Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
ANKARA – Twitter’ı satın aldıktan sonra uyguladığı politikalarla tartışmalara neden Elon Musk, yürürlüğe koyduğu ‘kullanım limiti’ uygulamasıyla bir kez daha gündemde. Doğrulanmış hesapların günde 6 bin, doğrulanmamış hesapların 600, yeni hesapların ise 300 tweet görüntüleyebileceğini duyuran Elon Musk, tepkilerin ardından limit revize ederek 10 bin olarak güncelledi.
Elon Musk, ‘kullanım limiti’ni sosyal medya platformunun bağımlılık yapması üzerine ‘dünyaya bir iyilik yapmak için’ gerekçelendirse de esas gerekçenin yapay zeka şirketlerinin Twitter üzerinden verileri çekmesi olduğu belirtiliyor.
Öte yandan ‘kullanım limiti’ uygulaması Elon Musk’ın tepki çeken ilk hamlesi değil. Twitter’ı satın aldığı günden bu yana gazetecilerle polemiğe giren, bazı muhabirlerin hesaplarını askıya alan, mavi tik uygulamasını ‘Twitter Blue’ adı altında ücretli yapan Musk’ın artık attığı her adım tartışmalı.
Peki Musk’ın Twitter’a dair attığı adımların sebepleri neler? Kapitalistler ile sosyal medya arasındaki ilişki nedir? Atılan bu adımlar kullanıcı pratiklerini nasıl etkiliyor? Bu soruların cevaplarını Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Nevin Yıldız ile konuştuk.
‘MUSK’IN KAYGISI ETİK DEĞİL TİCARİ’
Geçtiğimiz günlerde Elon Musk, sahibi olduğu Twitter’da gönderi görüntülemesine kısıtlama getirdi. Musk neden böyle bir adım attı?
Evet, sosyal medyada çokça da tepki çekti; bu kısıtlama öncesinde de hesaplardaki mavi tık uygulamasını belli bir ücrete tabi tutmayla başlamıştı. Birçok hesap bu ücreti ödemediği için mavi tikini başka bir ifadeyle “güvenilir hesap” olma özelliğini kaybetmiş oldu. Musk, Twitter’ı satın aldığından beri bu mecraya eşit erişime haliyle bir kamusal alan olma potansiyeline yönelik ciddi kısıtlamalar getiriyor. Tweetlere limit getirmesi meselesi de bence bununla ilgili. Musk bu sınırlamaya gerekçe olarak yapay zeka şirketlerinin buradan bilgi çekip bunları işlemesini gösterdi ki bunu da etik açıdan sorunlu bulduğunu da söyledi. Ama bence etik açıdan sorunlu olmasının yanı sıra Musk’ın derdi etik değil, ticari kaygılar. Manipülasyonla ilgili attığı tweet gibi, burada çok zaman geçiriyorsunuz, gidip ailenize ve sevdiklerinize zaman ayırın minvalinde attığı sarkastik tweet de esasında biraz aklımızla dalga geçer mahiyetteydi.
‘FİLLER TEPİŞİRKEN ÇİMENLER EZİLİYOR’
Musk yapay zeka şirketlerinin siteyi ‘manipüle etmesi’ nedeniyle bu kararı aldığını iddia etti. OpenAI’ın (ChatGPT) kullandığı verileri Twitter’dan satın almak yerine, Twitter kullanıcısı taklidi yaparak bedava çekmeye başladığını söylüyor. Veri meselesi artık ‘dijital savaş’lara sebep olabiliyor. Bu veriler, şirketler ve sahipleri açısından ne önem arz ediyor?
Musk’ın söylediklerinde haklılık payı var, zira mesela OpenAI’ya dava açtılar; buradan çektikleri bilgilerle yapay zeka geliştiriyorlar ve ortada çok ciddi bir ticari kazanç var. Ama bu uygulamanın öncesinde de hiç etik olmayan veya kamusal iyiyi gözetmeyen bir hamleyle Twitter’ı akademisyenlerin ve araştırmacıların kullanımına da kapattı. Bu yüzdendir ki herkes kazıma yoluyla veri toplamaya başladı. Mecrası Twitter olan birçok bilimsel araştırmanın akıbeti ne olacak şimdi, kimse bilmiyor. Hatta bu uygulama üzerine akademide, Elon Musk’ın eleştirel akademik çalışmaları hedef aldığı ve bu türden çalışmaların önünü kesmeye çalıştığı yönünde tartışmalar da başladı. Özetle, söz konusu veriler başta yapay zeka geliştiricisi şirketler olmak üzere akademisyenler için de olmazsa olmaz bir öneme sahip ama yapay zeka geliştiricisi şirketlerden farklı olarak akademisyenler bu verilerle araştırma yapıyor, verileri ticari bir amaç için kullanmıyor, bunlar üzerinden para da kazanmıyor. Eğer Musk dillendirdiği etik kaygılarında veya manipülasyon nedeniyle böyle bir kısıtlama getirdiği yönlü tezinde haklı olsaydı benzer kısıtlamayı akademik çalışmalar için uygulamazdı. Evet, sizin de belirttiğiniz üzere “dijital savaş”lardan söz etmek mümkün ve yapay zeka meselesiyle bu savaşların daha da alevleneceği açık. Zira yapay zeka geliştirmek demek veri demek ve Twitter kullanıcıları olarak biz yapay zeka şirketleri için sonsuz veri üreticileriyiz. Elon Musk da bu verilerin sahibi olarak yine bu veriler üzerindeki inisiyatifini kullanıp para kazanmak istiyor ki bunun etik kaygılarla hiç alakası yok. Ve söz konusu ticari kaygılar nedeniyle temel bir insan hakkı olan yurttaşın bilgiye erişim hakkı ihlal ediliyor ki bu başlı başına bir etik ihlal. Günün sonunda filler tepişirken çimenler eziliyor diyebiliriz.
