Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Böyle elitleri olan bir toplum ne yapsın?

Böyle elitleri olan bir toplum ne yapsın?


YORUM | SALİH HOŞOĞLU  

Konuyu biliyorsunuz, bir önceki yazımda KHK ile işinden atılmış olan çocuk psikiyatrisi uzmanı bir profesörün alengirli bir süreçle tutuklanmasını ve sonrasında solcu bir gazetenin öncülüğünde linç edilmesini gündeme taşımıştım. Gazetecinin haber diye yaptığı işin ne kadar yanlı ve ahlak dışı olduğunu kısaca anlatmıştım. Bu ve benzeri çok sayıda yazı başka haber portalları ve gazeteler tarafından virgülüne dokunulmadan ve asla doğruluk kontrolü yapılmadan servis edilmektedir, bunda da aynısı ve daha beteri oldu. Haberi yapan gazeteci daha sonra bununla ilgili üç yazı daha yazdı, belki devamı da gelecek. Bu yazıların birinde tutuklanan doktorun eşinin açıklamalarına da kısaca yer verdi, ama bu açıklamadaki her paragrafın altına kendince cevaplar yazarak o açıklamaları nakzetmeye çalıştı. Bu meyanda konunun uzmanı diye bir çocuk psikiyatri profesörü ile konuştu ve onun açıklamalarını köşesine taşıdı. Orada ilginç bir şekilde bu profesör ergenlerde ketamin kullanımının sınırlı olarak uygun olabileceğini söyledi. Ayrıca bu profesör hiç çoklu kişilik bozukluğu tanısı koymamış. Bu kadar tartışılan bir konuyu çoklu kişilik bozukluğu konusunda tecrübeli birisiyle konuşması çok daha uygun olurdu ya neyse. 

Bu arada Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği bir açıklama yaptı ve meslektaşlarınının linç edilmesine katkıda bulundu. Üstelik açıklamanın içinde konuyla hiç ilgisi yokken “…İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalındaki görevi bir terör örgütü bağlantısı nedeniyle sona erdirilen Prof. ….” diye bir cümle yer aldı. Şimdi bir uzmanlık derneği kendi meslektaşları bir hekimin hakkındaki iddiaları değerlendirirken o hekimin KHK ile işinden atılmış olmasından niye bahseder? Hem de “bir terör örgütü bağlantısı nedeniyle..” diye bir ifadeyle. Bu hazretler İçişleri Bakanının yerini mi göz diktiler acaba? Yoksa herkesin GBT’sini yapıp oradan hüküm mü veriyorlar? Artık polisin rolü ile yetinmeyip savcılık makamının ve mahkemenin yerini alıp hüküm kesiyorlar. Hükümetlerin her verdiği karar gökten inen vahiy midir? Nerede kaldı masumiyet karinesi? Yarın bir KHK ile sizi de kapıya koyabilirler, o zaman adaleti hatırlamanız pek işe yaramaz. Üstelik Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Ş. Korur Fincancı malum gazetenin linç kampanyasının yanlışlığını beyyin bir şekilde deklare etmiş olmasına rağmen bu açıklamaları nasıl yorumlayabiliriz?

Şimdi geldik esas meseleye. Ortada çok açık bir düşmanlık var. Bakmayın siz kendini solcu etiketi altında saklayıp eşitlik, demokrasi, insan hakları vs lafları eden bu elitistlerin laflarına. Ellerinde yetki olsa kuracakları düzen Stalin dönemi Sovyet düzeninden hallice olacağının açık delilleri bunlar. Öyle derin bir düşmanlık ve kıskançlık içindeler ki işinden hukuksuz bir şekilde atılmış bir meslektaşlarını savunmak yerine ona daha fazla nasıl zarar verebiliriz diye çırpınıyorlar. Belki bu histerik hallerinin farkında da değillerdir. Anlaşılan hedefteki profesörün hem dindar hem de başarılı bir akademisyen olması onların düşmanlıklarını tahrik eden en önemli etken. Bu akademisyen bilimsel olarak zayıf, yeni kurulan bir üniversitede çalışan ve kimsenin itibar etmediği biri olsa belki de hiç gündemlerine bile girmeyecekti. Oysa linç edilen bu akademisyen İstanbul Tıp Fakültesi gibi laikçi dükalığın merkezi olan bir Fakültede Anabilim Dalı Başkanı olmuş ve o alandaki bütün hekimlerden daha fazla bilimsel yayın yapmış. Bu hekimin bilimsel yayınlarının başka bilimsel yayınlardan aldığı atıf sayısı bu derneğin yönetim kurulundaki bütün psikiyatri uzmanlarının toplamından daha fazla. Üstelik 2016’dan beri makale yayınlayamadığı halde bu durum böyle. Görüldüğü üzere bu düşünce sahipleri için bir kişi dindarsa ona her türlü saldırı, iftira, karalama, işinden atma vs yapılabilir. 

Bu ilkel ötesi kafa yapısı malesef Türkiye’nin sözümona “çağdaş aydınları”nın önemli bir kısmının ortak özelliği. Şimdiki iktidarla bir taraftan ortaklık yaparken bir taraftan da iktidarın yanlışları üzerinden dine ve dini olan her şeye gönül rahatlığı ile saldırıyorlar. Koskoca muhalif medyada ve mahallede (ne kadar muhalifler ayrı bir konu, kendileri öyle iddia ediyorlar) sadece bir-iki dürüst adam çıkıp konuyu kısmen de olsa izah etti, ama kahir ekseriyeti bu absürd iddiaların üzerine atlayıp köpürtmeyi tercih ettiler. Habercilik denilen şeyin ne olup ne olmadığı çok keskin çizgilerle tarif edilmiş iken bunların yaptığına ne denebilir?

Benzeri bir yaklaşımı son Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararından sonra da gördük. Bu köşede daha önce “ıspanaktan yağ çıkmayacağını” yazmıştım, aynen öyle oldu. En kıytırık konularda esip gürleyen muhalefet bu kadar önemli bir ihlal kararıyla ilgili lehte-aleyhte tek kelime edemedi. Sözde muhalif(!) ve özgürlükçü(!!) medyanın kahir ekseriyeti de üç maymunları oynadı veya çarpıtmalarla konuyu sulandırmaya çalıştı. 

Şimdi bu kabil insanlara bakan halkın bunlara güvenmesini bekleyebilir miyiz? Halk aptal mı? Bence değil. Belki şaşkın, menfaatini düşünüyor, organize olamıyor, küçük menfaatlere kanıyor, analitik düşünemiyor, problemlerine çözüm bulamıyor vs ama ortada güven veren bir aydın tabakası da yok. Hiç bir konuda bedel ödemeyi göze alamayan, kendi mahalleleri dışındakilerin en temel insan haklarına saygısız, nobran bir topluluğa halk niye güvensin? Toplumlara yol gösteren elitleridir. Buyrun bizim elitlerimizin haline bakın, sağdan sola ne kadar güven veriyorlar, hangi konuda ellerini taşın altına koyuyorlar? Halkın güveneceği, dindar, işini iyi yapan eğitimli insanların niye KHK denen kanunsuzluklarla biçildiğini bu yaşananların ışığında daha iyi anlayabiliriz.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version