Türkiye’nin üyesi olduğu NATO’nun genişlemesinde Finlandiya’nın ardından İsveç’in üyeliğine kapıyı açması aşamasında, gözler parlamentoda siyasi partilerce takınılacak tutuma çevrildi.
VOA Türkçe’ye konuşan uzmanlar, parlamentonun İsveç’in NATO üyeliğini veto etme ihtimalinin, “uluslararası politikadaki farklı hamleler nedeniyle düşük olduğunu” söylediler.
Askeri dayanışma örgütü NATO’nun, Karadeniz’deki savaş gerekçesiyle “soğuk savaş” döneminde olduğu gibi Rusya’yı en önemli tehdit kabul ettiği mevcut tabloda, Türkiye’nin NATO ittifakındaki rolü sıkça tartışmalara konu oluyor.
Nüfus çoğunluğu İslam dinini benimseyen Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetiminde, dış politikasındaki rota değişiklikleri ve Ortadoğu’daki çatışmalardaki tavrı nedeniyle tartışılması söz konusu.
VOA Türkçe’nin konuştuğu uzmanlar, Türkiye’nin NATO’nun önemli bir üyesi olmaya devam edeceği ve İsveç’in üyeliğine de TBMM’de yeşil ışık yakılacağı görüşündeler.
Tanrısever: “Finlandiya’nın üyeliği gibi İsveç’in de üyeliğinin teyit edileceğini bekliyorum”
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Oktay Tanrısever, Türkiye-NATO ilişkisinde ortak güvenlik politikası işbirliği olduğunu belirterek, Ankara’nın uzun yıllardır NATO’nun genişlemesinde “açık kapı politikası” izlediğini ve bu kapsamda çekinceleri olsa da Finlandiya ile İsveç’in üyeliğini desteklediğini kaydetti.
Tanrısever, “Türkiye, NATO’nun koşullarını sağlayan ülkelerce ittifaka girilmesini destekliyor. Gerek Doğu Avrupa’da destekledi. Gerek Balkanlar’daki ülkeler ve arzu eden başka ülkeler ki buna Ukrayna dahil katılım olabileceğini bu ‘açık kapı’ politikasında söyledi. Prensipte Finlandiya gibi İsveç’in üyeliğini destekledi. Çünkü önemli bir üyesi olduğu bu uluslararası kuruluşun daha da genişlemesi, mantıken de, kendi menfaatleri açısından da kolektif değerler açısından da, bu transatlantik güvenlik perspektifi açısından da tutarlı bir politika” tespitini aktardı.
Bu noktada İsveç’in üyeliğine ilişkin Türkiye’nin terörle mücadele yaklaşımı kapsamında Madrid’de üçlü mutabakat yapıldığını anımsatan Tanrısever, “Bir mutabakat yapıldı ve Madrid’te. Daha sonra bunun uygulaması gözden geçirildi. İsveç bir ölçüde özellikle yasal adımların atılması konusunda ilerleme sağladı. Ancak en son durumda uygulama konusunda bir tartışma söz konusuydu. Bu konuda tabii ne kadar ilerleme olduğunu ise taraflar biliyor diye düşünüyoruz. Finlandiya’nın üyeliği gibi İsveç’in de üyeliğinin teyit edileceğini bekliyorum” değerlendirmesinde bulundu.
Ünal: “Türkiye NATO’daki veto kartını kullanma konusunda çok da başarısız bir durumda değil”
Başkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Ünal da, Türkiye’nin başından beri NATO’nun genişlemesine karşı çıkmadığını belirterek, “NATO’nun bütün diğer üyeleri genişleme konusunda hemfikir ve Türkiye bu konuda ısrarla genişlemesini istemiyorum derse NATO içinde kendi kendisini tecrit etmiş olurdu. Bunun yerine Türkiye çok kutupluluktan faydalanarak NATO’daki veto kartını kullanmaya çalıştı. Ve bence bu kartı kullanma konusunda çok da başarısız bir durumda değil” değerlendirmesinde bulundu.
“Çok kutuplu dünyada, Türkiye, bir yandan batı blokuyla, bir yandan da diğer bütün önemli güçlerle iyi ilişkiler kurmaya çalışan bir siyasete yönelmeli. Dikkatli ve dengeli bir politika olmalı bu. Mesela NATO üyesi iseniz NATO ülkeleriyle belli konularda işbirliği ve çıkar ortaklığı yapmak durumundasınız. Ama bu sizin başka ülkelerle yürüttüğünüz iyi ilişkiler ve işbirliğini baltalayacak düzeyde olmamalı” diyen Hasan Ünal’a göre; NATO gittikçe “güvenlik odaklı askeri ittifak” olmaktan uzaklaştı ve sohbet kulübüne dönüştü. Bu nedenle de Ünal, Türkiye’nin kendi ulusal güvenliği ve çıkarları doğrultusunda politika izlemesi gerektiği görüşünde.
