Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

‘Tehlikede’ olan Romeika’nın eğitim dili olmasını istiyor


İZMİR – Anadili olan Romeika’nın yok olmaması için eğitim dili olmasını isteyen Sümeyye Yıldızlı, “Türkçe konuşurken sürekli ciddi, resmi oluyorum. Kafamın içinde hep bir kaos durumu var” sözleriyle anadilin önemini anlattı. 

 

Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Anadolu ve Mezopotamya topraklarında bu medeniyetlerin dili ve kültürü de bölgenin her yerine yayıldı. Fakat ulus devletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte farklılıklar yerini tektipleşmeye bıraktı. Bu yok oluşun en önemli halkasını ise diller oluşturdu. Halkların binlerce yıllık birikimi sonucu oluşan diller, tek tek yok olmaya başladı. Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) yayımladığı “Tehlike Altındaki Dünya Dilleri Atlası”na göre, Türkiye’de 15 dil yok olma tehlikesi altında.

 

Bu dillerden birisi olan ve Karadeniz bölgesinde konuşulan Romeika ya da bilinen adıyla Pontus Rumcası oldu. 1923 Türkiye-Yunanistan nüfus mübâdelesine değin Sakarya ile Batum arasında yaşayan Rumlar tarafından konuşulan dil, günümüzde sadece Trabzon ve Rize’ye bağlı 70 civarında köyün yanı sıra, Yunanistan’a gönderilen Ortodoks Hıristiyan mübadillerin yaşadığı kentlerde konuşuluyor. UNESCO’nun araştırmalarına göre; Romeika sadece 780 bin kişi tarafından konuşulan “Kesinlikle tehlikede olan” diller arasında. Özellikle genç nüfus arasında çok az konuşulan dil, unutulmaya yüz tutuyor.

 

‘TÜRKÇE İLE OKULDA KARŞILAŞTIM’

 

Genç kuşaktan Romeika ile büyüyen Sümeyye Yıldızlı (Elis Patulanti) de anadilinde konuşanlardan biri.  Trabzon Çaykara ilçesi Köknar (Oçena) köyünde doğup büyüyen Yıldızlı, liseye kadar köyünde, liseyi Trabzon merkezde, üniversiteyi ise Ankara’da okudu. 

 

Şimdi avukatlık yapan Yıldızlı ile Romeika’yı konuştuk. Köyünde Rumca’nın günlük hayatta konuşulan bir dil olduğunu vurgulayan Yıldızlı, “Evde, sokakta, kahvede, camide, ailede, arkadaşlarla Rumca konuşuluyor. Dolayısıyla öyle bir ortamda doğup büyüdüğüm için Rumca konuşuyordum. Türkçe hiç bilmiyordum değil. Son döneme doğru biraz daha çift dil konuşuluyor. Ama Türkçeyle asıl karşılaştığım yer okul oldu. Zaten eğitim boyunca Rumcadan uzaklaşma ve Türkçenin içine girme de okul hayatı ile başladı” dedi.

 

‘ZORLANDIM’

 

Okula başladığında zorluklar yaşadığını kaydeden Yıldızlı, şunları söyledi: “Türkçe okulda kitaplarla ya da televizyonda karşılaştığım bir dil olduğu için konuşurken ki samimiyeti yakalamakta zorlandım. Vereceğim tepkiyi düşünerek veriyordum. Dolayısıyla karşı tarafta bir samimiyetsizlik durumu oluyor. Konuşurken sürekli ciddi, resmi, okulun o gri duvarları içerisinde konuşuyormuş hissinde oluyor. Daha sonradan lise için Trabzon merkezine gittiğimde Türkçeyi kitaplardan öğrendiğim için Trabzon ağzını anlamakta zorlanmıştım. Bir şey söylendiğinde anlamıyordum ve tekrar etmesini istiyordum. Kendimi yabancı hissetmiştim. Sürekli kafamızın içinde hep bir kaos durumu var. Düşünceleri organize etme konusunda çok zorlandım.”

