Seçimlerin ardından Cumhur İttifakı’nın önemli gündem maddelerinden birisi yeni bir Anayasa yapmak. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere ittifakın ortaklarından hemen her gün yeni Anayasa çağrısı yapılıyor.
Muhalefet ise şimdilik ne tam olarak kapıyı açtı ne de kapattı…
Ankara’nın önemli gazetecilerinden Sedat Bozkurt, Kısa Dalga’da yayımlanan “Anayasa meselesi ve referandum” başlıklı yazısında, 2011 seçimlerinden sonra Meclis’te kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun işleyişini ve bütün partilerin uzlaştıkları maddeleri hatırlattı.
YANIT BEKLEYEN SORULAR
AKP’nin yeni Anayasa hedefinin hangi amaca hizmet edeceğinin belli olmadığını belirten Bozkurt, “Ama meselenin sadece anayasanın adıyla sınırlı kalmayacağı daha önceki deneyimlerden biliniyor. Erdoğan’ın tekrar seçilmesini sağlayacak düzenlemeler yapılabilir mi? Cevabı aranan soru bu. Yaklaşık bir ay önce Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilme oranı olan yüzde 50 artı bir oy ile TBMM’nin erken seçim kararı alabilmesi için gerekli olan 360 oyun AKP’nin en ciddi sıkıntısı olduğunu yazmıştım. Mesele de burada düğümleniyor; Cumhurbaşkanı seçilme oranı yüzde 40 artı bir oya düşsün Erdoğan’ın 2028’de aday olmasının önü açılsın. Peki, bu mümkün mü?” sorularını gündeme getirdi.
2011 seçimlerinin ardından dönemin TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in girişimleriyle kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu hatırlatan gazeteci Bozkurt, “Bu komisyon çalıştı 172 anayasa maddesini görüştü ve 59 anayasa maddesi üzerinde anlaşma sağlandı. Komisyonun tüm üyelerinin onayı ile değişiklik önerisi kabul edilmiş sayıldı, oy çokluğu değil birliği esas alındı. Bu önemliydi” dedi.
Komisyonun çalışmaları için üniversiteler, barolar, partiler, dernek ve sendikalar başta olmak üzere yüzlerce kurumdan görüş alınmıştı. Komisyon, gelen görüşleri de değerlendirerek 59 madde üzerinde oy birliğiyle değişiklikte anlaşmıştı.
ANLAŞILAN MADDELER: GÖSTERİ HAKKI, KEYFİ TUTUKLAMA, YÖK, ASGARİ ÜCRET…
Sedat Bozkurt, üzerinde anlaşmaya varılan maddeleri şöyle aktardı:
“Komisyonun uzlaştığı 59 madde arsında toplantı ve gösteri hakkının düzenleyen 34’üncü madde de vardı. (Cumartesi Anneleri ve Gezi Davası ile bugünlerde çok konuştuğumuz madde…) Muğlâk ifadeler yerine net ifadelerle yasaklama alanı daraltılırken, toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı yerin belirlenmesinde idarenin yetkisi demokratik nedenlerle kısıtlanıyordu.
O gün gündemde olmayan bugünün tartışma konusu sığınmacılar için de 28’inci maddede düzenleme yapılmıştı ve iltica hakkı ‘uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklere göre kanunla düzenleneceği’ metne eklenmişti.
Madde 41’de yapılan düzenlemeye göre ‘hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılır’ denilerek özgürlükler alanı hayli genişletiliyordu, yani şimdinin bir tür keyfi tutuklama kararlarının önüne geçilecek bir düzenleme öngörülüyordu. Hasta tutuklu ya da hükümlülerin tedavisinin dışarıda sağlanması, asgari ücretten vergi alınmaması, işverenin iş kazaları için ayrıca sigorta yaptırması, kadın erkek arasında ücret farkının bulunmaması, tekelleşmenin önlenmesi, YÖK’ün çoğulcu bir yapıya kavuşması, TBMM’de etik komisyonu kurulması, bilgiye erişim hakkı internet üzerinden anayasal hak olarak güvence altına alınması gibi pek çok düzenleme AKP, CHP, MHP ve HDP’nin o dönemki partisi BDP’li üyelerin tamamının kabul oyuyla uzlaşılan maddeler olarak anayasa değişiklik metninde yer aldı.
16 Nisan 2017 referandumunda AKP’nin de o dönem onay verdiği bu düzenlemeler çok rahat bir biçimde anayasa değişiklik teklifine yerleştirilebilirdi ama yapılmadı. Çünkü hedef hiçbir zaman demokratik bir anayasa olmadı, hep politik hedefleri olan ve mutlak iktidar olup kalmayı sağlayacak düzenlemeler çeşitli soslarla yapıldı. Şimdiki şüphelerin kaynağında da hep bu gerçekleşen niyetler yatıyor.”
“SONUCUN BİR HEZİMET OLACAĞINI EN NET GÖRECEK KİŞİNİN ERDOĞAN OLDUĞUNU TAHMİN ETMEKTE HİÇ DE ZORLANMAZSINIZ”
Gazeteci Sedat Bozkurt, Cumhur İttifakı’nın yeni Anayasa hazırlığının kabul edilmesinin zor olduğunu nedenleriyle anlattı ve Erdoğan’ın olası bir referandumda kaybedeceğini gördüğünü belirtti:
“Sorumuza tekrar dönelim, anayasa değişikliklerinin yapılması ya da toptan sivil bir anayasa mümkün mü? 2011 yılında bir araya gelebilen partiler vardı TBMM’de ve sayıları sadece 4’dü. Şimdi 13 parti var ve anayasa değişikliğinde anahtar rolü görebilecek partilere “cüzamlı” muamelesi yapılıyor. Bayramlarda bile biraya gelemeyen partilerin anayasa değişiklikleri için 2011 yılındaki gibi bir araya gelmelerinin mümkün olmadığı çok açık. Erdoğan ile AKP bunun siyasetini yapıyor. Gündem belirleme yöntemi olarak da yeni anayasa iyi bir tartışma zemini. TBMM’de anayasa değişiklerini referanduma götürebilmesi için cumhur ittifakının üyelerini muhafaza ederek muhalefet bloğundan 38 milletvekiline ihtiyacı var. Bu teorik olarak mümkün gibi gözükse de pratik olarak hemen hemen imkansıza yakın. Ayrıca referanduma götürme sayısını yani TBMM’de 360 milletvekili buldunuz, bunun halk tarafından onaylanacağına emin misiniz?
Tüm koşullar, ekonomi başta olmak üzere, bugüne göre çok daha olumlu ve iyi olan 2017 referandumunda yasaya aykırı mühürsüz zarflardaki oyların kabulüyle sakat bir biçimde ve kıl payı onaylandı anayasa değişiklikleri. Şimdiki koşulları göz önünde bulundurursanız, memlekette başta ekonomi olmak üzere bu kadar sıkıntı varken bu insanların başta cumhur ittifakı seçmeni olmak üzere, önlerine bir anayasa metnini onaylaması için koyarsanız, çıkacak sonucun bir hezimet olacağını en net görecek kişinin Erdoğan olduğunu tahmin etmekte hiç de zorlanmazsınız. Böyle bir riski deneyimli bir siyasetçi olan Erdoğan göze alabilir mi? Ya da niye alsın? Yani yeni anayasa meselesinin anlamını sadece buradan bile anlayabilirsiniz, dönemsel siyaset için iyi bir zemin…”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***