Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Nulla Poena Sine Lege (Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz)

Nulla Poena Sine Lege (Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz)


YORUM | Av. ÖMER TURANLI 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Yalçınkaya-Türkiye kararında hak ihlali olduğuna hükmettiği maddelerden şüphesiz en önemlisi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 7. Maddesidir. Çünkü, AİHM, keyfi dava açıldığını, keyfi mahkûmiyet kararı verildiğini ve keyfi cezalandırma yapıldığını tescil etmiş oldu. 

Peki bu ne anlama geliyor, ya da AİHS 7. Madde nedir? AİHS’nin 7. Maddesi, ceza yargılamalarında adalet ve hakkaniyetin sağlanmasına odaklanan temel bir yasal ilkedir. AİHS’nin 7. maddesinin 1. fıkrası şöyle der: ‘Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.’

Kanunsuz suç ve ceza olmaz diye de okunabilecek bu madde, özünde, işlediğiniz tarihte yasalar uyarınca suç olarak kabul edilmediği sürece bir eylem veya ihmalden dolayı cezalandırılamayacağınız ilkesine dayanır. Bu, hükümetin, yaptığınız zaman yasal olan bir şey için sizi kovuşturmak üzere yasaları geriye dönük olarak uygulayamayacağı anlamına gelir. Kanunsuz ceza olmaz, en basit tanımıyla suçun sadece kanun ile tanımlanabilme ve cezanın sadece kanun ile öngörülebilme ilkesini ifade eder.

Bu hukuki güvence hukukun üstünlüğünün temel unsurlarından biridir ve savaş zamanında veya başka bir kamusal tehlike halinde dahi askıya alınamaz. Amacından ve konusundan da anlaşıldığı üzere, bu madde, keyfi kovuşturmalara, mahkûmiyet kararlarına ve cezalara karşı en etkin güvencelerden biridir.

Madde 7 tarafından sağlanan temel korumaları şöyle sıralayabiliriz:

Geriye Dönük Cezalandırma Yoktur: Bir eylem, işlediğinizde suç değilse, aradan geçen sürede yasalar değişse bile daha sonra bu eylemden dolayı yargılanamazsınız veya cezalandırılamazsınız. Bu ilke yasal kesinliği sağlar ve keyfi kovuşturmaları önler.

Kanunlar Açık ve Belirgin Olmalıdır: Cezai suçları tanımlayan kanunlar açık ve spesifik olmalıdır. Başka bir deyişle, yasalar neyin suç teşkil ettiğine dair kesin ve anlaşılır bir tanım sunmalıdır, böylece bireyler eylemlerinin yasadışı olup olmadığını kolayca anlayabilmelidir.

Cezalar Öngörülebilir Olmalıdır: Bireyler, bir suç işlediklerinde karşılaşabilecekleri cezayı makul bir şekilde tahmin edebilmelidir. Bu ilke, yasanın sanığı şaşırtacak veya şok edecek şekilde uygulanmasını önler. Cezalar, suçun işlendiği tarihte kanun tarafından öngörülen cezalarla uyumlu olmalıdır.

Yasayı Geniş Yorumlama Yasaktır: Hükümet, ceza kanunlarını sanığın aleyhine olacak şekilde geniş yorumlayamaz. Bu, yetkililerin bir yasanın anlamını, başlangıçta suç olarak kabul edilmeyen eylemleri kapsayacak şekilde genişletemeyeceği anlamına gelir.

Çelişen Yasalara Karşı Koruma: Eğer yasalarda belirsizlik ya da çelişkili yorumlar varsa, bireyler haksız yere cezalandırılamaz. Yasa, cezai sorumluluğun belirlenmesi için açık ve tutarlı bir çerçeve sağlamalıdır.

Yasal Gelenek ve Öngörülebilirlik: Hukuk, yargısal yorum yoluyla evrilebilirken, bu evrim suçun özüyle uyumlu ve makul ölçüde öngörülebilir olmalıdır. Bu, yorumlama alanı olsa bile, bireylerin yasanın nasıl uygulanacağı konusunda bir dereceye kadar öngörülebilirliğe sahip olması gerektiği anlamına gelir.

Eski Yasaların Genişletilmesine İlişkin Sınırlar: Hükümetler eski yasaları, daha önce bu yasalar kapsamında suç sayılmayan eylemleri kovuşturmak için kullanamazlar. Bu, cezai sorumluluğun kapsamının adil olmayan bir şekilde genişlememesini sağlar.

Özünde, 7. Madde hukukun üstünlüğünün temel taşıdır ve bireylerin cezai kovuşturmalarda adil ve hakkaniyete uygun muamele görmesini garanti eder. Keyfi kovuşturmaları önler, hukuki açıklığı korur ve kanunun geriye dönük olarak sanığın aleyhine değişmemesi gerektiği ilkesini muhafaza eder.

