Şenol BALI
VAN – Yunanistan açıklarında geçtiğimiz hafta yaşanan gemi faciasında onlarca göçmenin ölmesi, göçmenlerin karşı karşıya kaldıkları ihlal ve zorlukları yeniden tartışmaya açtı. Yıllardır farklı Ortadoğu ülkelerinden Türkiye’ye veya Avrupa’ya gitmek isteyen mültecilerin sarsmayan bir rotası olan Van – İran sınırı ihlallerin sık sık yaşandığı bölgelerden. 294 km uzunluğundaki sınır hattı, sahip olduğu iklim koşulları ve sarp dağlarıyla özellikle kış şartlarında bir ölüm tarlasına dönüşüyor. Yolculuk boyunca donma, işkence, tecavüz ve soyulma gibi ihlallerle karşı karşıya kalan mülteciler bazen transfer sırasında da kaza sonucu ölebiliyor.
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK KİMSESİZLER MEZARLIĞI
İnsan Hakları Derneği (İHD) Van Şubesi’nin 2022’de yayınladığı rapora göre son üç yıl içinde Van’da sınırı geçmek isterken 49 mülteci donarak öldü. 68 mülteci Van gölünde boğularak, 42 mülteci trafik kazalarında, bir mülteci ise ateşli silah sonucu olmak üzere 160 mülteci can verdi. Kamuoyuna yansımayanlar da eklendiğinde ölümlerin oldukça fazla olduğu tahmin ediliyor. Öyle ki Seyrantepe Mahallesi’nde bulunan Kimsesizler Mezarlığı Türkiye’nin en büyük göçmen mezarlığı olma özelliği taşıyor. Mültecilerin, ölüm tarihleri ve sıra numaralarıyla defnedildiği mezarlık, sessizce büyümeye devam ediyor.
ÖLÜMLERİN NEDENİ İHMALLER
Mülteciler en çok ihmallerinden dolayı ölüyor. Transferi gerçekleştiren insan kaçakçıları, güvenlik güçlerine yakalanmamak için aldığı önemler ölüm nedenlerin başında geliyor. Kapasitesinin çok üstünde bindirildikleri araçlarda havasızlıktan ölen, kurşunların hedefi olan veya Van Gölü’nde boğulan, dağlık alanda donarak veya vahşi hayvanların saldırısında hayatını kaybeden mülteciler, görevliler tarafından hastane morglarına götürülüyor ve 15 günlük süre içerisinde cenazesi teslim alınmazsa bu mezarlığa gömülüyor.
VAN-İRAN SINIR BİR ÖLÜM TARLASI
Mülteciler arasında en dezavantajlı grup ise kadınlar ve çocuklar. Haftalarca süren yolculuğun her durağında büyük mücadeleler veren mülteci kadınlar zaman zaman kaçakçılar ve sınır hattındaki çete grupları tarafından istismar edilebiliyor. Hatta kolluk görevlilerin katıldığı istismar olayları da zaman zaman kamuoyuna yansıyor. Geçtiğimiz yıl O.K ve A.C.D isimli iki sözleşmeli er, Saray sınırında Afgan bir kadına tecavüz ettikleri iddiasıyla tutuklanmıştı.
Ağır koşulların hâkim olduğu bu yolculuktan sonra mülteciler, yine üç ülkeyi aşan bir ağa sahip olan kaçakçıların organizasyonuyla sınır ilçeleri Başkale, Özalp ve Çaldıran’dan Van kent merkezine gelmeye çalışıyor. Yolculuk, buradan çoğu zaman ülkenin batısına doğru devam ediyor. Van Gölü’nün kuzeyinden ve güneyinden yapılan bu yolculuk, bazen Van Gölü üzerinde de yapılabiliyor. Bu güzergâh da oldukça riskli ve birçok zaman birçok mültecini ölmesine neden oluyor. 2020 yılında mülteci taşıyan bir teknenin batması sonucu altmıştan fazla insan ölmüştü.
KOLLUK KUVVETLERİNİN OPERASYONLARI SÜRÜYOR
Öte taraftan kolluğun, hem sınır hattında hem de kentte mültecilere dönük operasyonları oluyor. Zaman zaman, şok evleri denilen ve mültecilerin bekletildiği evlere baskınlar düzenleyen kolluk kuvvetleri, yakaladıklarını önce gözaltına alıyor ardından ülkelerine gönderilmek üzere Geri Gönderme Merkezi’ne götürüyor. Sınır hattında yakalanan mülteciler ise çoğu zaman kayıt dışı bir şekilde sınırın öte yakasına itiliyor.