 

ANADİLDE EĞİTİM

 

Bunun için anadil eğitimin zorunlu olması gerektiğini ifade eden Yıldızlı, anadilde eğitiminin alınmadığı durumlarda sürekli bir bölünmüşlük ve eksiklik oluştuğuna dikkati çekti. İnsanların duygularını ve ruh halini ifade etmekte zorlandığını kaydeden Yıldızlı, “Başka bir dilin içerisinde bir bilgi dünyası karşınıza çıkıyor. Dolayısıyla çok zorlanıyorsunuz. Bir yandan size öğretilen dil ile birlikte ‘Burada ne demek istiyor’ sorusunu soruyorsunuz. Bunu anlayınca da ‘bilginin nesnesi ne’ sorusuna geçiyorsunuz. Hep ikili bir aşama oluyor” diye belirtti.

 

‘ŞOV ALANI GİBİ GELİYOR’

 

“Romeika ile ismi anıldığında yüzümü gülümseten bir ilişkim var” diyen Yıldızlı, “Romeika’daki ‘ev olma’ hali benim için çok farklı. Bir espriyi Rumca duyduğumda verdiğim tepki ile Türkçe duyduğumda verdiğim tepki aynı değil. Türkçe benim için hep resmi bir kurumda bulunma hali oldu. Halbuki Rumca kendimi içinde hissettiğim, varlığımı ortaya koyabildiğim bir dil. O yüzden hala arkadaşlarımla ve ailemle konuşmaya çalışıyorum. Bu dil ile ilgili yazılanı okuyamaya, şarkıları dinlemeye çalışıyorum. Çünkü o olmadığında şov alanındaymışım ve hiç eve gitmiyormuş gibi bir his oluyor” diye belirtti.

 

ASİMİLASYON, HES’LER, KÖYLERİN BOŞALMASI

 

Dilin konuşulma durumunun giderek azaldığına dikkati çeken Yıldızlı, dilin aktarılamamasının asimilasyon ve köylerden şehre yaşanan göçle alakalı olduğuna işaret etti. Köylerden yaşanan göç sonrası baskı görme ihtimaline karşı dilin konuşulmadığını söyleyen Yıldızlı, “Dil denilen kültür maddi şartların yaşam biçimi içerisinden doğup büyüyen bir şey ve o yaşam biçimini sunan şey köydeki yaşam biçimi. Başka şartlar içine gittiğinizde o dil bunu karşılamıyor. Bu o dilin eksikliği olarak görülmemeli. Çünkü bu dilin gelişememesi temel ulus devletin inşasındaki Sunni-Türk kimliğine uydurulmak için yapılan asimilasyon politikaları. Öte yandan köylerde yaşamın devam etmesi için oradaki maddi şartların devam etmesi lazım. Bugün yapılan HES projeleri bölgedeki ekolojik hayata doğrudan zarar veren şeyler. Ekolojik hayatın yok olması insanların günlük etkinliklerini devam ettirebileceği şartların ortadan kalkması demek. Dolayısıyla böyle bir müdahalede var. Nasıl daha farklı bir sonuç olabilirdi” ifadelerini kullandı.

 

ROMEİKA ÇALIŞMALARI

 

Bu durumun önüne geçilebilmesi için yapılan çalışmalara da değinen Yıldızlı, “Dilin yok olmaya gidişi bir yakınınız öldüğünde ne hissediyorsanız öyle bir yıkım hali. Kendi varlığınızın tehlikede olması hali. Romeika ile ilgili yapılan bütün çalışmaları takip ediyorum. Vahit Tursun’un önce sözlüğü arkasından da gramer kitabı çıktı. Onun haricinde tezler yazılıyor. Yine Pontos kültürü kitapları, şarkılar çıkarılıyor. Bunları çok kıymetli buluyorum. Bu çalışmaların yeni nesilde etkili olduğunu düşünüyorum. Babannesi, dedesinden duyduğu dilin ne olduğunu anlama konusunda dikkat çekiyor. Önceden ‘bu bir dağlı, köylü dili’ algısı vardı. Bu tersine dönmeye başladı. Bununla ilgili yapılan haberlerin de etkili olduğunu düşünüyorum. Fakat öncelikle dilin eğitimimin olması lazım. Dil yazılı olmayıp, sözlü dili de besleyen ortam ortadan kalkınca ilerlemesi mümkün değil. O yüzden insanların bu dili öğrenebileceği, konuşucuların yazılı dile geçebileceği, konuşmayanların konuşmayı öğrenebileceği ortamların olması lazım” diye konuştu.

 

MA / Tolga Güney

 

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version