Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türkiye, kadın voleybolunda dünyanın zirvesine nasıl çıktı?

Türkiye, kadın voleybolunda dünyanın zirvesine nasıl çıktı?

Eda Erdem, Melissa Vargas, Ebrar Karakurt, Gizem Örge, Zehra Güneş ve Hande Baladın gibi önemli oyunculara sahip takım, dört sene sonra Sırbistan’la 2019’un rövanşı niteliğinde bir finale çıktı.

Filenin Sultanları, Brüksel’de oynanan finali nefes kesen bir geri dönüşle kazandı.

Socrates Dergi’nin spor yazarlarından ve spikerlerinden Emre Yazıcıol’a göre, “Türkiye’nin 20 yıllık hayali bu kez gerçek oldu”.

Bu son zaferle birlikte Türkiye hem Avrupa şampiyonu unvanını kazandı hem de dünyanın en başarılı kadın voleybol takımına sahip oldu.

Kısa süre önce Milletler Ligi’nde şampiyon olan ve dünya sıralamasında bir numaraya yükselen milli takımın bu büyük başarısının adımları uzunca bir süredir duyuluyordu.

Peki bu başarı ne kadar önemli ve hangi doğrular başarıyı getirdi? Ve de ne kadar uzun ömürlü olabilir?

Türk ekolü

Spor editörü ve Açık Radyo programcısı Burcu Biçer, Avrupa Şampiyonaları’nın, voleybolda olimpiyatların ardından en zorlu turnuva olarak kabul edildiğini söylüyor. Bunun nedeni ise dünya sıralamasında üst sıralardaki pek çok takımın Avrupa’dan olması.

Türkiye’nin yarı finalde yendiği İtalya son Avrupa şampiyonu. Finalde devirdiği Sırbistan ise 2019 Avrupa ve 2022 dünya şampiyonu.

Biçer, en dişli rakipler olarak gösterdiği iki ülkeye karşı alınan bu zaferlerin, yıllardır engel oluşturan mental eşiğin aşılmasını sağladığını söylüyor.

Filenin Sultanları’nın artık sahaya hem dünya birincisi hem de Avrupa şampiyonu bir takım olarak çıkacağını vurgulayan Biçer, “İlk kez favori gösterildiği bir turnuvada beklentileri karşıladılar” diyor.

Eski milli voleybolcu ve voleybol yorumcusu Burcu Hakyemez de Türk voleybolunun hem ulusal lig hem de milli takım seviyesinde istikrarıyla yükselen bir grafik çizdiğine işaret ediyor ve dünya çapında yabancı oyuncuların Türkiye liginde oynayıp kendilerini geliştirmek istediğine dikkat çekiyor.

Hakyemez, uzun yıllardır voleybolda Rus, Brezilya ve Asya gibi çeşitli ekollerin yanında Türk ekolünün de gelişebileceğine dair işaretlerin olabileceğini belirterek, “Artık bence o ekolü oluşturduk” diyor.

Hakyemez’e göre Türk ekolünün belirgin özelliği de orta oyuncuların skorer karakterde oyuncular olmaları.

Türkiye’nin tam anlamıyla bir takım oyunu oynadığını ifade eden Hakyemez, “Bazen Asya ekolü gibi çok hızlıyız ama bazen de Rus ekolü gibi oyunu çok yüksekten oynuyoruz” diyor.

‘Planlı ve bilinçli yatırımlar var’

Türk voleybolunun yıllardır özellikle kadınlarda kaydettiği başarı sadece milli takımlardan ibaret değil.

CEV Kadınlar Şampiyonlar Ligi 2022-23 sezonunda yarı finale kalan dört takımdan üçü Türkiye ligindendi.

Fenerbahçe Opet’i yenen Vakıfbank, İtalyan temsilcisi Igor Gorgonzola Novara’yı deviren Eczacıbaşı Dynavit ile finalde karşılaştı. Eşleşmede kupayı kaldıran taraf Vakıfbank oldu.

Bu istikrarlı başarıyı yaratan sebepler, voleybol yorumcularına göre bu spora yapılan planlı ve bilinçli yatırımlarda gizli.