Mülteciler kadar kaçakçılara dönük de operasyonlar yapılıyor. Van Valiliği sosyal medya hesapları üzerinden yaptığı paylaşımda 6 günlük süreçte Van üzerinden Türkiye’ye girmek isteyen 2 bin 603 düzensiz göçmenin girişine engel olduğunu, 30 düzensiz göçmeninde Van sınırları içerisinde yakalandığını duyurdu. Van Valiliği, 2023 yılının ilk yarısında 99 bin 70 düzensiz göçmenin ülkeye girişini engelledikleri, 2 bin 737 düzensiz göçmeni de yakaladıkları bilgisini paylaştı.
Sınır hattından ülkeye giriş yapan mültecilerin ezici çoğunluğu kenti transit geçerek batıya doğru yol alıyor. Kentte kalarak yaşama tutunmaya çalışanlar da oluyor. Bunların başında da Afgan ve İranlı mülteciler geliyor. Mülteciler burada; barınma, eğitim, ekonomi, entegrasyon, sağlık gibi birçok alandaki sorunlarla mücadele etmek zorunda kalıyorlar.
TÜRKİYE AFGAN SIĞINMACILAR İÇİN BİR VARIŞ NOKTASI
Kentte kalanların çoğunu Afganlar oluşturuyor. Mülteci hukukçusu Avukat Mahmut Kaçan, bu durumu Türkiye’nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ndeki coğrafi sınırlamaya dayandırdı. “Mülteci statüsü belirleme süreçlerinde özel ihtiyaç sahiplerine veya hassas gruplara öncelik verilir” diyen Kaçan, şunları söyledi: “Kişi geldiğinde dosyasında bu tarz bir durum olunca kabul edilebilir ve bu da diğer kişiler için bir ‘kayırılma’ algısına yol açabilir. Böyle bir iddianın karşılığı şu an için yok. Ancak şöyle bir durum var. Afganlar, Türkiye’de mülteci statüsü alsalar bile üçüncü ülkeye geçiş konusundaki politika 2013 yılından beri durdurulmuş durumda. Sadece hassas veya özel ihtiyaç sahibi bireyler varsa üçüncü ülkeye yerleşmeleri mümkün olur. Bu yüzden Türkiye’de kalmak zorundalar. Ülkeler, rantlılar için ise zaman zaman kotalarını açabiliyor. Bu yönüyle Türkiye, bu ülkelerden gelen insanlar için bir varış noktası gibi. Ancak gelenler bunu çok bilmiyor olabilir. Statü alındığında hemen üçüncü ülkeye gitmek gibi bir beklenti oluyor. Türkiye’de hala bir entegrasyon programı yok ve Türkiye halen Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ndeki coğrafi çekincesini koruduğu için bu insanlar düzenli bir hayat kurma girişiminde de bulunmuyor.”
KENTTE MÜLTECİLERE DÖNÜK ALGI NASIL?
Van- İran sınır hattında yaklaşık 96 km’lik bir duvar inşa edildi. Duvarın yanı sıra su bentleri, gözetleme kuleleri ve jiletli teller de bulunuyor. Ancak bunlar, düzensiz göçmenlerin geçişini tamamen engellemeye yetmiyor ve belirli bir seyirde de olsa geçişler sürüyor. Peki, 40 yılı aşkın bir süredir, göçmen geçişi için bir kavşak konumunda olan Van’ın göçmen algısı nasıl?
Şimdiye kadar Van’da göçmen karşıtı bir refleksin gelişmediğini hatırlatan Kaçan, “Van uzun yıllardır sığınmacıların, Türkiye’ye ilk temas noktası olduğu için şimdiye kadar göçmenlere karşı bir nefret söylemi ya da yerel halktan onlara yönelik fiziksel saldırıya varacak şekilde bir tepki ya da onları sorunların kaynağı olarak görme gibi bir eğilim yoktu. Ama seçim döneminde ya da son bir iki yıldır diyeyim Türkiye’de yürütülen bu politikanın Van’a da yansımaması mümkün değil. İnsanlar sosyal medyadan, mevcut ana akım medya kanallarından mültecilere yönelik negatif söylemleri duydukça onlarda, burada somut olarak hayatlarına dokunan bir olgu olmasa dahi, giderek negatif düşünmeye başlıyorlar” diye konuştu.
