Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İstanbul Valiliği’nin ikameti başka şehirde olan Suriyeli sığınmacılara verdiği süre yarın doluyor


İstanbul Valiliği’nin ikamet kayıtları başka illerde olmasına karşın İstanbul’da yaşayan “geçici koruma” statüsündeki Suriyeli sığınmacılara verdiği süre yarın (24 Eylül) sona eriyor.

İstanbul’da kayıtları olmadığı halde Türkiye’nin en büyük kentinde yaşayan sığınmacılar bu tarihten itibaren kimlik kontrolünde tespit edilmeleri halinde, kayıtlı oldukları kentlere gönderilecek.

2011 yılında başlayan iç savaş nedeniyle ülkelerini terk eden 6,5 milyon civarında Suriyelinin resmi rakamlara göre yaklaşık 3 milyon 300 bini Türkiye’de yaşıyor.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre İstanbul’da 535 bin Suriyeli bulunsa da gerçek sayının, bunun en az iki katı olduğu iddia ediliyor.

İstanbul’daki Suriyelilerin en gözde ilçesi Esenyurt

Suriyeliler ağırlıklı olarak İstanbul’un batısındaki ilçelerde yaşıyor.

Fatih, Küçükçekmece, Esenler, Bağcılar ve Bahçeşehir ciddi bir Suriyeli nüfusu sınırları içinde bulundursa da yaklaşık bir milyon nüfusu ile yalnız İstanbul’un değil Türkiye’nin de en büyük ilçesi olan Esenyurt, Suriyelilerin de en çok rağbet gösterdiği ilçe.

Kimi zaman “Küçük Suriye” olarak da adlandırılan Esenyurt tahminlere göre yaklaşık 150 bin Suriyelinin bulunduğu tahmin ediliyor.

Suriyeli sığınmacı: “İnsanlar evlerini işlerini kapatıp gitti mecburen”

Ancak her zaman yoğun Suriyeli nüfusun gelip geçtiği Esenyurt Cumhuriyet Meydanı’ndan pek fazla sığınmacıya rastlanmıyor.

Olanlar da kamera ve mikrofonu görünce yolunu değiştiriyor. Fakat Mohammed Hacali adlı Suriyeli sığınmacı, kendisi ile aynı kaderi paylaşanların durumlarını şöyle açıklıyor.

“Normalde bu saatte cadde ve restoranların hepsi kalabalık olurdu. Şu anda dükkanlar bomboş, insanlar çoğu gitti. Hatay’da ve diğer illerde kaydı olanlar o bölgelere geri döndü. Parası olanlar ise yurtdışına gittiler. Çünkü polis yakaladığı zaman cezası olduğu insanlar korkuyor. İnsanlar evlerini işlerini kapatıp gitti mecburen. Gittikleri yerde sıfırdan tekrar hayata başlamaya çalışacaklar.”

“Ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi, nerede çalışıp para kazanabileceğimi bilmiyorum”

Hacali’den aldığı cesaretle bir başka Suriyeli de konuşuyor. Ama ne görüntü alınmasına izin veriyor ne de isminin yayınlanmasına.

“Ne yapacağımızı şaşırdık. Benim ikametim Gaziantep’te ama 4 yıldır iş burada bulduğum için İstanbul’dayım. 4 tane çocuğum var. Ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi, nerede çalışıp para kazanabileceğimi bilmiyorum.”

Kimliğini açıklamaktan çekinen sığınmacı aslında kentteki sığınmacıların temel sıkıntısını da ortaya koymuş oluyor.

Çorabatır: “İnsanlar sanki bir pinpon topu gibi siyasi atmosfere göre itilip kakılıyorlar”

Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) eski Türkiye Sözcüsü ve İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır, bu uygulamanın sonuç vermeyeceği kanaatinde.