Tanrısever: “TBMM’de onaylanmaması uygun bir yaklaşım olmaz”
Prof. Dr. Oktay Tanrısever VOA Türkçe’ye değerlendirmesinde, TBMM’de milletvekillerince İsveç’in NATO üyeliğiyle ilgili çoğunlukça “ret” kararı verilirse bunun Türkiye açısından sorun olacağına işaret etti.
Tanrısever, “Meclis’te bu gündeme geldiği aşamada, Dışişleri Komisyonu’ndan belirli değerlendirmelerle Genel Kurul’a sevk edilecektir. Bu TBMM Genel Kurulu’ndaki oylama aşamasından önce taraflarca (Türkiye-İsveç’in) üyeliğe onay verilmesini teyit etmiş olması önemli. Eğer TBMM Genel Kurulu’nda onay olmama durumu olursa, o senaryoyu konuşuyoruz, çok uygun bir yaklaşım olmaz. Bu diplomatik açıdan, uluslararası ilişkiler açısından çok uygun olmaz. Son durumda taraflar teyitleşmiş midir? Madrid’deki protokol çerçevesi özü itibariyle hayata geçirilmiş midir? Bunun teyidi olduktan sonra gerek parlamenterlerin gerek kamuoyunun bilgilendirilmesi ve bu bilgilendirmeler açıkça yapıldıktan sonra TBMM Genel Kurulu’nda oylama yapılması daha uygun olur. O açıdan bu sürecin çok iyi yönetilmesi gerekir” dedi.
İsveç makamları tarafından Türk makamlarınca yakın ilişki içinde kamuoyuna açık bilgilendirmeler yapılması gerektiğini kaydeden Tanrısever, TBMM’deki oylama aşaması ile ilgili “Yol kazası olmadan hayata geçirmeleri en uygun strateji olur diye düşünüyorum. Eğer bu eksik bilgilenme ve kafa karışıklığı ortamında bir oylama olması ise hiç arzulanmaz diye düşünüyorum. Öyle bir durumda belki de süreci biraz ertelemek ve daha sağlıklı bir ortamda oylama yapılması en sağlıklı yöntem olur diye düşünüyorum” ifadesini kullandı.
Ünal: “Türkiye, İsveç’ten bazı beklentilerini karşıladı”
Prof. Dr. Hasan Ünal da, Türkiye’nin NATO’daki veto kartını kullanarak Finlandiya ile İsveç’ten bir takım beklentilerini ortaya koyduğunu ve sonuçta her iki ülkeye de üyelik için onay verilmesi durumu için “taviz” denilemeyeceğini yorumunu yaptı.
NATO’nun genişlemesinde Türkiye’nin tüm beklentilerine aslında karşılık bulamadığını da söyleyen Ünal, “Ama hiçbir şey alamadı dersek bu da yanlış olur. İsveç yasalarında birtakım düzenlemeler yaptı. PKK’lıların oradaki faaliyetleriyle ilgili olarak polisiye tedbirler almaya başladı. İsveç bugüne kadar bu konularda o kadar yanlış yapmış bir devlet ve toplum ki yani kendi içinde gittikçe yönetilemez hale gelme riskiyle yüz yüze. Nitekim İsveç başbakanı orduyu şehrin caddelerinde, sokaklarına indirme girişimlerinde bulunuyor, zaman zaman. Dolayısıyla Türkiye, İsveç’ten birtakım şeyler aldı. Bir de Türkiye beklentisini üçlü mutabakat dışına da yoğunlaştırmıştı. O da Amerika’dan F-16 alımıyla ilgili konu. O konuda da birtakım ilerlemelerin olduğu kısmen söylenebilecektir” diye konuştu.
NATO bünyesinde Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili tartışmada özellikle Rusya’yla ilişkileri nedeniyle hedef gösterilmesini ise yanlış bulduğunu vurgulayan Ünal, Rusya’ya yönelik yaptırımlara dahil olmayarak ikili ilişkileri sürdürme yaklaşımını doğru bulduğunu söyledi.
Ünal, son NATO deklarasyonunda NATO’nun Çin’e karşı da “güvenlik tehdidi” yorumu yaptığını belirterek, “(Deklarasyonda) NATO’nun yükselen Çin’i özellikle dünya barış ve güvenliği için tehdit olarak gördüğüne dair aynı zamanda da Çin’in kuşatılması projesinden bahsediliyor. Ama birkaç hafta sonra Ankara’ya gelen Çin Dışişleri Bakanı’na, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği iki şey vardı: Birincisi, biz Çin’in yükselişinden rahatsızlık duymuyoruz. İkincisi biz Çin’in kuşatılması projesini doğru bulmuyoruz. Bu da şu anlama geliyor: Biz ulusal çıkarlarımıza uygun olan neyse ona göre hareket ederiz” tespitlerini aktardı.