Eczacıbaşı ve Vakıfbank ile büyüyen Türk kulüp rekabetine daha sonra Fenerbahçe de katıldı. Bu da altyapıları ve ardından A takımlarına yansıdı.

Hakyemez, kendi sporculuk yıllarında ülkeye gelen kaliteli yabancı antrenör ve oyunculardan da çok şey öğrendiklerini ve daha sonra da onlarla yarışır hale gelebildiklerini belirtiyor:

“Türk oyuncusu altyapıda yetişip üst yapıya çıktı. Ama kadroda yer alamaması bir dönem en büyük sıkıntılardan biriydi.

“Yabancı oyuncularla birlikte artan antrenman kalitesi Türk oyuncuların, yabancı oyuncularla kafa tutmaya başlamasını beraberinde getirdi.

“Gözde Kırdar, Neslihan Demir, Eda, Esra gibi isimler, kendi takımlarına inanılmaz paralara transfer olmuş yabancı oyuncular yerine kadroya girip, sorumluluk aldılar.

“Bu sorumlulukla da bütün sezonu geçirdiler ve başarılarını milli takıma yansıttılar. Türk oyuncusu sorumluluk ala ala milli takımı da bir yere getirdi.”

Takımlarda oluşan ekip ruhunun sadece takımdaşlıktan ibaret olmadığını, “abla-kardeş” ilişkisinin geliştiğini anlatan Hakyemez, “Ablalarımıza olan saygımız, küçüklerimize olan sevgimiz çok önemli. Ablaların yol göstermesi ve küçüklerin bunları ciddiye alması başarının en büyük sebeplerinden birisi” diyor.

Yazıcıol da, Eda Erdem ve Naz Aydemir Akyol gibi başarılı ve kadrolarda uzun süreler yer alan oyuncuların rol modeli haline geldiğine dikkat çekerek, “Neslihan Demir’in arkasından gelen ufuk açan oyuncuların milli takım formasını terletmesiyle istikrar sağlandı” diye konuşuyor.

‘Linçlere yaptıkları işle cevap vermek motivasyon kaynağı’

Açık Radyo’dan Burcu Biçer’e göre, diğer spor dallarında kadınlara yönelik bir inançsızlık söz konusu. Ama bu voleybol için geçerli değil, aksine genç kızlar için bir fırsat alanı.

Spora ilgi duyan kız çocuklarının küçük yaştan itibaren voleybola yönlendirildiğini ifade eden Biçer, ülkede hâlâ voleybol dendiğinde akla ilk gelen kadın sporcular olduğunu söylüyor:

“Kadınlar da bu sporu en iyi şekilde yapabildiklerini gösteriyorlar.”

Biçer’e göre voleybol takımının bu başarılarında sadece bir sportif zafer değil, daha fazlası var.

Şampiyonadan hemen önce Ebrar Karakurt, sosyal medya hesabından, “Savaşa savaşa kazanıyoruz” ifadelerinin yer aldığı bir paylaşım yaptı. Adı “Abdülhamid Denge” olan bir kullanıcı da “Müslüman Türk Milleti olarak sana tahammül etmeye devam ediyoruz…” yorumunda bulundu.

Karakurt ise bu kullanıcıya “Boş yapma Abdülhamid” diyerek yanıt verdi.

Bu diyaloğun ardından dönen tartışmalara açıklık getiren Karakurt, “Söz konusu arkadaşımızın ismi Ahmet, Mehmet veya Berke olabilirdi. Konu başka yerlere çekilmeye çalışılıyor. Pazar günü büyük bir maçımız var, ona konsantreyim” dedi.

Milli voleybolcu sosyal medyada homofobik taciz ve saldırılara hedef oldu.

Karakurt’un bu diyaloğun ardından karşılaştığı baskıları anımsatan Biçer, “Takımın çok çalışmasının, arkadaki teknik ekibin yanında bu linçlere ve baskılara en iyi yaptıkları işle cevap vermek motivasyon kaynaklarından biriydi bence” diye devam ediyor.

