Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türkiye’deki işkence ve zulümleri anlatan sergi, tarihi Nazi hapishanesinde açıldı

Türkiye’deki işkence ve zulümleri anlatan sergi, tarihi Nazi hapishanesinde açıldı


15 Temmuz sonrası Türkiye’de yaşanan hukuksuzluklar ve hak ihlallerini anlatan sergi Frankfurt’ta eski Nazi Hapishanesi’nde açıldı. Sergi açılışında Diyarbakır Sur Belediyesi eski başkanı Abdullah Demirbaş, yazar-aktivist Kazım Gündoğan, sanatçı Hozan Cane, Zekiye Ataç, Lutz Kunze ve Alman eğitimci Dr. Helmut Dinse birer konuşma yaptı.

Kronos’tan Sevinç Özarslan‘ın haberine göre, Almanya’nın kültür ve sanat alanında marka olan şehirlerinden Frankfurt’ta dün akşam Türkiye’deki hak ihlallerine dikkat çeken bir sergi açıldı.

Kentin merkezinde bulunan ve 1888-2003 yılları arasında hapishane olarak kullanılan, 2009’dan bu yana ise hatırlama ve kültür merkezi olarak hizmet veren Klapperfeld (Gestapo) Hapishanesinde açılan “Tenkil Felaketi: Hatırlamak, Yüzleşmek, İyileşmek” adlı sergi, 15 Temmuz’dan sonra Türkiye’de yaşanan hukuksuzlukları merkezine alarak, geçmişteki acıları hatırlatmaya, onlarla yüzleşmeye ve toplum olarak hep birlikte iyileşmeye odaklanıyor.

Sürgün gazeteciler ve KHK’lılar tarafından altı yıl önce Frankfurt’ta kurulan Tenkil Müzesi‘nin hazırladığı gezici sergi aslında ilk değil. Daha önce Almanya’nın Kassel, Belçika’nın Brüksel ve Limburg şehirlerinde açılan sergide, cezaevlerinde ve gözaltı merkezlerinde ölüme sürüklenen KHK’lı tarih öğretmeni Gökhan Açıkkollu, İngilizce öğretmeni Halime Gülsu, Prof. Dr. Haluk Savaş, Doç. Dr. Ahmet Turan Özcerit’in kişisel eşyaları, anne-babası tutuklandıktan sonra kansere yakalanan ve tedavisi engellenen 8 yaşındaki Ahmet Burhan Ataç’ın pasaportu, iki çocuğunu Ege Denizi’nde yitiren Gonca-Ebubekir Kara ailesine ait eşyalar, tutsak bebeklerin kıyafetleri, annesi ve babasıyla birlikte Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan ve protez bacaklarıyla Meriç’i geçen Zeynep’in protezleri sergileniyor.

İlaçları verilmediği için Tarsus Cezaevinde ölen Halime Gülsu’nun kıyafetleri ve kullandığı ilaçların kutuları…

Ahmet Burhan Ataç’ın annesi Zekiye Ataç ve kızkardeşi Betül.

Babası tutuklu olduğu dönemde Galata Köprüsü’nden atlayarak intihar eden Nahit Emre Güney ve 7 yılda ölen 931 insanı sembolize eden 931 çivinin çakıldığı enstalasyon.

Klapperfeld Hapishanesindeki sergi diğerlerinden farklı olarak, iki ana mekana yayılıyor. Almanya’da “insan hakları müzeciliği” alanında yüksek lisans yapan Yasemin Aydın’ın küratörlüğünde hazırlanan serginin ilk bölümünde “Eşitlik hakkı, ifade ve basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı” vurgulanırken, ikinci bölümde “mülksüzleştirme, özgürlükten yoksun bırakma, işkence ve sosyal ölüm” temalar işleniyor.

Sergide ayrıca, iktidar tarafında yönetilen medyayı, başta intihar eden KHK’lılar olmak üzere ölen 931 insanı, hapisteki bebekleri ve el konulan mal varlıklarını sembolize edilen bazı enstalasyonlar ve yerleştirilmeler bulunuyor. Gümüşhane E Tipi Cezaevinde beyaz bir sandalye üzerinde ölü bulunan KHK’lı komiser Mustafa Kabakçıoğlu’nun cezaevinin bir hücresi kullanılarak yapılan yerleştirme bunlardan biri.

