Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Dr. Savaş Çoban: RTÜK, bir sansür kurulu değildir ancak öyle çalışıyor

Dr. Savaş Çoban: RTÜK, bir sansür kurulu değildir ancak öyle çalışıyor


Oğulcan ÖZGENÇ


ANKARA – RTÜK’ün “cinsiyet temelli alternatif dünyalar” kurguladığı gerekçesiyle Netflix’e ceza kesmesi ve benzer dijital platformları Eylül ayında toplantıya çağırması RTÜK’ün yasal ve kurumsal konumunu yeniden gündeme getirdi.

1994’te kurulan ve 2018’de cumhurbaşkanı tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı ile ilişkilendirilen RTÜK, dokuz üyeden oluşuyor. Anayasadaki düzenlemeye göre, RTÜK üyeleri siyasi partilerin üyelik için aday gösterdiği isimler arasından TBMM Genel Kurulu’nca seçiliyor.

7 YILDA 671 PROGRAM DURDURMA CEZASI

RTÜK, 2014-2021 arasında toplam 671 programa durdurma cezası uyguladı. Durdurma cezalarının yüzde 75’i 2019 ve 2021 yılları arasında verildi. 2022’de ise Halk TV, Tele 1, KRT Tv, Fox Tv ve Flash Tv’ye toplamda 54 kez ceza kesen RTÜK; geçtiğimiz günlerde Türkiye’de faaliyet gösteren altı dijital platformun toplamda 8 yapımına en üst sınırdan ceza verdi. RTÜK dijital platformlara en son 4 yıl önce ceza kesmişti.

RTÜK’ün geçirdiği yasal ve kurumsal dönüşümleri, AKP iktidarı döneminde üstlendiği işlevi, dijital platformlara yönelik cezalarını ve müdahalelerini bağımsız araştırmacı Doktor Savaş Çoban ile konuştuk.

RTÜK’ün özerk bir yapıya kavuşması için iktidarın demokratikleşmesi gerektiğini ifade eden Çoban, “İktidar, demokratik ilkelere riayet etmez ve altına imza attığı uluslararası anlaşmalara uymazsa RTÜK de iktidarın medya komiserliği olarak görevini sürdürmeye devam edecektir” değerlendirmesinde bulundu.

Dr. Savaş Çoban

1994 yılında kurulan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, kuruluşundan bu yana nasıl bir yasal dönüşüm geçirdi?

RTÜK, özel radyo ve televizyon yayınlarını düzenleyen, mülga 3984 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 13 Nisan 1994 tarihinde TBMM’de kabul edilmesinin ardından, 20 Nisan 1994 tarihinde 21911 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle kurulmuştur. 2011 yılına gelindiğinde ise Anayasa Mahkemesinin bazı maddeleri iptal etmesi ve AB müktesebatına uyum çerçevesinde “AB Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi” hükümleri esas alınarak yeniden bir düzenleme yapıldı. Bu amaçla hazırlanan 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun 3 Mart 2011’de yürürlüğe girdi. 1 Ağustos 2019 tarihinde yürürlüğe giren “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” ile ise internet ortamında RTÜK denetimi de resmen başlamış oldu. Görev ve yetkileri 6112 sayılı Radyo ve Televizyon Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’a göre belirlenen RTÜK, idari ve mali özerkliğe sahip, tarafsız ve kamu tüzel kişiliği niteliğinde bir kurumdur. 6112 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinde, bu kanunun amaçları arasında ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması da yer alıyor. 34’üncü maddede ise, RTÜK’ün “Kanun ve mevzuatta kendisine verilen görev ve yetkileri kendi sorumluluğu altında bağımsız olarak” yerine getirip kullanacağı hükme bağlanıyor.

‘RTÜK, BİR APARAT HALİNE GETİRİLDİ’

Kurumun bugünkü niteliğini nasıl değerlendirebiliriz?

AB uyum süreci için gerçekten demokratik bir içeriğe sahip olan RTÜK zamanla kuruluş ilkeleri ve kuruluş amacından uzaklaşarak bugün çok farklı bir noktaya evrilmiş durumda. RTÜK bir anlamda ideolojik ve politik anlamda iktidarın hoşuna gitmeyen seslerin susturulması için kullanılan bir aparat haline getirilmiştir. Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin yaşadıkları aslında gelinen noktayı çok net bir şekilde ortaya koymakta. 31 Ekim 2019’da RTÜK’ün CHP kontenjanından seçilen üyesi Faruk Bildirici’nin üyeliği Bildirici’nin RTÜK Başkanı Şahin’in RTÜK dışında iki kamu kuruluşunda Yönetim Kurulu üyesi olmasının yasaya aykırı olduğunu söyleyip Şahin’in istifasını istemesinden sonra RTÜK Başkanlığının talebi ve üyelerin 6’ya karşı 2 oyuyla düşürülmüştü. Kararda, Bildirici’nin hem siyasi tarafsızlığını hem de RTÜK’ün düzenleyip denetlemekle yükümlü olduğu medya hizmet sağlayıcılara karşı tarafsızlığını yitirdiği, Üst Kurul toplantılarının gizliliğini ihlal ettiği, yargı kararlarına muhalefet ettiği ve Üst Kurulu, Üst Kurul üyeleriyle çalışanlarını hedef aldığı iddia edilmişti. Bildirici üyeliğinin düşürülmesiyle ilgili “25 yıllık RTÜK tarihinde bir ilk ve demokrasi açısından tehlikeli bir yol açıldı” ifadesini kullanmıştı.