‘Sporda başarı yakalayan ülkelerde de böyle ilerler’

Peki bu başarıyı sadece jenerasyona bağlamak mümkün mü? Ya da başka bir ifadeyle bu başarı, doğru oyuncuların doğru zamanda doğru hocayla bir araya gelmesinden mi ibaret?

Socrates Dergi’den Yazıcıol, “İstikrarlı bir şekilde oyuncu yetiştiren, voleybolun sevildiği ve voleybola yatırım yapıldığı ülkede başarıyı bekleyebilirsiniz” diyor ve şöyle devam ediyor:

“Jenerasyonla ilişkilendirmek çok doğru değil. 2019’da da Avrupa finali oynadık. Orada da kupaya yakındık. 2012’de Olimpiyatlar’a gittik. Oyuncular değişti. Yeni oyuncular çıktı. Belli bir çıta hep oldu. Tesadüfi bir başarı değil. Kolektif bilincin gelişmesiyle birlikte arkadan gelenlerin yol açan oyuncuları takip etmesiyle birlikte başarının kanıksanması ve daha iyisini yapma çabasının olduğu bir gerçek. Bu herhangi bir sporda başarı yakalayan ülkelerde de böyle ilerler”

Biçer başarıda jenerasyonlarla birbirine aktarılan kültür arasında bir ilişki olduğu görüşünde.

“2000’li yılların başında Neslihan Demir, Naz Aydemir Akyol ve diğer oyuncularla birlikte oluşan kültürün artık nasıl kullanılacağını öğrenmekle devam ediyor. Bu jenerasyonun ve ondan sonra gelenlerin de bu istikrarı korumak için bir düzen oluşturacağını düşünüyorum” diyen Biçer, değişim ve dönüşümün başarıların gelmesiyle, o başarıyı sahiplenmekle ve deneyimlerle mümkün olduğunu söylüyor:

“Bu süreçler her zaman aktarıldı ve bugün Ebrar, Zehra, Elif, Vargas, Hande jenerasyonunun öne çıkardığı duygu cesaretle sonuca ulaştı.”

Biçer’in saydığı isimler sadece sahada değil, saha dışında da toplumsal konulardaki tavır ve duruşlarıyla sembolleşen sporcular.

Eda Erdem’in örgülü saçlı, sıkılı yumruklu pozunun birçok duvarda poster olması bunun örneklerinden birisi.

Biçer, “Eda Erdem’in liderlik anlayışı, Ebrar ve Vargas’ın kimlik temsiliyetleri, İlkin ve Elif’in mizahlı ‘en iyi arkadaşlar’ olarak takılması. Çok çalışmanın teknik ekibin etkisi dışında böyle bir tarafın olmasının da etkili olduğunu düşünüyorum” diyor.

Sürdürülebilirlik

Hakyemez ise voleybolda başarının sürdürülebilir olmasının altyapıyla doğru orantılı olduğunu söylüyor ve altyapıya antrenör desteği gerektiğini önemini vurguluyor.

Yazıcıol, geriden gelecek oyuncuların bu başarı sayesinde artık daha fazla özgüvenli olacağını, Türkiye’nin artık “winner” yani kazanan ruha sahip bir anlayışa sahip olacağını ve Fenerbahçe, Eczacıbaşı ve Vakıfbank rekabetiyle halihazırda çok üst düzeyde olan ligin seviyesinin daha da yükseleceğini söylüyor.

Filenin Sultanları’nın bir parçası olmanın çok büyük bir kıvanç kaynağı haline geldiğini savunan Yazıcıol, “Çok daha fazla aile çocuklarını voleybola yönlendirecektir. Bu nedenle başarının sürdürülebilirliği ile ilgili iyimser olmak mümkün” diyor.

Kupa zaferinin ardından Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Akif Üstündağ’a yeni hedefleri soruldu.

Üstündağ ise, “Dünya 1 numarası, Avrupa’nın şampiyonu. Sırada kaldı Olimpiyat. İnşallah orada da kürsüde yer alacağız, İstiklal Marşımızı her yerde söyleteceğiz” yanıtı verdi.

Türk voleybolseverler, 2023 Paris Olimpiyatları’nda bu hedefin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini hep birlikte, biraz daha fazla güvenle izleyecek.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version