Sistematik işkence sonucu kalp krizi geçirerek İstanbul Emniyet Müdürlüğü nezarethanesinde öldürülen Gökhan Açıkkollu’nun vefat ettiğinde üzerinde bulunan kanlı tişörtü ve eşofmanı eşi Tülay Açıkkollu tarafından Tenkil Müzesi’ne bağışlandı.

“KCK DAVALARINDA BENİ YARGILAYAN KHK’LI HAKİMLE BASEL’DE KARŞILAŞTIM” 

Konuşmasında “yüzleşme”yle ilgili bir anısını anlatan sürgün siyasetçi Abdullah Demirbaş, “KCK ana davalarından dolayı bizi yargılayan bir hakimle İsviçre’nin Basel şehrinde karşılaştım. Çok önemli bir yüzleşmedir. Hakim bizi terörist yapmıştı ama aynı hakim benim gibi terörist olmuştu ve kendisine  “Hakime hanım, ne gariptir ki, benim terörist olmamı sağlayan sistem, artık karşıma sizi de terörist olarak çıkardı. Artık bir farkımız kalmadı. O zaman iki terörist birleşelim ve herkesin yaşayabileceğini özgürlükçü ve demokratik ortamı oluşturalım.’ dedim. Geçmişi geri getiremeyiz ama bugünü ve yarını doğru örebiliriz. Bunun için yüzleşmek lazım. Yüzleşmek, özür dilemek bir erdemdir. Yüzleşmeksek birbirimize güvenemeyiz.” şeklinde konuştu. Demirbaş ayrıca, hep birlikte kucaklaşarak bu acıların üstesinden gelinebileceğini de vurguladı.

Dün akşam Diyarbakır Sur Belediyesi eski başkanı Abdullah Demirbaş, yazar-aktivist Kazım Gündoğan, sanatçı Hozan Cane, Zekiye Ataç, Lutz Kunze ve Alman eğitimci Dr. Helmut Dinse’nin  yaptığı konuşmalarla saat 19.00’da açılan sergi, 10 Temmuz, 15 Temmuz ve 22 Temmuz’da farklı panellere de ev sahipliği yapacak.

Yasemin Aydın’ın (ayakta) küratörlüğünü yaptığı serginin açılışında Abdullah Demirbaş, Kazım Gündoğan, Hozan Cane ve Alman eğitimci Dr. Helmut Dinse (soldan sağa) konuşma yaptı.

“DERSİM’LE YÜZLEŞİLSEYDİ BUGÜN TENKİL’İ KONUŞMAZDIK”

“Dersim’in Kayıp Kızları” adlı kitabın yazarlarından Kazım Gündoğan, geçmişteki olayları hatırlatarak “Dersim’le yüzleşilseydi, 1915 Ermeni soykırımıyla, Sivas, Çorum, Roboski katliamlarıyla yüzleşilseydi belki bugün Tenkil Müzesi’nde konuşmayacaktık.” ifadelerini kullandı.

Gündoğan şöyle devam etti. “Tarihle yüzleşmek, o kadar önemli ki, eğer Almanya tarihler yüzleşmemiş olsaydı, burası yine bir gestapo merkezinin devamı olurdu. Ama yüzleşildiği için bu tür utanç ve suç merkezlerinin insanlığın hafızasının örülmesi, kötülüklerin bilinmesi ve onlarla hesaplaşmanın birer aydınlanma aracı, eğitim aracına dönüştürülebiliyor. Toplumlar istemezse hiçbir devlet kendiliğinden demokratikleşmez. Hitler faşizmiyle hesaplaşma toplumun talebi haline geldikten sonra dönemin Sosyal Demokrat Parti (SPD) Başkanı Willy Brant, Varşova gettosu anıtı önünde diz çöktü ve özür diledi. Eğer böyle bir toplumsal bilinç olmasaydı Willy Brant özür dilemeyecekti. Bizim gibi ülkelerde de böyle bir toplumsal bilinci örebilirsek o despotlar bile bir gün diz çöküp özür dileyeceklerdir. Bir yüzleşme olmadıkça iyileşemeyiz, hepimiz yaralıyız. Özür dileyerek ruhumuzu iyileştirelim ki, aklımız yeni türde düşünebilsin. Çünkü ruhumuz aklımızı esir almış. Bu ruhu zehirleyen ideoloji, devlet aklının o karanlık ideolojisi, o kötülük mekanizması ruhumuzu teslim almış, aklımızın özgür çalışmasını engelleyen bu ruhtan kurtulmak için yüzleşmek ve iyileşmek gerekiyor.”

