Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

ÇEVİRİ | Boris Johnson, Titan’ı yazdı: Solcular alay ediyor ancak denizaltıdaki o cesur ruhlar beni gururlandırıyor

ÇEVİRİ | Boris Johnson, Titan’ı yazdı: Solcular alay ediyor ancak denizaltıdaki o cesur ruhlar beni gururlandırıyor


Ve bu olay da böylece sona ermiş oldu; sona ereceğini bildiğimiz şekilde – tıpkı Titanik’in hikayesi gibi.

Günlerce umudumuzu canlı tutmaya çalıştık. Hayal gücümüzü deniz altını bir şekilde bulabileceğimiz ümidiyle besledik; efsanevi Fransız denizaltıcı Paul-Henri Nargeolet’nin daha önceki her türlü sualtı krizinden kendini kurtarmış olduğu düşüncesiyle cesaretlenmiştik.

Gerçekte, kalbimizde, OceanGate Titan’daki beş cesur ruhun hepsinin öldüğü sonucunu biliyorduk, elbette. Görünen o ki ABD donanmasının dedektörleri patlama sesini Pazar günü önceden duymuş ve en kötüsünden korkmuşlar. Şimdiyse gizem sona erdi ve ahlak dersi başlıyor.

Titanik nedir? İnsanları hâlâ enkazı görmek için hayatlarını riske atacak kadar takıntılı hale getiren 15 Nisan 1912 tarihli bu felaketin anlamı tam olarak nedir? Titanik modern dünyanın en güçlü metaforlarından birisi.

Gemi insan hırsının, insan gururunun ve bunların doğa tarafından nasıl yok edilebileceğinin çarpıcı bir sembolü. Titanik batmayacağı iddia edilen, 50.000 ton çelikten yapılmış, pırıl pırıl ve lüks, yepyeni bir teknolojinin, bir parça donmuş su gibi hiçde karmaşık olmayan bir şey tarafından nasıl parçalanabileceğine dair bir masaldır.

Titanik’i düşündüğümüzde, ebedi trajik gerçekleri hatırlarız: Kibrin düşmanı davet ettiği, insanın cürret ettiği ve Tanrı’nın takdir etmediği; ihtişamlı yolların ancak mezara götürdüğü ve hiçbir miktar paranın ölümü aldatmanıza yardımcı olamayacağı gibi gerçekleri…

Astor, Straus, Guggenheim: Beyaz kravatları ve tozluklarıyla, diğer herkesle birlikte dondurucu sulara gömüldüler. İnsanoğlunun kendine aşırı güveninin yol açtığı ilahi bir cezalandırma öyküsü olarak Titanik, Babil Kulesi’nden bu yana en sürükleyici anlatılardan birisi haline gelmiştir.

Şimdi aralarında İngiliz girişimci Hamish Harding’in de bulunduğu beş denizaltıcı da kendi hikayelerine bir bölüm eklemiş oldular. Hepsi için üzülüyoruz. Kalplerimiz özellikle biraz gergin olan ama babasının harika bir Babalar Günü geçirdiğinden emin olmak isteyen 19 yaşındaki Suleman Dawood’un anlattıklarıyla burkuluyor.

Tüm bunların trajedisini, ironilerini görebiliyoruz. İnsan ölümlülüğü üzerine meditasyon yapmaya gittiler. Sonunda Titanik’in bilançosuna kendileri de katkıda bulunmuş oldular. İnsan isteklerinin kibirinin bu ıssız sergisini izlemeye gittiler – ve trajik bir şekilde tam da bunu kanıtladılar…

Titanik’in Nisan 1912’de Atlantik’in dondurucu dalgaları arasında kaybolmasından bu yana, kazazede gemi milyonlar için bir hayranlık nesnesi olmuştur.

Keşif ekibi, Atlantik’in karanlık derinliklerine 2,4 mil kadar inerek büyük bir gerçek üzerine düşünmeye çalışıyordu: Tüm yaratıcılığımızın ve mekanik dehamızın kötücül bir doğa-ana tarafından bir anda alt edilebileceği gerçeği!!  Kendileri de bizzat bu gerçeğin kurbanı oldular.

Filmin yönetmeni James Cameron’ın da belirttiği gibi, OceanGate Titan’ın yolculuğu ile Titanik’in yolculuğu arasında esrarengiz yakınlıklar var.

Kendisine ileride buz olduğu söylenmesine rağmen aysız gecede dümen başında olan ve gemiyi kullanmaya devem eden kaptan gibi, OceanGate’nin de karbon fiber ve titanyum yapılarına yersiz bir güvenle yola devam ettikleri açık! Bu da yine 16 su geçirmez bölmeyle kudretli geminin gövdesinin su almayacağına inanan Titanik mühendislerinin yersiz güvenine benziyor.

