Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İnsanlığa Karşı Suçlar Konferansı: Çin’in soykırım kamplarından kurtulan Kalbinuer yaşadıklarını anlattı

İnsanlığa Karşı Suçlar Konferansı: Çin’in soykırım kamplarından kurtulan Kalbinuer yaşadıklarını anlattı


ERSAN KIRLI | LEUVEN, TR724

Belçika’daki KU Leuven Üniversitesi’nde 24-25 Kasım tarihlerinde organize edilen Crimes Against Humanity in 21st Century: The role of International Organisations (21’inci Yüzyılda İnsanlığa Karşı Suçlar: Uluslararası Kuruluşların Rolü) başlıklı uluslararası konferansının ikinci gününde açılış konuşmasını Çin’in soykırımından kurtulan, toplama kamplarının görgü tanığı Kalbinuer Sıddık yaptı.

Özbek kökenli Kalbinuer Sıddık, 28 yıl boyunca Ürümçi’de ilkokul öğretmeni olarak görev yaptıktan sonra Mart 2017’de toplama kampında Çince eğitmeni olarak çalışmaya zorlandığı altı ay boyunca tamamı erkeklerden oluşan bir kampta öğretmenlik yaptıktan sonra, Eylül ayında yaklaşık 10.000 kadının bulunduğu tamamı kadınlardan oluşan başka bir kampa nakledildi. 2017’de zorla bir gebelik önleme yöntemini kullanmaya, 2019’un başlarında da kısırlaştırılmaya zorlandı. Hollanda’daki kızı serbest bırakılması için kampanya yürüttü ve 2019’un sonunda güvenli limana ulaştı. Sıddık, Haziran 2021’de Londra’daki Uygur Mahkemesi ve Mart 2023’te ABD Kongresi önünde Çin’de yaşadıklarını dünyaya anlattı. Ayrıca Avustralya ve Japonya’daki politikacılarada Çin’deki durumla ilgili brifing verdi.

Konuşması sırasında defalarca duygusallaşan ve zor anlar yaşayan Kalbinuer Sıddık şunları söyledi:

Gittiğim ilk kampta yerde elektrik telleri vardı, silahlarını bana doğrultmuşlardı. 7 bin-8 bin tutuklu vardı, kücücük hücrelerde 40 kişiden fazla insan kalıyordu. Yerde uyuyorlardı, günde bir kere ekmekle bir çorba yiyorlardı. Yerde oturup, yerde uyuyorlar ve bana onları kurtarmaya gelmişim gibi bakıyorlardı.

Onların gögsünde numaraları vardı, isimleri yoktu. Sorguya çağırılıyorlardı, sorguda çığlık seslerini duyuyordum. 4 çeşit işkence vardı, elektrikli sandalye, elektrikli tel gibi, hepsi de elektrikli. 

Benim orada bulunduğum 6 ay boyunca, hiç sansları olmadı duş almak için. Çok kötü şartlardaydılar. Kamp sorumlusu onlara gülüyordu, dalga geçiyordu. ‘Bak hala ölmüyorlar’ diyordu. Benle konuşmaya izinleri yoktu, bir keresinde yaşlı bir adam benle konuşmaya çalışınca, ailesine selam söylememi isteyince, polisler geldiler ve onu alıp götürdüler. 

Tutukluların arasında suçlular yoktu, entelektüeller, yutdışından ailesini ziyarete gelen öğrenciler, dini liderler, hiçbir suçları yoktu, Uygur olmaktan başka. 

6 aydan sonra, ben başka bir yerdeki kadınlar kampına transfer edildim. Bu kamp da elektirikli teller ve yüksek duvarlarla cevriliydi. Güvenlik üst düzeydeydi. Kamptaki kadınların gögsünde numaraları vardı, üniformaları vardı. Kadınlar robot gibiydiler, ne olduğunu anlayamıyorlardı. Binada tuvalet yoktu, her hücrede paketler vardı, kadınlar bu paketleri kullanıp 24 saate bir değiştiriyorlardı. 

Çinli polisler ve güvenlik görevlileri sorgu sırasında farklı işkenceler yaptılar bu kadınlara. Tecavüz ettiler, elektrik demirleriyle işkence ettiler. Kamptakilerin yüzde doksanı yetişkin, doğurganlık çağında, 18 ile 45-50 yaş arasındaki kadınlardı. Düzenli olarak aşılanıyor, kontrolden geçiriliyorlardı, doğurganlılarına son vermek için. Zorla kısırlaştırıldılar. 