Yıllardır mülteciler üzerinde çalışan ve VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Çorabatır, “İstanbul’da özellikle küçük ölçekli orta ölçekli işletmelerin olduğu oto sanayi bölgelerinde çalışıyorlar ve evlerini de o sanayi bölgesinin etrafında oluşmuş daha ucuz konutlar da kalıyorlar. Şimdi onları geri göndermek işlerinden olmaları demek. Geri gidecekleri şehirde işleri olmayacak yeniden iş aramaya başlayacaklar. Evleri yok. Seçimler zamanı çok fazla göçmen karşıtı kampanyalar yürütüldü. Bu sebeple dönecekleri şehirler de geri almak istemiyor onları. Ev sahipleri evlerini kiraya vermek istemiyor. Dolayısıyla insanlar mağdur olacaklar. Bir süre sonra bu mağduriyetten ötürü İstanbul’a geri gelecekler. Yine ya eski işlerinde veyahut ta başka bir işte kayıtdışı çalışacaklar. Yani bu çözüm değil. İnsanlar sanki bir pinpon topu gibi siyasi atmosfere göre itilip kakılıyorlar” diyor.

Türkiye, mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin 1951 yılında hazırlanan Birleşmiş Milletler Cenevre Sözleşmesi’ne 1961 tarihinde taraf oldu. Her ne kadar sözleşmenin kapsamını genişleten 1967 tarihli New York Protokolü’ne de 1968 yılında katılmış olsa da ancak coğrafi sınırlama şerhi koyarak doğusundan gelen mültecileri kapsam dışında bıraktı.

“Önümüzdeki yerel seçimlere kadar bu tür rahatsız edici uygulamalar korkarım olacak”

Mülteci hakları konusunda çalışan birçok uzman gibi Metin Çorabatır da bu yaklaşımdan vazgeçilmesi ve coğrafi kısıtsız sözleşme şartlara uyulması gerektiğini dile getiriyor.

İGAM Başkanı, “Türkiye bu sözleşmeye coğrafi kısıtlama ile taraf olduğu için bu insanlara mülteci demiyor ama bu insanlar mülteci. Bu insanlar kaçma sebepleri açısından Türk hukukundaki statüleri ne olursa olsun mülteciler. Bunların karınlarını doyurulması, istihdama alınması lazım. Hem yardıma muhtaç olmaktan kurtarılmaları hem Türk ekonomisine katkıda bulunmaları ve kendileri ayakları üzerinde tutunmaları gerekiyor. Türkiye, coğrafi kısıtlama uygulamasını kaldırmalı. İstanbul Valiliği’nin yaptığı gibi uygulamaların siyasi sebeplerle verildiğini düşünüyorum. Muhalefet partileri ‘Mültecileri geri göndereceğiz’ söyleminin onlara oy kazandırdığını düşünüyorlar. Buna karşılık iktidarda onların daha az görünür hale gelmesi şeklinde değişik hoş olmayan kavramlarla bu operasyonları dile getiriyorlar. Süpürme kavramı, seyrekleştirme kavramı. Önümüzdeki yerel seçimlere kadar bu tür rahatsız edici uygulamalar korkarım olacak” diye konuşuyor.

“Suriyeli 9 bin TL’ye çalıştığı için işveren elin Suriyelisini bizim yerimize çalıştırıyor”

İkameti başka şehirde olan Suriyelileri İstanbul’dan uzaklaştırmak halkın ciddi bir kısmı tarafından yeterli görülmüyor. Özellikle vasıfsız işçiler Suriyelilerin varlığından hoşnut değil.

Onlardan biri olan Arda Kaya, “Bu neyin önlemi ki? İstanbul’da değil de Gaziantep’te ya da başka şehirde olacaklar. Sonuçta Türkiye’deki 81 ilin içinde olacaklar. Böyle olunca önlem alınmış mı oluyor. Mültecilerin burada olması bizi olumsuz etkiliyor. Normalde 13-14 bin TL’ye çalışacağım yerde Suriyeli 9 bin TL’ye çalıştığı için işveren elin Suriyelisini bizim yerimize çalıştırıyor” derken bir evini Suriyelilere kiraya veren Hamdi Garipoğlu ise “Hiçbir anlamı yok neden gönderiyorlar ki? Göndermiyorlar da aslında adamları buradan alıp Tuzla’da bir yere bırakıyorlar. Onlar da tekrar geri geliyor. Örnek benim kiracım, adamı götürdüler adam tekrar geri buraya kaçtı. Bana ‘Gittik geri geldik. Bir daha göndersinler bir daha geri gelirim’ diyor. Ancak ülkenin dışına çıkartırlarsa geri gelemezler” şeklinde konuşuyor.

Exit mobile version