Spectrum House isimli araştırma firmasının Kürt Z kuşağının göçmen algısını ölçtüğü araştırma sonuçları da Kaçan’ın işaret ettiği evrilme riskini gösteriyor. Geçtiğimiz yıl yapılan araştırmada, Vanlı gençlerin yarısından fazlası göçmenlere karşı negatif bir bakış açısına sahip olarak belirlenmişti.
‘GERİ GÖNDERME MERKEZİ, CEZAEVİ KOŞULLARINDAN GERİ’
Mültecilerin sık sık karşılaştığı ihlallerden biri de kayıt dışı bir şekilde sınır dışına itilmeleri veya sınır dışı edilmek üzere götürdükleri Geri Gönderme Merkezi’ndeki yaşam koşulları. Van’da da bir sınır dışı merkezinin olduğunu anlatan Kaçan, geri gönderme sürecine ilişkin şu bilgileri paylaştı: “Polis ya da jandarma yakaladığında 48 saat içerisinde oraya teslim etmek zorunda. Oraya teslim edildikleri andan itibaren de kişiler hakkında sınır dışı kararı alınıyor. Bir de idari gözetim kararı alınıyor orada tutmak için. Oradaki tutma süreci bu kişileri sınır dışı etmeye yönelik olduğu için oradaki koşullar şu anda cezaevinde tutulan bir kişinin yaşadığı koşullardan daha geri. İran’dan gelen bir sinema yönetmenisiniz, yazarsınız orada ne okuyacağınız bir kitap var ne gazete var ne izleyeceğiniz televizyon var. Havalandırmaya bile çıkarılmıyorlar. Hijyen koşulları kötü, yemek kalitesi kötü.”
‘İHLALLERİN ŞİKÂYET EDİLECEĞİ BİR MEKANİZMA YOK’
Peki mültecilerin yaşadığı bu sorun ve ihlaller neden yeteri kadar görünür değil? Bunu ihlallerin şikayet edilebileceği bir mekanizma yokluğuna bağlayan Kaçan, bir başka etkenin ise kültürel veya geleneksel kodlar olduğuna işaret etti. Kaçan, “Hareket halinde olan sığınmacı, göçmenlerin kayıt edilmemiş ya da iltica sistemine erişim sağlayamamaları nedeniyle ihlalleri şikayet edebilecekleri bir mekanizma yok. Diyelim ki bir kadın gelirken cinsel istismara maruz kalıyor. Bu maruz kaldığı olayı aktarabileceği hukuksal bir zemin bulamıyor. Kültürel, eğitim durumu, kendince utanç verici bu durumu açığa çıkarmasına engel olacak başka nedenler de olabiliyor. İltica sistemine erişim şeffaf ve erişilebilir olmadığı müddetçe bu ağır insan hakları ihlalleri hem görünür olmuyor hem de büyük çoğunluğu bir şekilde yaşandığı yerde kalıp, unutulup gidiyor” dedi.
SINIR HATTINDAKİ GEÇİŞLER DEVAM EDİYOR MU?
Taliban’ın 2021 yılının yaz aylarında Afganistan’daki hakimiyeti ele geçirmesinden sonra kısmen artan göç, şu sıralar azalarak önceki seyrine dönmüş durumda. Şu anda sınırda bir hareketlilik gözlemlemediklerini anlatan Kaçan, kendilerine yansıyan bir durumun da olmadığını aktardı.
Kaçan’ın dikkat çektiği bir başka konu ise son dönemlerde sosyal medyada dile getirilen Pakistanlı göçmenlerin yoğunlaştığı iddiaları. Bu iddiaları manipülatif olarak değerlendiren Kaçan, “Pakistanlılar uzun yıllardır Türkiye’yi transit olarak kullanıp Avrupa, özellikle İngiltere’ye gitmeye çalışan bir profil. Daha çok ekonomik nedenlerle. Türkiye’ye gelip iltica etmek isteyen Pakistanlı görmedim henüz. Saysanız 10 kişiyi geçmez iltica talebinde bulunan Pakistanlı sayısı. Pakistanlıların arttığı söylemlerini manipülatif olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***