Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Korhan Futacı’nın ‘Geleneksel Mahşer Günü’

Korhan Futacı’nın 'Geleneksel Mahşer Günü'


Şarkılarını söylerken tüm bedeninin şarkıyı içine çekmesi, sonra içindeki sesi büyük bir sarsıntıyla dışarıya salması büyüleyici. İşin özü Korhan Futacı “dem tutan dünyaya” nefesini bırakıyor

Korhan Futacı’nın bu yılın başlarında çıkardığı, canlı performansta hücum kayıtlardan oluşan ‘Live Session 1’ adlı üç parçalık single’ı enfes. Sözlerini Seda Gazioğlu’nun yazdığı ‘Yoksun‘ şarkısının dışında, ‘Geleneksel Mahşer Günü‘ ve ‘Duvar’ şarkıları daha önceden bildiğimiz parçalar; yeniden düzenlenip Chromos Korosu’yla beraber seslendirilmiş. Korhan Futacı her seferinde kendini aşan bir ivmeyle, önce en derine inip sonra yukarıya, kendini fişek gibi fırlatan biri olarak çıkıyor karşımıza. İlk çıktığı günden bu yana heyecanla izlediğim bir isim Korhan Futacı.

1995’de Naapjazz’la ilk adımı atan Korhan Futacı’yla asıl tanışma 2000’lerin başında ‘Tamburada’ grubuyla oldu. Vokalde unutulmaz yorumuyla Özlem Şimşek’in yer aldığı grupta, bestelerin büyük kısmında imzası olan Korhan Futacı saksafonda ve geri vokalde yer alıyordu. Tamburada, 2004 yılında çıkardıkları tek albüm olan ‘Fantastik’ ile modern caz yaklaşımıyla yerel unsurları kaynaştırmıştı. Zamanın ilerisinde işler yapan bu grup ne yazık ki bir süre sonra dağılmıştı.

Tamburada

2005 yılında Korhan Futacı, eski gruptan Berke Can Özcan (davul), Feryin Kaya (bas gitar) ve Burak Irmak (klavye)’la birlikte unutulmaz gruplardan biri olacak “DANdadaDAN”ı kurarak farklı bir yola girdi. Grup, saykodelik rock, caz rock ve deneysel müziği yerel ritimlerle harmanlayarak müziklerine orijinal bir karakter katmıştı.

Bu sefer grubun solisti olarak gördüğümüz, sözlerde ve bestelerde imzası olan Korhan Futacı’nın, özellikle saksafonda kendine has üslubu ve yarattığı sound, şarkıların karakteri dikkat çekiciydi. Hatta Futacı’nın vokalinin, çaldığı saksafonun sesiyle özdeşleştiğini, nerdeyse her iki sesin de aynı renge sahip olduğunu söyleyebilirim. Enstrümanının sesini öylesine içselleştirmiş ki, kendi sesinde de enstrümanın sesi hissediliyor.

DANdadaDan

O yüzden vokalinin de epey farklı ve çarpıcı olduğunu belirtmek gerek. Ses rengi, buranın karakterini de, bu toprakların söyleme tarzını da içinde barındırıyor. Tüm bu bileşenler sayesinde, DANdadaDan’nın 2006 yılında çıkardığı tek albüm olan ‘Sen Bana Birini Android’ büyük ilgi çekmişti. Zaten 1990’ların ikinci yarısı ve 2000’li yıllar, müzikal açıdan hem çok verimli hem de çok renkliydi. İlginç seslerin, farklı bakış açılarının bir arada olduğu bir müzik ortamı vardı. Babazula, Nekropsi, Replikas, Gevende, Ayyuka gibi grupların yaptıkları müzikler, dönemin çeşitliliğini anlamak, açılan farklı kanalları görmek açısından oldukça önemli.