‘YURTTAŞIN BİLGİ ALMA VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KISITLIYOR’
Sosyal medya artık insanların hayatlarının önemli bir kısmını kaplıyor. Haber alma, bilgi verme ya da sosyalleşme anlamında insanların ilk başvurduğu yerler buralar oluyor. Bununla birlikte, aynı zamanda sosyal medya ifade özgürlüğünün ve mücadele alanının kısıtlandığı yerlerde de önemli bir mücadele alanını oluşturuyor. Yaşanan olaylar, bu durumları nasıl etkiliyor/etkileyecek?
Bu savaş en çok yurttaşın bilgi alma hakkını ve ifade özgürlüğünü kısıtlıyor. Genelde internet özelde de sosyal medyanın yaygınlaşması ile özellikle iletişim akademisyenleri arasında bu mecraların sağladığı olanakların demokrasiyi güçlendireceğine ve hatta doğrudan demokrasi için ciddi ve güçlü olanaklar sunacağına dair iddialar ortaya atıldı. Zira özellikle sermayeyi elinde bulundurmayanlar gibi ana akım medyada doğru ve yeterince temsil şansı bulamayanların da kendi medyalarını yaratmaları açısından internet ve sonrası sosyal medya önemli potansiyeller taşıyordu ki hâlâ da taşıyor.
Feministler, Türkiye özelinde Kürtler, sol hareketler ve LGBTİQ+ örgütleri gibi öteki diyebileceğimiz kimlikler bu dönemde kendi medyalarını yaratabildi, seslerini duyurabildi. Kamusal alandan dışlanan bu gruplar sosyal medya aracılığıyla birer karşıt kamusal olarak hem varlık gösterdi hem de ifade ve örgütlenme haklarını kullandı ki bunlar çoğulcu bir demokrasi için elzem şeyler. Ve hatta örgütlü olmasalar dahi sesini geleneksel medyada duyuramayan sıradan yurttaşlar internetin interaktif yapısı nedeniyle zaman zaman gazetelerin online versiyonlarında çıkan haberlerin altına yazdıkları yorumlarla zaman zaman da sosyal medya paylaşımlarıyla “buradayım” diyebiliyor. Fakat sıradan yurttaşların paylaşımlarının şirketler açışından ticari kaynak olarak kullanılmasındaki etik sorunlar hem de bu mecraların kullanımında ortaya çıkan bir dizi sorun nedeniyle sosyal mecraların ifade özgürlüğü ve çoğulcu demokrasiler açısından taşıdığı potansiyel tartışmalı hale geldi zamanla. Tabii bu iki unsura bir de devletlerin sosyal medya ile ilgili kısıtlayıcı yasal düzenlemelerini de eklemek gerekiyor.
Mesela bizde en son çıkan Dezenformasyon Yasası gazeteciler ve gazetecilik örgütleri tarafından çokça eleştirildi. Ama ben burada özellikle bizim, yani yurttaşların sosyal medya kullanım biçimlerimizin gerek kısıtlayıcı yasaları gerekse Elon Musk gibi söz konusu mecra sahiplerinin kısıtlayıcı uygulamalarını nasıl meşrulaştırdığına dikkat çekmek istiyorum. Kamusal bir alan olarak değerlendirilen sosyal medya mecralarındaki dil, kamusal olmaktan ziyade günlük konuşma dilini ve nezaketini de aşan belli bir hukuku olmayan bir üsluba sahip. Buna bir de trol hesapları eklediğimizde birçok insanın mahremiyet hakkını ihlal eden ve dahası insanlık onurunu zedeleyen paylaşımlar ve diyalogların çokça olduğunu görüyoruz. Mesela interaktif olmasıyla övündüğümüz gazetelerin web sayfalarındaki haberlerin altına yapılan yorumların içeriğine şöyle bir göz gezdirin; ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin en filtresiz en çirkin halini burada görebiliyoruz. Veya bazı hesapların çok önemli mevzuları nasıl manipüle ettiğini hem ülkemizdeki hem dünya ölçeğindeki seçimlerde gördük. Yani biz ifade özgürlüğü kadar ifade özgürlüğünün sınırlarını da konuşmalıyız sosyal medya bağlamında.
