(Serbest Görüş) – HÜSNÜ YUSUF TURABİÇ
İkili el sıkışmış ama protokol açıklanmamıştı. İlk turda ‘yüzde 5’ alan Zafer Partisi, Kılıçdaroğlu’nu destekleyecekti. Seçimin üzerinden çok zaman geçmedi ama o günleri hatırlamakta yarar var. O siyasi iklim göz ardı edilirse eğer, yorum eksik kalır.
Seçimin büyük sürprizine imza atan Zafer Partisi’nde hem Ümit Özdağ hem de Sinan Oğan sert iktidar eleştirileriyle muhalefet bloğunun içindeydi. Politikaları muhalefete daha yakın duruyordu.
İlk tur sonuçları şaşırtıcıydı. Erdoğan’ın zorlanacağı düşünülüyordu. İşler yolunda gitmiyordu çünkü. Ekonomi kriz içinde, tencere boş, fiyatlar el yakıyor, sokak kaynıyordu.
Kılıçdaroğlu en azından bir adım önde görünüyordu. Masaya ‘adaylığını’ dayatması da kazanma umudunun yüksekliğindendi. Hem toplumun nabzı hem kamuoyu yoklamaları hem de siyasetin gerçekleri CHP Lideri’nden yanaydı. Erdoğan siyasi hayatının en çok zorlandığı seçime giriyordu.
Cumhur İttifakı’nı MHP ile sınırlı tutmadı, oy oranına bakmaksızın küçük partileri de yanına aldı. BBP, DSP, YRP ve HÜDAPAR… Resmen olmasa da Cumhur İttifakı’nın bileşenleriydi. 14 Mayıs iki lider ve Türkiye açısından kader seçimiydi. Kaybeden ‘büyük’ kaybedecekti.
Seçim sürecinde rüzgâr Kılıçdaroğlu’nun arkasından esiyordu. İlkinde olmasa bile ikinci turda ipi göğüsleyeceğine inananların oranı yüksekti.
AK Parti cephesinde stres, gerilim ve endişe hakimdi. Ve sandıklar açıldı. İlk andan itibaren Erdoğan öne geçti. Farkı giderek açtı ve gecenin ilerleyen saatlerinde kıl payı yüzde 50 barajının altında kaldı. Türkiye iki kademeli seçimlere yabancı. İlk kez bir seçimde ikinci tura sahne olacaktı.
AK Parti’nin oyları yüzde 35’lere düştü. Ve 2002 seviyesine geriledi. Meclis’te çoğunluğu sağlamak için MHP’nin desteği ‘parlamento iktidarı’ için olmazsa olmazdı. Asıl yarış ve heyecan cumhurbaşkanlığında olduğu için genel seçim oranlarının üzerinde durulmadı.
Erdoğan’ın çok az desteğe ihtiyacı vardı. Kılıçdaroğlu ise oylarına en az yüzde 5 daha eklemeliydi.
İki lider de adayı yüzde 5 oy alan Zafer Partisi’ne yöneldi. Oğan ve Özdağ her ne kadar iktidar karşıtı siyaset izlese de Erdoğan’ın pazarlık gücü ve kabiliyeti Kılıçdaroğlu’na oranla daha iyiydi. Moral üstünlük tartışmasız Erdoğan’dan yanaydı. Kılıçdaroğlu ve ekibi ağır bir şok yaşadı ve dağıldı. Öyle böyle değil, üzerlerinden silindir geçti sanki. Bilinçsizce ve hesapsızca ikinci tur hamleleri yaptı.
Aslında seçim, resmen olmasa da ilk turda bitmişti. Aradaki farkı kapatmak elbette mümkün ama bunun için strateji ve sağlam adımlar atmak gerekliydi. Sandığa gitmeyen seçmeni sandığa götürmek ve altılı masa ve HDP olarak safları daha da sıklaştırmak öncelikle sağlanmalıydı. İşin sonunda evdeki bulgurdan olmak vardı.
Zafer Partisi iki parçaya bölündü. Bir tarafta Oğan diğer tarafta Özdağ… Her iki isim de kendi yolunu çizdi. Görüşmeler ve müzakerelerin ardından Sinan Oğan, Erdoğan’ı; Özdağ, Kılıçdaroğlu’nu desteklemeye karar verdi.
Erdoğan ile Oğan arasında nasıl bir mutabakatın sağlandığı sır olarak kaldı. Kimse üzerine gitmedi. ‘Bir makam ve bakanlık pazarlığı olmadığı’ söylendi. O kadar… O günden sonra Oğan sessizliğe gömüldü. Erdoğan’ın açılış fotoğraflarında bir göründü sonra kayboldu. Ne ses verdi ne de görüntü. Ev-araba haberleri dışında medyaya çıkmadı.
Kılıçdaroğlu ile Özdağ arasındaki mutabakat daha müzakereler sırasında tartışılmaya başlandı. CHP Lideri’nin ‘Özdağ’a 3 bakanlık vaat ettiği’ ileri sürüldü. Kılıçdaroğlu doğrulamadı. Sessiz kalmayı tercih etti. Özdağ ise iki parti arasında bir protokol imzalandığını söyledi ve ‘3 bakanlık’ iddiasını yalanlamadı.
Sonuçta Kılıçdaroğlu’nun nefesi yetmedi, seçimi Erdoğan rahatlıkla kazandı. CHP Lideri’nin aldığı oy oranı yüzde 47,8 gibi yüksek bir orandı. Solun çok partili dönemde kazandığı en yüksek oydu bu. Ama ikili yarışta, hele iddialı olarak girdiğiniz bir seçimde ikincilik mutlak başarısızlık yani hezimettir. ‘İyi oy aldık veya seçmen bize muhalefet görevi verdi’ gibi teselli cümleleri işe yaramaz.
Ümit Özdağ seçimin havası dağıldıktan, sonuçları devşirildikten, giden gittikten, kalan kaldıktan sonra Kılıçdaroğlu ile imzaladığı ‘protokolü’ kamuoyuna açıkladı. Altında her iki ismin imzası var. Türk siyaset tarihine not düşülmesi gereken bir belge. Bana pek inandırıcı gelmeyen iddialar meğer doğruymuş.
Bu bir bakıma ilk tur darbesinin Kılıçdaroğlu’nu ne kadar savurduğunun da kanıtı. Biri içişleri olmak üzere 3 bakanlık vadetmiş. Zaten ortaya konan model seçmenin kafasını karıştırmıştı. Altılı masa liderleriyle iki belediye başkanına cumhurbaşkanlığı yardımcılığı… Buna ilaveten Zafer Partisi’ne 3 bakanlık.
Böyle bir koalisyon modeli çalışabilir mi?
Belli ki Kılıçdaroğlu kazanacağına kendisi de inanmamış. Altına imza koyduğu belgenin farkında değil. Uç ve keskin görüşleri olan bir partiye İçişleri Bakanlığı… Partinin bünyesi bunu kabul edebilir mi? Bu kazanmanın değil kaybetmenin protokolü. Bu tablo karşısında CHP’liler bile ‘İyi ki kazanmamışız’ dese yeridir.
Siyasette her yol meşru değildir. Ana çizgiden fazla sapmamak lazım. Maalesef sadece CHP değil iktidara oynayan her parti temel çizgisinden uzaklaşıyor ve bir zaman sonra köklerine yabancı hale geliyor. Liderler, kiminle protokol yapacağını ve ne taviz vereceğini çok iyi hesaplamalı.
Kılıçdaroğlu sadece seçimi değil, koltuğunu da yitirdi. Protokol belgesi kaldı yadigâr.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***