Yollar, açılan kanallar değişiyor ya da dönüşüyor elbette. Ama arayış bitmiyor. 2010’larda Korhan Futacı, Kara Orkestra’yla yaptığı şarkılarla kendi sesini, müzikal tavrını, tarzını daha da ileriye taşımıştı. Korhan Futacı&Kara Orkestra adıyla iki albüm çıkaran Futacı, Taranta Babu, Kujo, Marika, Konstruct gibi projelerin içinde de yer aldı. Korhan Futacı, teklilerinin, EP’lerinin yanı sıra, geçen yıl solo albümü ‘Karmaşaya Aşina’yı çıkardı.

Onun tüm külliyatına baktığımızda çok sesli, çok renkli, çok parçalı bir tavırla karşılaşıyoruz. Yer aldığı projeler, topluluklar, kurduğu gruplar ve solo çalışmalar onun karakterini, müzik üzerinden kendisini ve çeşitli “ben”lerini görmemize olanak sağlıyor. O “ben”ler, toplamda bir bütünü oluşturuyor. Aynı zamanda boşluğu doldurma arayışını da yansıtıyor. Şarkılarının anlattığı, yer yer daha baskın şekilde öne çıkan boşluk kavramı, Korhan Futacı’nın varoluş/ yokoluş sorunsalına dokunuyor. Özellikle de boşluğu yokoluşla ilişkilendiriyor Futacı. Varoluş ve yokoluş arasında kurduğu ritim, ses veya anlam, kimi zaman baskın olarak kimi zaman da sessizce ilerliyor notaların arasında.

KARŞIMDA DURAN HEYBETLİ BOŞLUK

DANdadaDan’dayken yazdığı, söylediği “Cenaze” adlı şarkıdaki, “o kocaman boşlukta/uyur gibi koynunda”, Yine “Kutbu Kuzey” adlı şarkıdaki “bu büyük boşluk çok soğuk …/ bu beyaz boşluk sahibim oldu…/”, Haluk Biginer’le söylediği ”Ah Güzel Kafam” adlı teklideki “çok isterdim ben de sizin gibi olmayı/ boşluklara umarsız arsız dalmayı”, yine sözleri ona ait olmasa da onun boşluk kavramına yüklediği anlamla uyuşan “Yoksun” şarkısındaki “karşımda duran heybetli boşluk” gibi sözler, yokluğa, ölüme, kayboluşa dair seslenişleri barındırıyor içlerinde. Varoluş olmadan yok oluş da olamayacağına göre, boşluk kavramı bu bağlamda varoluşu da kapsıyor. Yani boşluklara yürüyerek boşluğu doldurmak onun şarkılarında “alan”, “yer” anlamlarına da geliyor. Alanı doldurmak var oluşun yansıması olarak okunabilir.

Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü -gibi, boşluk kavramı kuşkusuz şarkıların hikayesine göre biçimlenip başka çağrışımlara olanak sağlıyor; ancak, altta yatan asıl mesele, varolma/ yokolma sorunsalı ekseninde dönüyor. Elbette boşluk kavramı, aynı zamanda başka kelimelerin arkasına gizlenerek de kendini gösterir. Mesela, boş veya bomboş kelimeleri yalnızlık duygusuyla beraber yine hiçliği de imler.

Renklerin de önemi var onun şarkılarında. Kara Orkestra adını da göz ardı etmeden, şarkılarında yarattığı karanlık atmosferin, “kara” kavramının öne çıkmasına neden olduğunu söylemek gerek.. Aslında kara, kaotik olanın, karmaşanın rengi. Bu ister istemez (belki aşırı bir yorum olacak) kaos teorisine götürüyor insanı. Ya da o büyük kara boşluğu düşünüyorsunuz. Bu doğrultuda bakarsak çıkardığı solo çalışması “Karmaşaya Aşina”da hayatın karmaşasını, kaotik yapısını anlatırken evreni de kucaklayan duyguyla karşılaşmak mümkün. “Korkmaz Ağlar” şarkısında dünyanın mahşer yeri olması, siyah göklere yıldız oyması, ışığın bilinmemesi, her yerin bomboş olması, yalnızlık gibi vurgular ya da albüme adını veren “Karmaşaya Aşina” şarkısında gecenin yıldızında rüyaların yırtılması gibi söylemler, bu anlamda epey dikkat çekici. Dünyanın karmaşası, insanın karası, cehennemi birleşiyor onun şarkılarında. O yüzden karmaşanın rengi kara.