‘SİSTEMİN TERCİHLERİN ÖZGÜR İRADEYLE YAPILDIĞI RESMİ İNANILIR KILMASI GEREKİYOR’
Kapitalistlerin ve sermaye sahiplerinin kendi çıkarları doğrultusunda geleneksel medyaya yönelik attığı kimi adımlar vardı. Bugün de kapitalistler politik ve ekonomik çıkarları doğrultusunda sosyal medya sahipliğine soyunuyor. Musk’ın Twitter’ı satın almasını da böyle değerlendirebiliriz. Kapitalistler için sosyal medya sahiplikleri ne anlam ifade ediyor?
Geleneksel medya gibi yeni medya da hem devletler hem de hükümetler açısından çok önemli ve güçlü aparatlar olagelmiştir. Zira rıza üretimi hem temsili demokrasiler hem de bunlarla neredeyse başat giden kapitalist sistem tarafından hayli önemli. Adına Batı tipi liberal demokrasi dediğimiz sistemlerin taşıdığı demokrasi iddiasını inanılır kılması için seçimlerin her türlüsünün -ki buna siyasal tercihler ve tüketici tercihleri de dahil- birer özne olarak tarafımızca özgür irademizle yapıldığına dair resmi inanılır kılması gerekiyor. Tam da bu yüzden medya sahipliği gibi medyanın kontrolü de geçmişten günümüze çok önemli olagelmiştir. Bunların yanı sıra Elon Musk örneğinde olduğu gibi sosyal medya sahipliğinin kendisi içerdiği büyük veri nedeniyle güçlü bir para kaynağı. Türkiye örneğinde konuşacak olursak mesela medya patronlarının farklı alanlarda ticari faaliyetler yürüten isimler olması ve bu isimlerin tekelleşme eğiliminde olması bize çok şey anlatıyor.
Mesela biz POAŞ özelleştirmesi döneminde Aydın Doğan’ın sahibi olduğu medyayla özelleştirmenin Türkiye ekonomisi açısından nasıl elzem olduğu, kamu iktisadi kuruluşlarının halkın sırtında bir kambur olduğu, burada çalışanların yatarak maaş aldığı gibi argümanlar ürettiğini gördük. Aydın Doğan daha sonra POAŞ’ı satın aldı, bu örnek bile bize ne çok şey söylüyor. Kamusal alanın gerek devlet gerekse ticari kuruluşlar tarafından bunca istilası her şeyden önce yurttaşın bilgi alma ve özgürce kanaat oluşturma hakkını ihlal ediyor.
‘BASKILAR KADAR KULLANMA PRATİKLERİMİZ DE TEHLİKE BARINDIRIYOR’
Tam da kapitalistler ve sosyal medya açısından böyle bir ilişki söz konusu iken demokratik bir sosyal medya oluşturulabilir mi? Bunun için neler yapılması gerekiyor?
İnternet başlarda halkın ve farklı kimliklerin kendi medyasını oluşturması açısından büyük bir şans olarak görüldü ki dünya ölçeğinde alternatif ve/veya muhalif medya olarak tanımlanması da bu yüzden. Evet, şimdi bakıyoruz birçok kimlik kendi medyasına sahip ama bu aynı zamanda birbirinden izole edilmiş birbirinin sesini duymayan duysa bile kale almayan parçalı bir yapıya da neden oldu. İkinci olarak kendine alternatif veya muhalif medya diyen kesimlerin bir bölümü de en azından Türkiye özelinde eleştirdikleri iktidar yanlısı medyayla benzer bir gazetecilik pratiğine hapsoldular. Bu iki unsur demokratik bir sosyal medyanın, yani her kemsin sesini sadece kendine değil belli etik ilkeler doğrultusunda birbirine de duyurduğu bir sosyal medyanın önünde engel. Diğer taraftan en başından beri sözünü ettiğimiz büyük sermayelerin ve devletlerin sosyal medya üzerindeki baskılayıcı ve kısıtlayıcı tavrı ve düzenlemeleri zaten başlı başına büyük bir sorun. Özetle tüm baskılardan ve kısıtlayıcı uygulamalardan kurtulsak da bizim sosyal medyayı kullanma pratiklerimiz ve bu mecrada icra edilen gazetecilik ve yayıncılık biçimleri de demokratik bir sosyal medya için büyük tehlikeler barındırıyor. Tüm bunlara rağmen özgür ve doğru bilgiye dayalı iletişimin varlık gösterdiği bir sosyal medya hepimiz açısından çok elzem. Bu türden bir medya için hem sermaye hem devlet baskınından yasal düzenlemelerle korunan bir ekosistem yaratılmalı. Bu ekosistem içinde varlık gösteren ya da yayıncılık yapan gazetelerin ve hatta yurttaşların da ifade özgürlüğünün sınırları ve temel etik ilkeler üzerine kendini gözden geçirmesi şart.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***