Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

“Toplum cezalarını çekmelerini istiyor!”

“Toplum cezalarını çekmelerini istiyor!”


YORUM | Av. NURULLAH ALBAYRAK

Masumiyet karinesinin felsefi temellerini Romalılar’ın “Bir masum mahkum edileceğine birkaç suçlu cezasız kalsın” anlayışına kadar götürmek mümkün. ‘10 suçlu kişinin kaçması bir masumun acı çekmesinden daha iyidir’ şeklinde formüle edilen yaklaşım da masumiyet karinesine referans olarak gösterilmekte. 

Adil yargılanma hakkının tam da merkezinde yer alan masumiyet karinesi hiç şüphesiz bizim ülkemizde en fazla göz ardı edilen hakların başında gelmeye devam ediyor. İnsanların masumiyetlerinin ihlalinin bir tuşa basmak kadar kolay olduğu, adeta çapraz yargılama yöntemleri ile toplum önünde yargısız infaza uğratıldığı, masumiyeti anlaşılan bir kişinin hayatının da  adeta enkaza dönebildiği bir dönemde yaşıyoruz. Yalanlarla, iftiralarla on binlerce insanın masumiyeti yok sayılmaya devam ediyor. Eskiden de yalancılar vardı ve yalan söylenirdi ama çokça kaygı, bir parça suçluluk, bir parça utanç, biraz da mahcubiyet olurdu şimdi ise hiç suçluluk duymadan, gerçeği örtbas etmek için gerekçeler bulunarak yalan söylemek doğal oldu. Bu yalanlarla da insanlar mağdur edilmeye devam ediyor. Başka ülkelerde yaşanan acı hikayelerde olduğu gibi…

“Ben Conlon’ların avukatıyım bay Müfettiş. Guiseppe Conlon çok hasta. Bunu biliyor olmalısınız. Mahkemeye onun şartlı tahliyesi için dilekçe verdim. Sizin izninizi istiyorlar”… “Bu zor olacak Bayan Pierce. Bu insanlar korkunç suçlar işlediler. Toplum cezalarını çekmelerini istiyor.” Bu diyalog 1993 yapımı Babam İçin (In the Name of the Father) filminden, Conlon ailesinin avukatıyla güvenlik müfettişi arasında geçen bir diyalog. 1974 Ekimindeki Gyilford bombalamasından sorumlu tutularak hapse konan suçsuz baba Guiseppe bu diyalogdan birkaç gün sonra hayatını kaybeder.

Yetmişli yıllarda Belfast’tan Londra’ya gelen havai genç Gerry Conlon 1974 Ekimindeki Gyilford bombalamasının faili olarak üç arkadaşıyla birlikte tutuklanır. Zorlayıcı tedbirleri içeren Terörle Mücadele Yasasının Parlamentodan geçmesi ve kamuoyunda meşruiyet kazanması siyasi iktidar ve güvenlik birimleri için oldukça önemlidir. Faili olsun ya da olmasın(!), bombalı saldırılardan dolayı birilerinin tutuklanması hükümetin öncelikli stratejisidir. Gerry ve arkadaşları, en azılı IRA üyeleri(!) olarak, gözaltına alınır, fiziki ve psikolojik işkence altında suçu kabul ederler. Hükümet dört kişinin tutuklanmasını yeterli görmez, Gerry’nin babası Guiseppe, teyzesi Elie ve 18 yaşından küçük çocukları da örgüte yardım yataklıktan tutuklanır.

Gerry ve babası tecavüzcüler ve katillerle aynı güvenlik statüsünde hapishaneye konur, yoğun fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kalır, hatta “İrlandalı pislikleri istemiyoruz” denerek gerçek suçluların bile tepkisini çekerler. Baba Guiseppe “umutsuzluğa kapılma” diye oğlunu teselli etmeye çalışsa da, Gerry’nin “boş yere teselli etmeye kalkma… masumuz ama hücremizden bile dışarı çıkamıyoruz… suçlu olsak daha iyiydi… en azından saygı görürdük” tepkisiyle karşılaşır. Guiseppe cezaevi şartlarına dayanamayıp hayatını kaybederken Gerry de lehindeki kamuoyunu kırmak amacıyla İskoçya’daki bir hapishaneye gönderilir. 

Güvenlik Birimleri tarafından saklanan ve üzerinde “savunmaya gösterilmeyecek” notu düşülen bir ifade sayesinde dava düşer, Gerry, arkadaşları ve ailesi serbest kalır. Davanın politikliği nedeniyle mahkemede hazır bulunan siyasi iktidar temsilcileriyle güvenlik bürokratlarının korumalar eşliğinde ve aceleci bir şekilde mahkemeden kaçışları oldukça ilginçtir. Davanın düşmesinden sonra açılan hükümet soruşturması, savcılıktaki adli tıp personelinin güvenilirliğini etkileyen kanıtları da ortaya çıkarmış, sadece bu gelişme bile mahkumiyet kararlarının bozulması için yeterli görülmüştür.

Babam İçin filminde izlediğimiz hukuksuzluğun, hatta daha fazlasının, 21. yüzyıl Türkiye’sinde neredeyse her gün yaşandığını söylemeden geçmek mümkün değildir. Tecavüzden cinsel istismara, uyuşturucu kaçakçılığından cinayete kadar farklı kategorilerinde yüzbinlerce gerçek suçlunun “denetimli serbestlik” ya da benzeri infaz usulleriyle elini kolunu sallayarak cezaevinden çıktığını, hatta ilk fırsatta övünerek benzer suçlarla gazete manşetlerine taşındığını bilmeyen yoktur. 

Hayatında eline çakı bile almamış on binlerce masumun bir cadı avına maruz kaldığı, nefret kampanyası üzerinden kamuoyunun manipüle edildiği ve bu masumların tahliyelerinin bilinçli bir şekilde geciktirildiği de herkesin malumudur. Güvenlik Müfettişi “kamuoyu Conlon ailesinin cezalarını çekmelerini istiyor” derken yalan söylemekte ve kamuoyunu manipüle etmeye çalışmaktadır. Aynı yalan, hatta fazlası, malesef 21. yüzyıl Türkiye’sinde siyasi iktidarından bürokrasiye, medyadan kamuoyuna her gün tekrar ediyor. 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından 26 Eylül’de açıklanacak Büyük Daire kararıyla (inşallah) yalanlar, iftiralar ve on binlerce insanın masumiyetini yok sayan ithamların haksız ve hukuksuz olduğu ortaya çıkacak ve masum insanlar en kısa zamanda hak ettikleri özgürlüklerine kavuşacaktır.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version