ÜST KURUL KARARI

RTÜK kendi sitesinde yayınlanan bir üst kurul kararında şu paragrafa rastladım;

“Düşünmek insana özgü bir kavramdır ve bu eylem sonucunda sürecin ürünü olarak da düşünce ortaya çıkmakta. Bireylerin ortaya koyduğu düşüncelerin baskı altına alınmadan özgürce ifade edebilmesi kanaat özgürlüğü kavramını oluşturmakta. İfade özgürlüğü, siyasal, sosyal, hukuki, ticari vb. hangi alanda olursa olsun her türlü düşünceyi çeşitli yollarla başkalarına anlatabilme, yayabilme ve onları ikna edebilmeyi kapsamakta. Çünkü üretilen düşüncelerin en önemli unsuru o düşüncenin özgürce açıklanabilmesidir. İfade özgürlüğü ve halkın haber alma özgürlüğü bağlamında, eleştiri sınırları aşılmadan gerçekliğin farklı inşalarının kamuoyuyla paylaşılması demokratik toplum doğasının gereğidir. Ancak tüm temel hak ve özgürlüklerde olduğu gibi ifade özgürlüğünün kullanım alanının sınırları yasal düzenlemelerle açık ve net bir şekilde belirlenmiştir. Bu bağlamda kişilerin düşüncelerini açıklarken aşağılayıcı, küçük düşürücü, iftira ve hakaret niteliğinde ifadeler kullanmaları eleştiri sınırlarının aşılması olarak değerlendirilmekte. Bu nedenle kişi ya da kuruluşlara hakaret etmek ve iftira atmak düşünce ve ifade özgürlüğünün korumasından faydalanmamakta.”

İsmailağa cemaatinin bir programı için verilen cezanın içeriğinde yer alan bu paragraf gerçekten de insanı demokratik ve laik bir cumhuriyette yaşadığına ikna edecek nitelikte ancak daha önce ifade ettiğimiz gerçekler göz önüne alındığında bu paragrafı ciddiye almak imkansız hale geliyor.

‘RTÜK, TÜM YÜKÜMLÜLÜKLERİNİN TERSİNİ YAPIYOR’

AKP iktidarı döneminde RTÜK nasıl bir işlev üstlendi?

RTÜK’ün görevi bellidir ve bir sansür kurulu değildir ancak ne yazık ki öyle çalışmakta. Kendi açıklamalarına göre; RTÜK tüm radyo ve televizyon kurumlarını denetleyen, dilin yozlaşmasını, kişi ve kurumların haklarının ihlal edilmesini engelleyen, özgür, şeffaf ve çok sesli bir medya ortamının gelişimine ve insan haklarının, demokrasinin uluslararası standartlarda uygulanmasına katkıda bulunmakla mükelleftir. Buradan hareketle RTÜK’ün kendiyle çeliştiğini ve haber ve enformasyon akışını engelleyerek tüm yükümlülüklerinin tersini yaptığı söyleyebiliriz. Muhalif kanallar sürekli cezalara maruz kalmakta. İktidar yanlısı medyanın RTÜK ilkeleriyle çelişen yayınları özellikle görmezden gelinmekte. Bu bağlamda RTÜK bağımsızlığını tamamen kaybetmiş ve iktidarın bir uzantısına dönüşmüştür. Bu bağlamda verdiği kararlar tartışmalara sebep olmakta.

‘OTOSANSÜR ARTIK NORMALLEŞMİŞTİR’

RTÜK’ün müdahaleleri medyayı nasıl etkiliyor? Söz konusu müdahalelerinin medya kuruluşları özelinde bir otosansüre yol açtığını söyleyebilir miyiz?