Bir keresinde sınıfta onlara Çin Komunist Partisini sevmeyi ögretirken, kesinlikle zorla değil(!), yurtdışında okuyan, ailesini özleyip geri gelen bir kadın şimdi kampta olduğunu hatırlatıp ‘Çok teşekkürler Xi Jinping’ dedi. Başka bir kadın ‘Ben nişanlıydım, bir hafta sonra evlenecektim, şimdi buradayım, kocamın nerede olduğunu bilmiyorum, o da benim nerede olduğu bilmiuor. Çok teşekkürler Xi Jinping’ dedi. Bir genç anne dedi ki: ‘Ögretmenim, bebeğim vardı, 40 gün önce doğdu, şu an nerede olduğunu bilmiyorum, çok teşekkürler Çin Komunist partisi.’ 

Bir keresinde, 18-19 yaşındaki bir kadının ölü bedeninin hücre dışına taşındığını gördüm, bir şeyler sormaya çalıştım, zorla verdikleri tabletleri, ilaçları alıp iki ay boyunca kanaması durmayınca öldüğünü öğrendim. 

İnsanlar kampta olduğu gibi dışarıda da şimdiki gibi sürekli kontrol, gözetim altında yaşıyorlardı, 18-50 yaş arasındaki Uygurlu kadınlar yerel bölgelerde belli arlıklarla hastaneye gitmek zorunda, sterilizasyon için, kısırlaştırılmaları için. Zorla kısırlaştırıldılar. 

Kalbinuer Sidike, an Uyghur camp survivor is on the stage for the keynotes today. #CrimesagainstHumanityin21stCentury pic.twitter.com/wPsYtndGwi

— Crimes Against Humanity in 21st Century (@HRConferencee) November 25, 2023

Ben 2019’da zorla kısırlaştırılmak için hastanaye götürüldüğümde, birçok Uygurlu kadın korku içinde kısırlaştırma için bekliyorlardı. Bu kadınlar boşanmaya zorlanmıştı, kocalarından , çocuklarından ayrılmışlar ve bu çocuklar sözde okul olan kamplara gönderilmişlerdi. Bu çocuklar, o kamplarda her türlü ayrımcılığa uğruyorlar, kendi dillerini konuşmaları yasak. 

2017’de Çin hükümeti yeni bir aile politikası başlattı, her Uygurlu aile bir Çinli aileye ile eşleştirilecekti. Uygurlu erkek kampa alınıyor, Uygurlu kadın bu Çinli aile ile görüşmek zorunda. Bu çinli adam uygurlu kadının evine gidiyor ve… Bu Çinli adamlar, Uygurlu aileyle beraber yemek yapmak, yemek, Çin değerlerini ve kültürünü çalışmak, beraber yürümek ve uyumak durumunda. Ve ben de bir Çinli aliye sahiptim, evime gelirdi, ‘bana sen çok güzelsin, seni öpebilir miyim?’ dedi, yıkıldım. 

Fabrikalarda Uygurlu insanlar zorla çalıştırılıyor. Fabrikalarda 18 saat zorla çalıştırılıyorlar, para almıyorlar. 

Ben, Ekim 2019’da Hollanda’ya geldim, kızımın yoğun çabası, kampanyası sayesinde ve sığınma talep ettim. 2020 Ocak’ta konuşmaya karar verdim ve benim kocam Çin’de tutuklandı. Haziran 2021’de Londra’da Uygur Tribunal başladı. Çinli polisler kocama gelip onu bana karşı konuşmaya zorladılar. Bana yalancı demeye, kampların hiç var olmadığını söyletmeye zorladılar. Beni boşamaya zorladılar. Polis kocamın telefonundan beni aradı, ve durmamı söyledi, beni tehdit etti. 

Nisan 2022’de ABD meclisinde konuştuktan sonra Hollanda’ya döndüğümde hastanede olan erkek kardeşimin öldüğünü ögrendim. Çin hükümeti aile üyelerimizi kullanıyor, bizi susturmak için. Benim kardeşim masumdu, 40 yıl Çin hükümeti için çalıştı, öldükten sonra kimsenin ona cenaze töreni düzenlemesine izin verilmedi. 

Ben 28 yıl boyunca bir öğretmendim, ben Çin hükümetini ve yaptıkları Uygur soykırımını biliyorum. Çin hükümetinin durmaya niyeti yok, yalan haberler, yalanlar üretiyorlar, olanları dünyanın öğrenmemesi için. Bizim insanımızı zorla bize karşı konuşturuyorlar. Bizi yalancı çıkarmak için. 

Lütfen benim insanımı, Uygurları desteklemeyi durdurmayın. Desteklemeye devam edin. Bizi yok etmeye, insanımızı, dlimizi, kültürümüzü yok etmeye çalışıyorlar. Onları zorla çalıştırıyorlar, Çin ürünlerini boykot edin. Bizleri köle gibi kullanıyorlar.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇


Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version