Onun renk skalasında beyaz da var, sarı da, kırmızı da. Siyahın karşıtı beyaz, zıtlıkların temsili olarak yer alırken, adalet kavramı da dolaylı olarak bu iki renk üzerinden veriliyor. Kara Orkestra zamanındaki şarkılardan biri olan ‘Sen mi Duyacaksın’da siyah beyaz renkleri savaşların, ölümlerin karşısında, tenin siyah veya beyaz olmasının da, kimin hangi tonda, hangi cinsiyette olduğunun da önemi kalmadığını anlatır. Bu şarkıdaki karga metaforu özellikle dikkat çekiyor. Sesinin çirkinliği ve karalığı nedeniyle toplumun genel algısında uğursuz olarak kabul edilen kargayı, kendisiyle özdeşleştiriyor şarkıdaki özne. Kendini yaşlı bir karga gibi çirkin görüyor ve ağaç dalına tünediğini söylüyor. Tüm bunlar, aslında hakikat algısıyla ilişkili. Karganın uğursuz olduğunu ve sesinin çirkin olduğunu kabul etmek, aslında hakikati duymak istemeyenlerin bir ön kabulü. Bu yüzden şarkıdaki özne kendini kargayla özdeşleştiriyor ve doğrudan hakikate kulağını kapatanlara sesleniyor.

Doğanın ana renklerinden biri olan kırmızı, ateşin, kanın, isyanın temsili olarak yansıyor şarkılarına. Sarı ise, kimi zaman Van Gogh’un resimlerindeki gibi altın renkli sanrıları, kimi zaman ışığı, kimi zaman da parlaklığı çağrıştırıyor. Aslında renklerle kurduğu ilişki siyahın yarattığı hissiyatı veriyor dinleyene. Bu mutsuzluk veya umutsuzluk ifadesi değil elbette. Karanın sert bir etkisi olsa da, gerçeklerden daha sert değil. Gerçeği anlatmaya en yakın renk olması onun suçu değil. Aynı, yalanın beyazı kirletmesi gibi.

Son çıkan canlı kayıtlardan oluşan üç parçalık single’da ‘Yoksun’ şarkısı yokluğun, kaybedişin, sanırım bir ölümün ardından yazılmış. Şarkının sözünde imzası olan Seda Gazioğlu, o kaybı ve kaybın getirdiği yoksunluğu, oluşan boşluğu çok iyi anlatıyor. Şarkının müziği, düzenlemesi ve Chromas Korosu’nun vokalde Korhan Futacı’ya eşlik etmesi “Yoksun”u modern bir ağıt olarak duyuruyor bize. Aynı şekilde Korhan Futacı’ının Kara Orkestra zamanı yaptığı ‘Geleneksel Mahşer Günü’ ve ‘Duvar’ şarkılarının da yeniden düzenlenmesi, Chromas Korosu’nun bu şarkılara eşlik etmesi, çarpıcı bir etki bırakıyor dinleyende. Bu birliktelik şarkılara estetik anlamda çok şey katıyor.

Diğer yandan, koro müziğini ve çok sesli müzik kültürünü hatırlatması adına da önemli bir yerde duruyor bu çalışma. Korhan Futacı’nın yorumunun müthiş olduğunu söylemeye gerek bile yok. Unutulmayacak bir performans gösteriyor. Şarkılarını söylerken tüm bedeninin şarkıyı içine çekmesi, sonra içindeki sesi büyük bir sarsıntıyla dışarıya salması büyüleyici. İşin özü Korhan Futacı “dem tutan dünyaya” nefesini bırakıyor.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version