Susma Platformu’nun Susma-Ocak-Aralik-2022 raporunda aslında tüm gerçekler ve yaşananlar şu ifadelerle net bir şekilde ortaya koyulmuş:

“2023’ün ilk aylarında ülke seçim iklimine girerken, yıl boyunca iktidarın kültür, sanat ve medya alanındaki kontrolünün giderek artacağını tahmin etmek zor değil. Hatta 2022 senesinin; iktidarın seçmenlerini konsolide etmek ve kültürel/ ekonomik/politik hegemonyasını sağlamak amacıyla bir ihlaller silsilesini önümüze serdiğini söyleyebiliriz. Bu ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve hatta ifade özgürlüğünü kullanan kişilere yönelik nefret üreten tutumun sadece gözdağı değil aynı zamanda seçmenlere yönelik birer duygulanımsal yatırım olduğunu da düşünmek mümkün. Bu şekilde ülkedeki ekonomik kriz ve antidemokratik ortama rağmen, iktidar kendisine olan desteği harlayıp diri tutabilmeyi umuyor belki de. Uygulanan sansürler ve yasaklar da burada -neredeyse vatandaşların da talebi ve desteğiyle- iktidarın bir aracı haline geliyor.”

RTÜK, iktidarın medya üzerindeki baskı aparatı olarak yukarıdaki hedefleri gerçekleştirmek için uğraşmakta ve cezalarla, yaptırımlarla varlığını güçlü bir şekilde hissettirmekte. Normal olarak bu baskı çeşitli sonuçlara yol açmakta ki otosansür artık normalleşmiştir. Canlı yayınlarda moderatör ya da programcıların konuklarının sözleri karşısında nasıl kıvrandığını hepimiz görmekteyiz.

‘LGBTİ+’LARIN GÖRÜNÜR OLMASI RTÜK’Ü ÇILDIRTMAKTA’

RTÜK son olarak dijital platformları “cinsiyet temelli alternatif dünyalar” kurguladıkları gerekçesiyle Eylül ayında toplantıya çağırdı. Bu gelişme de RTÜK müdahaleci tavrının önümüzdeki süreçte de devam edeceğini gösteriyor. Bu müdahaleyi nasıl değerlendirebiliriz?

RTÜK, “toplumun manevi değerleri ve ailenin korunması” amacını ileri sürerek cinsiyet kimliklerinin ve cinselliğin rahatça ifade edilmesini engellemeye çalışmakta. Bu “ailenin korunması” konusu sadece RTÜK’ün değil siyasetin de konusudur ve bu anlamda iktidarın kendi kitlesini konsolide etmek için verdiği sözleri tutarak LGBTİ+’lara karşı yasa çıkarması da önümüzdeki aylarda gündeme gelecektir. Çünkü farklı cinsiyet kimlikleri aile açısından büyük bir tehdit olarak algılanmakta. Seçim döneminde LGBTİ+’lara karşı hoşgörüsüz olacaklarını beyan eden ve onların haklarını savunanları da ötekileştiren iktidardan ve onun medya üzerindeki baskı aparatından başka bir tavır beklemek de anlamsızdır.

TGC’NİN AÇIKLAMASI

RTÜK, LGBTİ+’ların yer aldığı dizi ve filmlerin gösterildiği dijital platformları özellikle hedef almaya başlamıştır. TGC, RTÜK’ün dijital platformlara verdiği cezayla ilgili açıklama yapmıştı. Açıklamada şu görüşler yer aldı:

“Televizyonlara yaptığı müdahalelerden sonra RTÜK, bu kez de dijital platformlara yönelik üst sınırdan idari para cezası verdiğini duyurdu. RTÜK Netflix, Disney +, Amazon Prime Video, Mubi, Bein ve Blu TV’ye verdiği cezalara ilgili olarak da toplumsal ve kültürel değerler ile Türk aile yapısına aykırılık iddiasında bulundu. Anlaşılan o ki, RTÜK değişen dünya düzenini, temel insan hak ve özgürlüklerini kavrayamadığından yine karartma ve yüksek para cezalarıyla yayınlara yön vermeye çalışmaktadır.”

LGBTİ+’ların görünür olması ve artık dizilerde, filmlerde vb. tüm dünyada bunun artık normal karşılanması RTÜK’ü deyim yerindeyse çıldırtmakta. Bu tarz yayın yaptığı için dijital platformlara, 6112 sayılı kanunun 8’nci maddesinin ‘toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz’ bendinin ihlal edildiği gerekçesiyle üst sınırdan para cezaları verilmekte.

RTÜK’ün yapısal özerkliği nasıl sağlanabilir?

İktidarın demokratikleşmesi ile RTÜK de yapısal anlamda özerk olabilir. İktidar, demokratik ilkelere riayet etmez ve altına imza attığı uluslararası anlaşmalara uymazsa RTÜK de iktidarın medya komiserliği olarak görevini sürdürmeye devam edecektir.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version