Etiyopya’daki Gülen cemaatine ait 11 Türk okulunun genel sorumluluğunu üstlenen Alman eğitimci Dr. Helmut Dinse, 2016’dan sonra okulların gasp edildiği ve Maarif Vakfı’na devredildiği süreçte kendisinin de bir kaçırılma tehlikesi yaşadığını söyledi. Dinse, “Etiyopya İçişleri Bakanlığı’nda bir dostum vardı. O beni Almanya’ya geri dön’ diye uyardı. Dönmeseydim ben de kaçırılabilirdim.” dedi. Sanatçı Hozan Cane, Edirne Cezaevinde yaşadıklarını ve Zekiye Ataç ise oğlunun nasıl ölüme sürüklendiğini bir kez daha anlatarak tarihe kayıt düştü.

KLAPPERFELD HAPİSHANESİ’NİN TARİHİ

1492’de veba gibi salgın hastalıklara yakalananların kapatıldığı tarihi bina, 1679’da kimsesizler yurduna, 1866’da da hapishaneye dönüştürüldü. 1933’ten itibaren Nazi döneminde Alman Gizli Polis Teşkilatı tarafından kullanılan ve mahzenlerinde işkence çığlıklarının yankılandığı Klapperfeld Hapishanesi, 1945’te 18 yaş altı çocukların, 1980’den sonra ise deport edilenlerin merkezi haline getirildi.

2002-2009’da kapalı olan hapishaneyi Alman hükümeti aslında yıkmaya karar verdi. Ancak binanın yıkılma kararı, medyada ve kamuoyunda tepki çekince Frankfurt Belediyesi binayı, radikal solcu bir grup olarak tanımlanan “Faites votre jeu” grubuna verdi. Tarihi hapishane, 2010’dan bu yana kalıcı sergisinin yanı sıra eleştirel, politik, sanatsal ve kültürel çalışmalara, konferanslara, sergilere ev sahipliği yapıyor.

SİYASİ TUTUKLULAR İÇİN KULLANILIYORDU

Adını bulunduğu caddeden alan Klapperfeld Hapishanesi dört kattan oluşuyor. En üst katta, Auschwitz Toplama Kampına gönderilecek olan Yahudilerin tutuklanıp konulduğu hücreler yer alıyor. Ayrıca en üst katta cezaevi müdürü için de bir daire bulunuyor. Pencereleri mavi boyayla karartıldığı için karanlık olan hücrelere, Hıristiyanlarla evlenen Yahudi kadınların ve bu karma evlilikten dünyaya gelen çocukların hapsedildiği biliniyor. İkinci katta yer alan Tenkil Müzesi’nin sergisini gezmeden önce, Klapperfeld Hapishanesi’nin 1. katındaki kalıcı sergisini, en üst kattaki bu hücreleri görmek bir “hatırlama” ve “yüzleşme” adına anlamlı olabilir.

SERGİ NE ZAMAN ZİYARET EDİLEBİLİR?

30 Temmuz’a kadar açık kalacak olan sergi, sadece üç hafta sonu ziyaret edilebilecek. Cuma günleri 15.00-19.00, cumartesileri 12.00-18.00, pazar günleri ise 12.00-18.00 arasında görülebilecek olan sergi, bunun dışında da randevuyla ziyaret edilebilir ancak 15 kişiden büyük grupların sergi ziyaretini planlamak için in[email protected] adresiyle irtibata geçilmesi gerekiyor.

Sergi kapsamında 10 Temmuz’da, “Tenkil Felaketi: Türkiye’nin Mevcut Hükümeti Altında Sistematik Zulüm ve Sürgün Edilme” paneli gerçekleştirilecek. 15 Temmuz 2023’te Tenkil Felaketi’nin Gülen Hareketi Üzerindeki Etkisi konuşulacak ve Ege Denizi’nde iki çocuklarını kaybeden KHK’lı öğretmen Gonca-Ebubekir Kara’nın yaşadıklarını anlatan Invisible belgeseli gösterilecek. 22 Temmuz 2023’da ise “Tenkil Medya ve Adalet: Tüm Muhalif Seslerin Susturulması adlı panel düzenlenecek. www.tenkilmuseum.com

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version