Peki AİHM’nin verdiği 7. Madde ihlalinin Türkiye’deki yargılamalar açısından önemi nedir?

İlk önce şunu söyleyelim, binlerce masum insanın hayatını paramparça eden ciddi bir adaletsizlikten bahsediyoruz. Bu ihlal, adalet ve hakkaniyet ilkelerinin açıkça göz ardı edildiğini ispat etmektedir.

AİHM, Bylock adlı bir iletişim uygulamasını kullanmak, Bank Asya olarak bilinen bir bankaya para yatırmak, bir derneğe üye olmak veya dini sohbetlere katılmak gibi bazı eylemlerin AİHS’nin 7. Maddesi bağlamında suç sayılamayacağına karar verdi. Bu dönüm noktası niteliğindeki karar, bireylerin suç teşkil etmeyen bu eylemleri nedeniyle haksız yere terörist olarak yaftalanamayacağını ortaya koymaktadır. Karar, terörle mücadele tedbirlerinin muhalif sesleri bastırmak ve masum bireyleri yalnızca Gülen hareketi ile olan ilişkileri nedeniyle cezalandırmak amacıyla kötüye kullanılmasına karşı net bir duruşu temsil etmektedir. AİHM’nin bu hakları teyit etmesi, haksız yere zulme uğrayanlar için bir umut ışığıdır ve baskıcı tedbirler karşısında adaletin, hukukun üstünlüğünün ve temel insan haklarının korunmasının önemini bir kez daha teyit etmektedir.

Dahası bu ihlal kararı, çok daha geniş manada yorumlanması gereken önemli anlamlar ifade etmektedir:

Haksız Suçlamalar ve Tutuklamalar: İşlemediğiniz suçlarla itham edildiniz, ailenizden koparıldınız ve yıllarca hapsedildiniz. Bu suçlamaları destekleyecek herhangi bir kanıt olmaksızın haksız yere terörist olarak yaftalanan sayısız Gülen hareketi üyesinin karşılaştığı acı gerçek budur.

Keyfi İhraçlar: Devlet kurumlarındaki işlerimizden ve pozisyonlarımızdan keyfi olarak çıkarıldınız. Kendini işine adamış eğitimciler, devlet memurları ve profesyoneller olan sizler, yalnızca Gülen hareketiyle olan bağlarımız nedeniyle aniden bir kenara atıldınız.

Geçim Kaynaklarının Kaybı: Birçoğunuz için bu hukuksuz ihraçlar geçim kaynaklarınızın kaybıyla sonuçlandı. Aileleriniz geçimlerini sağlamakta zorlandı ve bu haksız eylemlerin doğrudan bir sonucu olarak maddi sıkıntılar yaşadınız.

Sevdiklerinizden Ayrılık: Aileler parçalandı; ebeveynler, kardeşler ve çocuklar hapis ve sürgün nedeniyle birbirlerinden ayrıldılar. Bu duygusal kargaşa hayatlarınızda kalıcı izler bıraktı.

Boğucu Bir Korku İklimi: İnançlarınızı ifade etmenin daha fazla zulme yol açabileceği bir korku ikliminde yaşıyorsunuz. Sesiniz susturuldu, demokrasinin ve düşünce özgürlüğünün özü ayaklar altına alındı.

Uluslararası Tanınma: Bu ihlal kararı ile Türk hükümetinin zulümleri uluslararası alanda gerçekten dikkat çekmiş, kınanmış ve tescil edilmiş oldu. Bu durum, içinde bulunduğunuz kötü durumu küresel sahnede ön plana çıkararak adalet ve hesap verebilirlik ihtiyacını gözler önüne serdi.

Sesinizi Yükseltme Cesareti: Baskıcı rejimin dayattığı korkuya rağmen, AİHM’nin 7. Maddenin ihlal edildiğini teyit etmiş olması hukuki mücadeleye güç katmıştır. Saygın bir uluslararası otorite tarafından yapılan bu kabul, masumiyet iddialarınızı doğrulamaktadır.

Esasen, 7. Maddenin ihlali sadece hukuki bir mesele değildir; Türkiye’deki binlerce Gülen hareketi üyesi için derin bir kişisel trajedidir. Bu, çekilen acıların uluslararası düzeyde kabul edildiği anlamına geliyor ve hayatlarımızı geri kazanmaya, sevdiklerimize kavuşmaya ve uğradığımız akıl almaz haksızlıklar için adalet aramaya bir adım daha yaklaştırıyor.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version