yaşadığını anlattıktan sonra şöyle bir paragraf var:

“Bu gerilim, birçok yönü olmasına rağmen basitçe şöyle ifade edilebilir: Bir mümin rasyonel olamaz; rasyonel bir insan mümin olamaz. Buna karşılık, benim yaşadığım ve üzerinde çalıştığım ve Fethullah Gülen’in hayatını aydınlatan paradoks, inanan bir insanın rasyonel olabileceği ve rasyonel bir insanın inanan bir insan olabileceğidir.  Kendisi bunu daha açık bir şekilde ifade etmektedir. İnançsız olmak mantıksızlıktır. İrrasyonel olmak da inançsızlıktır. Gülen ayrıca, ki ben de ona katılıyorum, inananların rasyonelliğinin dünyada adalet ve barış için somut eylemlerle ifade edilmesi gerektiğini söyledi. Hayatı boyunca inananlar ve bilim insanları arasında köprüler kurmamız, dinin beslediği derin güveni dünyadaki bol ve gereksiz acıyı hafifletmeye yardımcı olacak pratik projelere dönüştürmemiz gerektiğini savundu.” 

Bence yaşadığımız irrasyonaliteyi ve bunun karşısındaki çözümü öneren Hizmet felsefesini çok beliğ bir şekilde ifade etmiş. Rasyonel mümin olmak.

Şimdilerde Türkiye’den kaçıp Kaf Dağı’nın ardına saklanan makuliyet/rasyonellik her normal insanda aradığımız ve hele idareci pozisyonundaysa bulmak zorunda olduğumuz bir nesnedir.

Rasyonellik nedir?

Rasyonellik olanı/vakayı kabul etmektir, var olan bir şeyi yok saymadan hayatını dizayn etmektir. Bu, kaybettiklerini unutmak ve geri almaya çalışmamak değildir. Bir idareci ve hatta bir topluluk rasyonelliği kaybetmişse, akla ve gerçeklere aykırı davranıyorsa bunun altında başka gerekçeler vardır. Çok büyük ihtimalle yaşanan yıkım ve travmalar o kişiyi/toplumu gerçeklikten uzaklaştırmıştır. Bu psikolojik faktörlerin yanında yol gösterici pozisyonda olanlar farkında olarak veya olmayarak hadisenin akışına kapılmış olabilirler, yine farkında olmayarak manüple ediliyor olabilirler veya bizim vakıf olmadığımız başka hesapları olabilir.

İnsan ilişkileri, psikolojik dalgalanmalar ve algılardaki farklılıkları dikkate almakla beraber, çok ciddi bir gerçeklik üzerinde yürür. Size “dağları aşmak, deryaları geçmek, düşmanı yok etmek” vaatleri yapan ve nutuklar irad eden birisinin fiilen bu işin içinde olmaması, makul ve gerçekçi bir plan sun(a)maması bilmecburiye başka bir durumu akla getirir.

İslam ülkeleri bir yerlerde toplanıp, “Gazze terk edilemez, İsrail derhal dursun” diyor ve bu ülkelerin liderleri kendi ülkelerinde ve taraftarları arasında, “İslam’ın kurtarıcısı, Mehdi, vs.” olarak propaganda ediliyorsa ve öte yandan da yapabilecekleri en basit eylemleri de yapmıyorsa ne düşünmeli?

Birileri Filistinlilere sadece umutsuz şiddeti çıkış yolu olarak işaret edip, Hamas’ı son olaydaki gibi bir çatışmayı başlatmaktan da alıkoymaya çalışmıyorlarsa bu çelişkinin bir izahı olmalıdır. İşte burada karşımıza yukarda Jon Paul’un izah ettiği rasyonellikten yoksunluk durumu çıkıyor.

Bu haliyle bakılınca Müslüman kitleler yapılan yoğun propaganda ile çok irrasyoneller, yüzyıllardır yaşanan kayıplar ve travmalarla ve yoğun propagandanın etkisinde olayları gerçekci değerlendiremiyorlar ama onları yeden ve güdenler kendi çıkarları ve iktidarlarını sürdürme adına çok rasyoneller. Müslüman kitleler olağanüstü çözümlerle zafer beklerken, her seviyede idareciler pozisyonlarını korumak için gayet rasyonel adımlar atıyorlar, kitlelere “şeytan ve büyük düşman” diye işaret ettikleri karşıtları ile çok seviyeli bir ilişkiyi sürdürüyorlar, sadece kitlelerin sakinleştirmek için ateşli konuşmalar yapıyorlar.

Radikal İslamcıların ikiyüzlülüğü

İslam Dünyasında bir taraftan lüks içinde yaşamayı ana hedef yapıp bunun için her türlü aracı büyük oranda mübah gören ve diğer taraftan din adına keskin nutuklar atarak dünyaya nizamat veren toplumlar/topluluklar ve bu toplumların tercihi/onayı ile yönetime kurulmuş idareciler var. Radikal İslamcıların Hizmet düşmanlığının altında biraz da bu ikiyüzlülüğe ayna tutma vakası da var. Zira Hizmet Hareketi yapılabilecekleri yapmaya çalışarak rasyonel hedefleri öne çıkarıyordu.

İslam Dünyasında yaygın kabul gören irrasyonel retorik Filistinlileri depresyona ve şiddete itmekten başka bir şey değildir. Bu doksanlı yıllarda intihar bombacılığı şeklinde ortaya çıkmıştı, daha sonra başka radikal akımlara kaynaklık etti. Bu aşamada benim kişisel düşüncem; şiddete sapmadan, kendi aralarındaki iktidar savaşını halkın çıkarlarının önüne geçirmeden, yeryüzünde kullanılabilecek bütün makul argumanlarla haklarını arayacak bir Filistin Hareketi olmasıdır.

Bunun yerine asker-sivil ayırmadan sonuç getirmeyeceği baştan belli ve çok daha yıkıcı karşı saldırıları otomatikman başlatan, Filistinlileri ve bütün Müslümanları utandıran bir kısım eylemleri desteklemek hangi akla hizmettir? Bu eylemleri teşvik edenler, bu eylemlerin rasyonel olmadığını söyleyenleri “İsrail uşağı” olmakla suçlayıp ortalığa düşenler İsraille derin ticari ilişkilere girmekten de çekinmiyorsa burada başka bir hesap olması gerekir. Üstelik bu çelişkiyi hatırlattığınızda cevapları da hazır “biz ticaret yapmazsak başkaları yapacak, bari biz kazanalım.”

Anlaşılıyor ki idareciler düzeyinde yapılan Filistin edebiyatının esas amacı oradaki insanların can ve mal güvenliği değil, buradan çıkarılacak iktidar imkanıdır. Buraya varılabilmesi için de makuliyetin kaybedilmesi ve Müslümanların bir mazlumiyet-şiddet sarmalına sürüklenmesi gerekiyor. Bu da bütün dünyada Müslüman imajını kirletmeye hizmet ediyor. Bu işin karşı tarafta başka ortakları var mıdır bilmiyoruz.

Polisiye olaylardaki malum soruyu soralım “Bu işten kim kazanç sağlıyor”. Filistinliler ve hatta İsrailli normal vatandaşlar, dünyanın başka yerlerinde yaşayan ortalama Müslüman, Hıristiyan veya Yahudiler bu işten bir kazanç sağlamadığına ve hayatları zehir olduğuna göre başka birileri kazanıyor olmalı, değil mi?

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version