Harding ve maceracı arkadaşlarının aptalca davrandığını ve bu tür deneysel teknolojilere karşı bir düzenlemeye ihtiyacımız olduğunu söyleyecek pek çok kişi olacağını biliyorum. Patlama haberi önceside bile solcuların Twitter dünyası eleştirilerle çalkalanıyordu: Titandaki insanların çok paraları vardı ve onları kurtarmak için vergi mükelleflerinin büyük miktarlarda parasını boşa harcamamalıydık. Akdeniz’de bir tekne dolusu göçmen alabora olup hayatını kaybetmişken, plütokrat seçkinlerin birkaç üyesi için bu kadar duygusal enerji harcamamamız gerektiği söyleniyordu.

Yorumcu Ash Sarkar iğneleyici sözleriyle durumu şöyle ifade ediyordu: ‘Eğer süper zenginler okyanus tabanının 2.4 mil altında gösterişli geziler için 250.000 dolar harcayabiliyorsa, o zaman yeterince vergilendirilmiyorlar demektir… Biz iyi finanse edilen kamu hizmetleri alıyoruz, onlar da kendi kibirlerinden kurtuluyorlar. Bunda sevilmeyecek ne var?’

Pekala… Göçmenlerin trajedisini hiçbir şekilde küçümsemeden, Titanik seferinde bulunanlar hakkında ne hissettiğimi söylememe izin verin: Bana kalırsa onlar birer kahraman!

İlk kez 1988 yılında, Şarm El Şeyh açıklarındaki o büyük dik mercan kayalıklarına dalmıştım. 33 metreye indim, koyu mavi kütleden yukarıya baktım, uzaktaki güneş ışığının yüzeyde oynaştığını gördüm ve düşündüm: Şu anda bu ekipmanın başarısız olmasını gerçekten istemiyorum. Boğulacağımı biliyordum. Bu yüzden, hiç ışığın olmadığı hatta nerede olduğunuzu bile bilmenin mümkün olmadığı, görünüşte çelimsiz bir araçla neredeyse 4.000 metre aşağı inmek için gereken cesareti hayal etmekte zorlanıyorum…

Bu kadar az sayıda insanın bunu yapmasının nedeni cesaret gerektirmesidir. Pazarın çok küçük, gelişmemiş ve sadece riske aç milyarderlerin yaşadığı bir yer olması nedeniyle bu tür makineler hala biraz deneyseller. Bu navigasyon biçiminde ustalaşmadıkça ve ustalaşana kadar insanlık cehalet içinde yaşamaya devam edecek.

Dünyamıza bir bakın, her gün uçakların izleri tarafından çaprazlama kesilen, neredeyse her karış toprağın kutuptan kutba keşfedildiği bu güzel küreye bir bakın! Yüzde 70’i mavidir, bazen Titanik’in durduğu yerin iki katından daha derin denizler ve okyanuslarla kaplıdır.

Okyanusların altındaki dünyanın sadece beşte birinin haritasının çıkarılmış olması oldukça şaşırtıcı bir gerçek. Dünya’nın su altı manzarası konusunda Mars’ın yüzeyinden çok daha habersiziz.

Bazıları bu deniz altı dünyasının zenginliklerle dolu olduğunu söylüyor: Mesela elektrikli araç bataryaları için acilen ihtiyaç duyduğumuz nadir metaller, deniz ortamına zarar vermeden hasat edilebilecek bol miktarda nodüller gibi. Diğerleri o kadar emin değil. Ama bunları gidip bakmadan nasıl bilebiliriz ki? Ve neden bu dünyaya bakma şansı küçük bir azınlığa verilsin?

İşte tüm bu saydığım nedenlerden ötürü bu görev çok önemliydi. Diğer herkes gibi sol cenah da buna değer vermeliydi.

Evet, riskler ve uyarılar mevcuttu. Ancak her büyük ilerleme kaçınılmaz olarak deneyler ve geçmişe bakıldığında tehlikeli derecede yetersiz görünebilecek ekipmanlar içermek zorunda.

İlk astronotların uzaydaki konumlarını hesapladıkları sürgülü cetvelleri ve grafik kağıtlarını bir hatırlayın. İlk uçan makinelere de bir bakın: Bunlar deri, kanvas ve tahtadan yapılmış tuhaf mekanizmalardan oluşuyordu. Öldürücüydüler ama yine de kimse onlara müdahale etmedi. Bütün bu fikirler yeniydi.

Bana kalırsa, Hamish Harding ve arkadaşları insanlık için yeni bir adım atmaya, denizaltı seyahatini yaygınlaştırmaya, okyanus tabanını demokratikleştirmeye çalışıyorlardı. Tehlikelerin gayet farkındaydılar. Kaptan Scott’un Antarktika soğuğundan ölmeden hemen önceki ölümsüz sözlerinı hatırlatırım:

“Risk aldık, aldığımızı biliyorduk; işler aleyhimize sonuçlandı ve bu nedenle şikayet edecek bir nedenimiz yoktur!…”

Harding ve arkadaşları, insan bilgi ve deneyiminin sınırlarını zorlamak gibi tipik bir İngiliz davası uğruna öldüler. İşte budur beni gururlandıran..

Kaynak: https://www.dailymail.co.uk/news/article-12227209/BORIS-JOHNSON-brave-souls-Titan-sub-died-cause-fills-pride.html

Çeviri: Hasan Ayer

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version